BALON DUDAKLI, MİSTIR SPAK KAŞLI KADINLAR (Dinlence Yazıları 22)

        

        Kapitalizm denen düzen, aşırı tüketim ve sömürü için var. Ne eder, eder cebindeki parayı sen farkına varmadan alıp gider. Üstelik bu parayı verirken de gönüllü olursun.

        Kapitalizm, insanları önce bedenlerinden nefret ettirir. Kaşını, gözünü, kirpiklerini, emceklerini, kalçalarını, burnunu, dudaklarını, saçlarını, bacaklarını, kollarını, boyunu, boynunu, yanaklarını, ellerini, daha birçok yerini çirkin olarak algılatır insana. İnsanlar da ellerine para geçtikçe bu çirkinlikleri(!), kapitalizmin güzellikleri planlayan uzmanlarının belirlediği ölçülere göre düzelttirmeye çalışır. Böylece yeni bir kazanç alanı doğar kapitalistlere. Günümüzde neredeyse çoğu kişinin burnu, kaşı, kirpiği, alnı, yanakları, çenesi aynı biçimde. Sanki hepsi aynı anadan, babadan doğmuş gibi. Şaka değil, bu kişilerin ana, babası kapitalizm denen illet.

        Kapitalizm, insanları kendi bedenlerinden nefret ettirirken onlara sonsuz bir özgüvensizlik duygusunu da aşılar. Özgüvensiz kişi, güce tapınır. İşte, o güç de kapitalizmdir her şeyiyle. Kapitalizm, sorgulanmaz. Onun insanlık dışı eylemleri görmezden gelinir.

        Dinlencemiz sırasında ilgimi en çok çeken şeylerden biri kadınların dudaklarının şişkin, dışarıya doğru çıkık olması. Gerçi İstanbul’da da ara sıra böylesi kişilerle karşılaşırdım. Ancak kadınlar, dinlenceye gitmeden önce bir güzellik(!) bakımından geçmekteler. Dudaklar balon gibi şişmiş ve ördek gagası gibi dışarıya doğru uzanmış. Bu durum, insanın doğasına aykırı. Böyle dudakların güzel olduğunu söylemek olanaksız. Ancak ilgi çektiği, insanların (özellikle de kadınların) bakışlarını çektikleri ise kesin.

        Eskiden siyah beyaz televizyon çağında bir dizi vardı: Uzay Yolu… Dizinin baş oyuncularından Mistır Spak sıra dışı kulakları ve kalkık kaşlarıyla ilgimizi çekerdi. Dün şaşarak baktığımız kaşlar, bugün moda oldu. Kaşlar, yarın kim bilir nasıl olur?

        Kadınların birçoğunda takma kirpikler… Çoktan kirpik olmaktan çıkmışlar. Süpürge gibi görünmekteler. Bir de boyamasını bilmeyenler olunca kaşlar ucubeye dönüşmekte. Bu konuda yerli, yabancı fark etmiyor; kapitalizm, bulunduğu toplumların iliğini tüketmek, mutsuz insanlar yaratmak için her topluma el atmakta.

        Erkekler de kadınlar da dövme yaptırma yarışındalar. Dövmesiz kişi neredeyse yok gibi. Peşinen söyleyeyim, dövmeler kadar insan bedenini çirkinleştiren başka bir şey yok! Dövmelerin çoğu, anlaşılmaz karartılar. Bazıları kişilerin olmak istedikleri, ancak olamadıkları kahramanlar. Kimi ise sevdiği kişilerin adını yazdırmış bedenlerine. Demek ki yüreğine yazamamış ya da yazdığından emin değil; bedenine yazdırarak bu eksikliğini, herkese göstererek gidermekte.

        Bedenimiz, ten rengimiz bizim kimliğimiz. Bedenimizdeki tüm organlar, belli bir uyum içinde. Saçımıza göre kaş ve kirpiğimiz var. Ten rengimize uygun gözlerimiz bulunmakta. Aslında her organımız ve rengimiz birbirlerini tamamlamakta.

        Kapitalizm, insanların önüne tektipçi bir insan biçimi koyuyor. Herkes o tektipçiliğe uymayı görev sanıyor. Doğadaki her şey birbirine benzese hiçbir şey güzel olmaz. “Güzellik” kavramı yok olup gider. Üstelik “güzellik” kavramı da göreceli. Herkese göre “güzellik” değişir. Birine güzel gelen, diğerine çirkin gelebilir. Bu nedenle kişilerin güzellik anlayışları, beğenileri yok edilmekte. Aslında böyle yapılarak insanların beğenilerine, düşüncelerine, sevgilerine gem vuruluyor. Neyi seveceğimize, neyi beğeneceğimize, bize nelerin yakışacağına giderek nasıl düşüneceğimize kapitalizmin ağababaları karar vermekte. Buna uyum göstermeyi de çağdaşlık, modernlik sanmakta kimileri. Oysa bu, bir tutsaklıktır. Hem de düşünce ve duyguyu yok eden, egemen güçlerin boyunduruğuna teslim eden bir tutsaklık. Ne yazık ki bu tutsaklığa gönüllü olarak koşmakta birçok kişi.

       Kapitalizm hem seni bedeninden tiksindirir hem de tiksindirirken para kazandırır. Para kazandığını sanırsın. Bu paraları sağ cebine koyan kapitalizm, sol cebinde sessizce alır verdiklerini. Sen de büyük kazancın var sanırsın. “Abdalın yağı çok olursa gah borusuna çalar gah gerisine.” atasözünü bu durumda anımsamamak olmaz.

             İşin ilginç yanı ise balon dudaklıların, Mistır Spak kaşlıların, dövmelerle bedenlerinin rengi değişmişlerin kendilerine güzel ya da yakışıklı görmeleri. Çok tuhaf değil mi?

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               2 Ağustos 2022


5 yorum:

  1. Tek tip Kadınları sevmiyorum istanbulda kadınlar kardeş kaslar,dudaklar çok kötü şişik dudaklar mikrop kapıp doktorluk olanlar hatta ölenler oldu doğallık en guzeli

    YanıtlaSil
  2. "Liberal Faşizm" olarak adlandırılan, insanların George Orwell'in distopyasındaki (1984) baskıyla değil, Aldous Huxley'in distopyasındaki (Cesur Yeni Dünya) gönüllülük esasıyla sömüren Batı (Amerika, Avrupa) ideolojisinin tüm yıkıcı görünümlerine şahitlik edebildiğimiz günlerdeyiz. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Ne yazık ki toplumumuzda insanların çoğunluğu gösteriş hastası ve budalası. İşte bu da kapitalizme insanları özendiriyor. Ekmeğine yağ sürüyor. Bence insan vüçudunun her uzvu özel. Hiçte gösterişe gerek yok. Sadece iyi bir vücut temizliği bence herkese yeter. İnsan bütçesini günümüz şartlarında böyle lüzumsuz şeylerle zorlamamalı. Vücudun doğal dengesi bozulmamalıdır.
    DUYGUSAL ŞAİR
    İSMAİL GÖKÇE
    DENİZLİ

    YanıtlaSil
  4. Bunu her siyasi görüş pompalıyor. Karşı çıkanlarda doğallık derken bir sürü ipe sapa gelmez savunularla bunu yapıyor. Sonuçta bu da kapitalizme yarıyor. Değerli Hocam, dövmeler konusunda o kadar haklısınız ki, insanın vücudundan nefret ermesinin kapitalizmce adıdır. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  5. Temel burnunun uzun ve iri olması münasebeti ile rahatsızmış. Amerikaya gitmiş ve onlara benzemek için burun estetiği ameliyatı ile burnunu düzelttirmiş, İngilizce öğrenmiş ve piyano kursları aldıktan sonra şansınında yardımı ile meşhur bir piyanist olmuş. İlk konserini büyük bir topluluğa vermiş ve konser sonunda seyircilerin arasından biri ayağa kalkmış ve Temel’e şöyle seslenmiş:

    Helal sana hemşerum, çok iyi çalayisun da!

    Temel: Benim Laz olduğumu nereden anladın be adam, burnumu bile yaptırdım diye sormuş.

    Nasıl anlamayayım, demiş adam. Bütün piyanistler otururken sandalyeyi kendilerine çekerler, sen ise sandalyeye oturup piyanoyu kendine çekeyusun.🙂

    YanıtlaSil