Ah, şu sosyal medya ah… İnsanlar, kendi elleriyle ipliğini pazara çıkarmaktalar burada. Öyle kişiler var ki sabahtan akşama dek günlük yaşamında ne olmuşsa fotoğraflarla paylaşılıyorlar herkese açık olarak. Bu paylaşım yapanları, yaşamlarında bir kez olsun bile görmeyenler, onların soluk alışlarının dışında her şeylerini bilmekteler. Neredeyse kimsenin gizlisi saklısı kalmadı sosyal medya sayesinde. Sosyal medya, sosyal yaşamın çarşı pazarı oldu nedense.
Beni en çok üzen paylaşımlar, hasta yatağında kendinde
olmayan ve belki de yaşamının son anlarını yaşayan kişilerin hastane odasında
umutsuz bakışlarla fotoğraflanması. Günlerdir sağaltım gören ve her şeye karşın
yaşama umudunu yitirmemiş; ancak bedensel bitkinliği, gecelik ya da pijamaları,
sönük bakışlarıyla umut bekleyen insanların fotoğrafları niye paylaşılır
herkesle? Saçı sakalı birbirine karışmış erkekler, yüzünde bir gram makyaj
olmayan kadınların bu fotoğrafları, bakanların içini burkmakta. Burnuna solunum
cihazı takılı birinin fotoğrafının paylaşılması ne gibi bir yararı var
insanlara?
Hasta yatağında fotoğrafları çekilen kişilerden bazıları bir
süre sonra sonsuzluğa göçüyor. Ölüm duyurularında bu fotoğraflar kullanılmakta.
Görenler, bu kişileri hep hasta yatağında anımsamaktalar böylece.
Yaşamı boyunca çoğu kişinin yolu, hastaneye düşer. Ben de
hastanelere gittim. Bu yaşıma dek beş kez ameliyat oldum. Üç ameliyatım üç beş
gün arayla oldu ve tam tamına bir ay hastanede yattım. Hatta 2003’ü 2004’e
bağlayan yılbaşı gecesini de orada geçirdim. Sağolsun kardeşim Özgür ve
işyerimin yöneticileri, hastanede geçen yılbaşımı renklendirip güzelleştirdiler.
Gerekli yiyecek ve içecekleri getirerek güzel bir sofra hazırladık bu sayede.
Soframızda hastalar, doktorlar ve diğer hastane çalışanları yer aldı. Hastane
kurallarının dışına çıkmadan kendi çapımızda bir yılbaşı kutlaması yaptık.
Hastaneye yatışımı, elimden geldiğince kimseye bildirmem.
Çünkü hastanede birilerini ziyaret etmeyi de hastanede ziyaret edilmeyi de
sevmem. Benim ziyaretçilerim kitaplarım, günlük gazetelerimle birkaç dergim…
Hasta yatağında birçok şeyin eksik kalmakta. Tıraş olamıyorsun, giyimin berbat…
Kolunda serum… Kimi zaman sonda takılı bir yerlerine kan ve idrar dolu
torbalar… Pansumanlı yaralar… Derdin büyük… Bir iyileşme savaşının içindesin. Canınla
uğraşmaktasın. Bu nedenle gelen, giden olduğunda bazı şeyler uygun olmuyor
Kimsenin beni, darmadağınık bir durumda görüp anımsamasını istemem. Hasta
yatağındaki giyimimle insanların karşısına çıkmayı uygun bulmam. Bir başka
deyişle yatak kıyafetiyle insan içine çıkılmaz bana göre.
Hasta ziyaretinde olumsuz konuşmalar öne çıkar. Hastaya umut
aşılamak yerine onun az da olsa var olan umudu yerle bir edilir bu konuşmalarla.
Çok bilinen bir anlatım vardır: “Bizim bir komşumuz vardı, sizin hastalığınıza yakalandı;
ancak çok yaşamadı. Sizlere ömür!” Bu sözün nasıl bir yıkım olduğunu herkes
anlayabilir. Doktor kontrolünde olan hastaya ilaç öneren kişiler bilirim.
Sağlığı nedeniyle perhiz yapması gereken hastaya dışarıdan gizlice yemek
getirenlere de tanıklık ettim. Ziyaretçiler, hastanın özgüveninin yok edip
umudunu kırıyor. Hastanın doktor ve hemşirelerin söylediklerine odaklanmasını
engelliyor.
Doğaldır ki hastaların korkulu düşü, enfeksiyon kapmak. Bir
kez başıma geldi. Bu nedenle bir hasta ziyaretine gittiğinde usuma gelir, bu
enfeksiyon canavarı. Gitsem de ziyarete, çok az kalırım.
Hastanedeki bir aylık yatışımda sakalım iyice uzadı. Yüzüm
tanınmaz oldu. Bir gün kardeşim Özgür’e. Mustafa’yı getir de beni bir tıraş
etsin.” dedim. Mustafa mı, kim? Yıllarca beni tıraş eden ve lise dönemimden
beri tanıdığım berberim, Mustafa Akyüzlü... Ne yazık ki çoktan aramızdan
ayrılıp sonsuzluğa göçtü genç yaşta. Mustafa, her zaman olduğu gibi gülümsüyordu
odama bir akşamüstü girdiğinde. Bir de sitem etti bana, hastanede yatışımı ona
haber vermedim diye. Tıraş olunca kendime geldim.
Hastanede yatışlarımla ilgili fotoğrafım (Son yatışımda eşim
birkaç tane çekti benim haberim olmadan.) yok sayılır. Eşimin habersizce
çektiklerini de hiçbir yerde paylaşmadık. Ailemin ve dostlarımın belleğinde
hastane günlerimin canlı durması güzel değil. İsterim ki güzel anılarım,
görüntülerim, sözlerim kalsın belleklerde.
Hastalıkla sararıp solmuş, bitkin bir yüzün anılarda
kalmasının kime, ne yararı var? Böyle anılar, insanları üzer. İnsanların
üzülmesine neden olmak, iyi bir şey değil. Bunun içindir hastane fotoğrafları
çektirmem. Bunların benden sonrasına kalmasını istemem. Anılarda güzel, mutlu
kalmanın yararı büyük.
Adil
Hacıömeroğlu
9
Ağustos 2022
Hasta yatağında fotoğraf çektiren kişilerden şu ya da bu şekilde az çok tanıdıklarıma " kendini zayıf bir anında teşhir etmeye, yorgan döşek yatarken fotoğraf çektirmeye utanmıyor musun, bu kadar zayıf mısın, insanlara muhtaç mısın " diye yazıyorum.. Bazıları " işte, gelin ya da damat ziyâretime geldi de, çekmişler fotoğrafı " diye bir bahâne uyduruyor, yazdıklarımdan utanıyor belki..
YanıtlaSilİnsanları üzecek fotoğrafların yayınlanmasına bende karşıyım. Hastane ziyaretleri kısa az ve öz olmalı. İnsanların sıkıp üzmemeli. Dünyaya karamsar yapmanın anlamı yoktur bence.
YanıtlaSilDUYGUSAL ŞAİR
İsmail Gökçe
DENİZLİ
Haklısınız Adil bey.
YanıtlaSilHaberlerde izlemiştim, ne yazık ki dedesi vefat ettikten hemen sonra fotoğrafını çekip paylaşan torun var bu ülkede…
Sistemin sonucu, teknolojiyi yanlış kullanan bir güruh oluştu. Ve sizin, benim gibi bu durumdan rahatsız olan çok sayıda kişi var.
Dillere pelesenk olmuş bir cümle ile dilerim çözülecektir, yakında.
“Eğitim şart”
Yine isim yazmayı unuttum.
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak
Adil hocam öncelikle size sağlıklı yaşam diliyorum.Geçmişler olsun.İnsan umut ettiği sürece yaşar. Haklısınız rahatsız olduğumuzda fotoğrafların paylaşılmasını doğru bulmuyorum.Ziyaretçi beklemek kişiden kişiye değişir . Zamanımız kıymetli yaşam hızla akıyor.Bizi sevenler rahatsız ve üzgün olduğumuzda ses tonumuzdan , duruşumuzdan anlarlar. Kadınlar ve çocuklar sevildiklerini bilselerde ilgi görmek isterler.Özel hastalar kimseyle görüşmek istemeselerde moral vermek bizi de karşı tarafı da mutlu ediyor . Salgın da ben her gün sabah akşam yakınımla ilgilendim moral verdim diyelim , yiyecek , içecek , her türlü gıda ile beslemek bedeni doyurur fakat ruhu doyurmak da gerekir. Sonuçta ben şifalandırdım diyelim dua aldım ikimiz de mutlu olduk ..insanlar rahatsızken daha hassas, kırılgan okuyorlar onlara hissettirmeden güler yüzle olumsuz herşey den uzak tutarak yaşam enerjisini vermeliyiz…Değerli olduğunu hissettirmek herkesi mutlu eder.Bugün yaşadım çok sevdiğim bir arkadaşım zor bir süreç yaşıyor ilk rahatsızlığını benimle paylaştı , operasyon geçirdi. Ara ara görüşsem de yüz yüze gitmek istedim mikrop bulaşır diye çekince de kaldım . Bugün aradım bana kırıldığını söyledi zaten ziyaret için aramıştım . Haklı olduğunu söyledim , gidip gördüm moral verdim o da ben de mutlu oldum , gülümsemesi , canına can katması yükümü hafifletti , hayatta her şey bizim için bir kişiye nefes olabilirsek ne mutlu bize sizde kendinize göre haklısınız hocam sağlıkla , huzurla anlatımlarınızı yazmanız dileğiyle , yeni yılda herşey gönlünüze göre olsun.Saygılarımla🙏🏻🍀🌺👩Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil