Cenaze törenlerine katılmak, ölünün yakınlarının acılarını
paylaşmak insanlık görevi. Bu insanlık görevinden kaçmak olmaz. Ölen dostumuza,
arkadaşımıza, akrabamıza, uzaktan yakından tanıdığımıza karşı son görevimizi
onun cenaze törenine giderek yaparız. Gerçi ölünün dünya ile bağları
kesilmiştir. Bizim oraya gelip gelmediğimizi göremez. Ancak vicdanımız, bizimle
her yerdedir. Herkese hesap veririz de vicdanımıza hesabı veremeyiz. Yaptığımız
bir vefasızlığı ona anlatamayız. Onu, asla kandıramayız.
Cenazelere katılmaktaki asıl amaç, ölen kişinin yakınlarının
acılarını paylaşmaktır. Onların yaralarına merhem olmaktır. İçlerindeki yangına
sur serpmek içindir gidişimiz.
Cenazelerine katıldığımız kişilerle onların yaşamları boyunca
olumlu, olumsuz birçok anılarımız vardır. Yaşamın inişli çıkışlı yollarında
çoğu zaman karşılaşmışızdır. Çoğu zaman bir mutluluğun, sevgi dolu bir ortamın
içinde bulunuruz. Kimi zaman tartışıp küseriz, aramıza soğukluk girer. Çok
geçmeden sarılıp kucaklaşırız.
Çoğu kişiyle yaşantımız da yaşamın inişli çıkışlı yolları
gibidir. İnsan ilişkileri, düz bir hat üzerinde ilerlemez. İşte, cenaze
törenlerinde kişi burada geçmişiyle de hesaplaşır. Ölen kişiyle ilgili
pişmanlıklarını, varsa olumsuz davranışlarını vicdan tartısına çıkarır. O
tartıda her şey, dengeye gelir.
Yıllar öncesiydi. Bakırköy’de yaşıyordum o zaman. Çoğunlukla
siyasetçilerin oturduğu bir kıraathaneye arada uğrardım. Orada arkadaşlarım
vardı. Uzun söyleşiler yapardık onlarla. Bir eski milletvekili ölmüştü. Cenaze
vakti yaklaşınca kalabalık masamızda bir devinim oldu. Bir arkadaş: “Beyler,
partilimizin cenazesine gitmiyor muyuz? Orada görünmezsek ayıp olur.” dedi. Bir
başkası: “Gidip bakmak gerek kimler var, kimler yok! O zaman geç kalmayalım,
erken gidelim ki herkesi görelim.” diyerek destekledi ilk konuşanı. Sanki
yoklama alınacak cami avlusunda.
Yola koyulduk, yürüyerek. Ne olacak ki Zuhuratbaba ile Ataköy
5.Kısım arası yakın bir yol. Yürürken söyleşiyoruz bir yandan. Cenazeye katılım
çok olacak gibi. Yolda tanıdıklara rastlıyoruz, cenazeye yetişmek için ivedilik
göstermekteler. Derken yürüdüğümüz küme büyüdü. Söyleşi, ölen kişiye geldi. Ne
kadar olumsuzluğu varsa dökülüp saçıldı ortalığa. Yol boyunca ölü için bir tane
olumlu sözcük söylenmedi. Ben: “Arkadaşlar bu kişi, dediğiniz gibiyse niye
gidiyoruz cenazesine?” diye sordum. “Gitmek gerekir, çünkü hem partilimiz hem
de bakmamız gerekir gelenlere.” diyerek yanıtladılar beni.
Camiye geldik. İçeride mahşeri bir kalabalık. Herkes derin
söyleşilerin içinde. Üzüntülü tek bir kişi yok gibi. Aile, tabutun önünde içten
içe gözyaşı dökmekte. Başsağlığı diledik saygılıca. Cami avlusunda göğe
yükselen bir uğultu. Herkes bir tanıdık bulup selamlaşmak peşinde. Karşılaşanlar,
ayaküstü de olsa ölüyle ilgili birtakım olumsuzlukları konuşmakta fırsat bu
fırsat deyip.
Tabutun önünde saf tutup cenaze namazı kılındı. Ölünün yakınları,
cenaze arabasının arkasından gömütlüğe gittiler. Geride kalanlar, kısa da olsa biraz
daha dedikodu yapıp işlerine döndüler. Kıraathane yolunda ölü hakkındaki
olumsuz düşünceler yerini, törene katılanlarla ilgili dedikoduya döndü.
Cenaze törenlerine toplumun her kesiminden insanlar katılır. Cenazelerin
vazgeçilmezleri siyasetçilerdir. Gelirler, üzüntülü görünerek duygusuz bir
başsağlığı dileğinde bulunurlar. Bu sırada gözleri acılı ailede değil,
çevredeki kalabalıktadır. Fark edilip edilmediklerini kontrol ederler sinsi
bakışlarla. Daha sonra alanda kısa bir tur atarlar yanındaki üç beş kişiyle.
Soğuk selamlaşmaların ardından tabutun başına gelirler. Cenaze namazına durulacağı
zaman eğer çok sayıda siyasetçi varsa hafifçe itiş kakışlar olur yer kapmak
için. Eğer basın kuruluşlarının kamerası varsa orada, cenaze önündeki itişmeler
çoğalır. Görüldüğü gibi burada asıl amaç, cenaze namazını kılmak değil; kendini
göstermek, basına poz vererek burada olduğunu herkese duyurmak.
Siyasetçilerin cenazelerde yer kapıp poz verme tutkusu, son
yıllarda farklı kesimlerden birçok kişiye de bulaştı. Cep telefonunu alan kişi
tabutun önüne gelip bazen tek başına, bazen de oradaki tanıdıklarla özçekim
yapmakta. Yapılan özçekimler, anında sosyal medyada paylaşılmakta. Son günlerde
tabutun başından canlı yayınlar yapanları da gördük.
Yahu arkadaş sen yasta mısın, yoksa tinsel bir hasta mısın?
Cenazeye fotoğraf çekmeye mi gittin, yoksa acılı insanların acısını paylaşmaya
mı? Bu nasıl iştir? Siyasetçinden her kesimden kişiye dek cenazeleri kendi
çıkarları için ve kendi benini tatmin için kullanan insanlarla
karşılaşmaktayız. Böyle bir insanlık olur mu? İnsanlık bir kameranın, bir cep
telefonunun içine sığar mı? Fırsat bulsalar tabutu açıp kefeni sıyırarak ölüyle
poz verecekler. Bu da çağımızın ölüseviciliği olsa gerek.
Adil Hacıömeroğlu
10
Ağustos 2022
Ölüye saygının iki sebebi olur; birincisi ölen kişiye duyulan yakınlık, ikincisi de herkesin bir gün öleceğini bilmekten doğan empati düşüncesidir. Çağımızda, insanın kendi başına, kendi geçmişi ve geleceğiyle baş başa kalması istenmiyor. Bu da bizi ölüm, yaşam, insanlık erdemleri gibi zaman üstü kavramları düşünmek ve duyumsamaktan men ediyor. Anın maddi çıkarı, her şeye baskın hale geliyor. Elbette bunun aksi, zihinleri tembellikten kutarıp "anı yaşamak" gibi basma kalıp tutumlara girerek değil, "anı sorgulamak" eylemiyle gerçekleşebilir.
YanıtlaSil