ULUSAL PARALARLA DIŞ TİCARET


        5 Ağustos 2022 günü Soçi’de yapılan Erdoğan-Putin görüşmesinde önemli kararlar alındı. Bu kararlar arasında en önemlisi de iki ülke arasında aşamalı bir biçimde ulusal paralarla ticarete geçilmesiydi. Böyle bir adım, her iki ülkeyi de emperyalist sistemin kurduğu dövize bağımlılıktan kurtarır. Küresel tekellerin döviz üzerinden ulusal ekonomileri çökertme, giderek de ulus devletleri parçalama siyasetini yok eder.

        Ulusal paralarla dış ticaretin yapılması oldum olası beni heyecanlandırıp umutlandırır. Yıllardır bunu savunduğum içindir umutlanmam. Zaman zaman bu konudan söz ederim yazılarımda. Liberalizme tapınma derecesinde inanmış, özellikle ABD emperyalizminin gücüne tapınmış birçok kişi sosyal medya üzerinden akıllarınca dalga geçerler savunduğum ulusal paralarla ticaret düşüncesiyle. Çünkü liberal masallarla uyutulmuş büyük bir kitle var. Bu kitle, her şeyin karşıtını da içinde barındırdığı düşüncesinden uzaktır. Diyalektiğin bu yalın kuralını çoktan unutmuşlar. Ekonominin ancak liberal düşüncelerle yönetileceğini sanmaktalar.

        Ulusal paralarla alım satım yapmayı bir türlü kavrayamayanlar yazılarıma alay edici bir biçemle yorumlar yaparlar. Bu yorumlarda hakaret yoksa yayımlarım onları. Yayımlarım ki okurlar, emperyalist sisteme tapınan ve çözümsüzlük içinde debelenen zavallıları görsün. Çözümsüzlük, teslimiyeti getirir. İnsan, yaşadığı koşulları değiştirip iyileştirmenin çözümünü bulamazsa o sisteme boyun eğer. Bu boyun eğiş, giderek çürük sisteme tapınmaya dek varır. İnsanı yok eden bir sömürü sisteminin karşıt seçeneğini bir türlü düşünemez böyleleri. Sistemin işlemeyen aygıtının çürük dişlileri olarak gıcırdayıp dururlar.

        Günümüzde birçok ülke kendi ulusal paralarıyla ticarete geçmiş durumda. Bu işte de öncü rolü Çin oynamakta. Rusya, İran, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler de yakın zamanda ulusal paralarla ticarete yoğunlaşacaklar. Çünkü yaşam, bunu dayatmakta. ABD’nin dibindeki Venezuela’nın ulusal paralarla ticaretin yıldızı olacağını şimdiden belirtelim. ABD’nin uydusu sayılan Suudi Arabistan bile Çin’le ulusal paralar üzerinden ticarete başladığını söylersek kimseyi şaşırtmayız sanırım.

        Peki, ulusal paralarla dış alım ve satım yapmak yeni bir şey mi? Değil… Bu işin öncüsü Atatürk ve Lenin... Emperyalizmin boyunduruğunu kıran bu iki devrimci lider, onların parasına tutsak olmamak ve onların döviz denetimden çıkmak için 1920’lerde kendi ulusal paralarıyla ticaret yaptılar. Yani lira ve ruble kullandılar karşılıklı alım ve satımlarında. İki ülkenin de ivedilikle kalkınması gerekmekteydi. İki ülkede savaşlar sonunda yıkım içindeydi. İki ülkenin halkı da çok yoksuldu. Her iki devrimin emperyalizmin her türlü saldırısına karşı ayakta durması için birbirlerinin güçlerine gereksinmeleri vardı. İşbirliği ve dayanışma bu nedenle yaşamsal zorunluluktu Türkiye ve Sovyetler Birliği için. Emperyalizmin ekonomik boyunduruğu altına girdiklerinde her iki ülkenin de verdikleri savaş, harcadıkları emek, düşünü kurdukları mutlu yarınlar gerçekleşemezdi. Bu nedenle kalkınma çözümünü birlikte bulmaları gerekmekteydi.

        Türk Devrimi ve Bolşevik Devrimi olduğunda dünyanın egemen gücü İngiltere’ydi. Onun parası da sterlindi. Aynı dönemde ABD, büyük bir sanayileşme atılımıyla üretim patlaması yapmıştı. Yıllık sanayi üretimi, İngiltere’yi çoktan geçmişti. Sterlinin rakibi dolar olmaktaydı. İşte kapitalizmin güçlenmekte olduğu bu dönemde, dünyada devrimler ortaya çıkmıştı. Bu devrimler de kapitalizme, emperyalizme karşıydı. Bu nedenle emperyalizmin kurduğu sisteme yeni bir seçenek üretmişlerdi.

        Türkiye, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra büyük bir ekonomik savaşa girdi. Birçok alanda kalkınma atılımları başladı. Kalkınmanın asıl lokomotifi sanayiydi. Ülkemizde yetişmiş insan azdı. Sanayiyi kuracak sermayemiz de yoktu. Bu nedenle usçu çözümler bulmak zorundaydık. Bu çözüm de Atatürk’ün dehasından çıktı. Sovyetler Birliği bize fabrika yaptı. Biz bunun karşılığında onlara tarım ürünü verdik. Karşılıklı ticarette ulusal paraları kullandık. Böylece muhannette muhtaç olmadık. Yüzyıllardır kanımızı emen batılı emperyalistlerin döviz tuzağına düşmedik. Onlardan bir kuruş da borç almadık. Böylece Atatürk döneminde büyüme rekorları kırdı ekonomimiz. Dünyada büyüme sıralamasında iki devrimci ülke vardı en başta: Türkiye ve Sovyetler Birliği… İşte, ulusal paraların getirdiği nokta, dünya kalkınma rekoru…

        Ulusal paralarla ticareti savunduğumuzda bıyık altından alaycı gülümsemelerle güya bizimle dalga geçenlerin hemen hepsi Atatürkçü geçinir. Yüzlerinde Atatürk maskesi vardır, ancak özleri emperyalizme tutsak olmuş çaresiz zavallılardır bu kişiler. Atatürkçülükte teslimiyet yoktur, her alanda emperyalizmle savaş vardır.

        Ulusal paralarla ticareti savunduğumuzda, bize ilkel bir şey söylüyormuşuz gibi acıyarak bakanların yakın tarihimizden hiç mi hiç haberleri yok! İlkellik, bilmediğini bilmemektir. Atatürk’ün “a”sını bilmeden insanlara, düşünenlere yüksekten bakmaktır. Hücrelerine değin uşaklık ruhu işlemiş kişilerin emperyalizme tapınmaları doğal Ancak Kemalizmi savunanların bu uşaklık ruhuyla da savaşması gerekmekte.

        Her Kemalist gibi ben de dünyada ulusal paralarla ticaret arttıkça sevinmekteyim. Bu düşünce ne kadar çok yaygınlaşıp yaşama geçerse o denli mutlu olurum. Çünkü dünya, Atatürk’ün buluşu olan bir ticaret sistemini yaklaşık yüz yıl sonra yeniden keşfetmekte. Bundan daha büyük bir mutluluk olur mu? “Dünya, Atatürk çağına girdi.” sözünü boşuna yineleyip durmuyoruz. İnsanlığın emperyalist vahşetten, sömürüden kurtulmasının başka bir yolu var mı?

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       14 Ağustos 2022

3 yorum:

  1. Kesinlikle katılıyorum hocam

    YanıtlaSil
  2. Lenin emperyalizmin soncul eğiliminin milletleri devletsiz bırakmak olduğunu belirtir. Atatürk de Hâkimiyet-i Milliye yazılarında ideolojik düşmanın Batı emperyalizmi ve kapitalizm olduğunu belirtir. 20. yy'ın büyük iki adamının çizgisidir bu. Rozete, papağan gibi okunan marşlara, flamalara, kılık kıyafete bakmadan kim Batı emperyalizmiyle mücadele ediyorsa ilerici ve devrimci, kim ona teslim oluyorsa gericidir. İlericilerin, devrimcilerin, Atatürk'ü moda ikonuna indirgeyen sözde Atatürkçüler tarafından beğenilmemesi çok normaldir.

    YanıtlaSil
  3. Sorun hep aynı. Şekil, özün önüne geçerse orada çürüme ve konuşma kaçınılmaz oluyor. Ruh gidiyor, beden kalıyor. O nedenle çürüyor. Fikirler de böyle. Özünü kaybetmiş kalıplar mide bulandırıyor, tiksindiriyor insanı. Nasıl fırça gibi ağza giren bıyık bırakmayı solculuk sanan varsa, nasıl kılperestligi din zanneden bir kesim varsa, Batıcılığı, yaşam tarzı tutuculuğunu da Atatürkçülük sananlar var. Bunların hepsi ruh ikizidir. Birbirlerinden şekil olarak ayrılsalar da, özleri birdir. Bu insanlar 1919 değil, 1938 Atatürkçü'südür. O dönemki ruh ikizleri öyleydi çünkü.

    YanıtlaSil