BU UÇAKLAR HEP Mİ GECİKİR? (Dinlence Yazıları 21)

 

        Antalya otogarına indik. Dışarısı yanıyor. Hava çok sıcak. Bu nedenle içeri girdik. İçerisi biraz serin. Sırayla ayakyoluna gittik. Önce zorunlu gereksinmeleri karşılamak gerek.

        Ayakyoluna giriş üç lira. Para peşin… İçeri girmeden ağır bir idrar kokusu yayılmakta her yana. İçerdeki koku, insanı daha çok rahatsız etmekte. Üç lirayı alıyorsun, ancak sidikliklere bir teneke su dökmüyorsun gün boyu, belki günlerce. İnsanların rahatlayacağı bir yerde, bu koku çekilmez. Büyükşehir belediyesinin bu tür yerlerde denetimlerini artırması gerek.

        Yükçelerimizi, bizi Antalya’ya getiren otobüs firmasının önündeki ayakkabı boyacısına teslim ettik dışarıda azıcık dolaşalım diye. Çıktık dışarı, ancak sıcak yakamızı bırakmıyor, soluk aldırmıyor bize. Biraz gezindikten sonra içeri kaçtık deyim yerindeyse.

        Karnımız iyice acıktı. Çevrede aşevi aradık. Otogarın üst katında var bir tane. Girdik içeri. Akşama olmak üzere olduğundan yemekler azalmış. Çalışanlar, ertesi günün hazırlığında. Bakınca bir esnaf aşevinin havası var içerde. Yemeklerimizi söyleyip bir masaya oturuyoruz. İvedilik göstermeden aşevinin serinliğinde karnımız doyurduk. Aşevinden çıkıp yükçelerimizi aldık bıraktığımız yerden. Boyacı arkadaşı memnun etmeyi de unutmadık.

        Otogardan havaalanına giden metromsu tramvayın durağına yürüdük. Uzunca bir tünelden geçtik. En sonunda ulaştık durağa. Bineceğimiz taşıt geldi. Bindik. Biraz yavaş gitmekte. Uğradığımız duraklarda inenden çok binen olunca vagonlar iyice kalabalık oldu. Zaten çok az vagon var (Sanırım iki tane…). Binenlerin çoğu, işten çıkanlar… Antalya gibi sıcak bir yerde vagon sayısı artırılmalı. Gerçi serinleticiler çalıştığı için içerisi serin. Ancak kalabalığın oluşturduğu bir havasızlık ve sıkışıklık var.

        Antalya’nın bir başında öte başına dek geçtik raylı taşıtla. Olsun, gezip görüyoruz. Beni en çok heyecanlandıran ise askerlik yaptığım Topçular’dan geçmemizdi. Durağa geldiğimizde nizamiyeyi görünce heyecanlanıp mutlu oldum. Zamanımız olsaydı inip bir dolaşmak isterdim dört ayımı geçirdiğim yerde. Acaba o görkemli dut ağaçları yerlerinde mi? Gölgesinde serinlediğimiz salkım söğütler ve zeytinler oradalar mı? Bu sıcak temmuzda yine kanaletlerden serin sular akıyor mu? O serin suların içine yatıp sıcaktan korunan askerler var mı? Altıncı bölükte (Eğitimden kaçanların saklandıkları arka bölüm. Bu adı, askerlik yapanlar verdiler buraya. Bu taburda o zaman beş bölük vardı.) karpuz satılıyor mu acaba? Kantinlerin çayları eskisi gibi lezzetli mi? Hele eğitim aralarında içtiğimiz o olağanüstü ayran…

        Düşlemler içinde havaalanına geldik. Son durak burası… İndik yükçelerimizle. İç hatlardan içeri girdik. Oldukça kalabalık bir havaalanı. Aramalardan sonra her şey yolunda. Bu aramaların sıkılığı beni mutlu etmekte. Çünkü sıkı arama demek, güvenlik demek.

        Peki, biz Dalaman dururken neden Antalya’dan geri döndük? Bu soru, herkesin usundan geçecek. Nedenini açıklayayım. Bizim dinlence izlencemiz yaklaşık bir yıl öncesinde belli oldu. O günlerde korona kol geziyordu. Gezip tozma işi neredeyse unutulacaktı. Güney’de oteller boştu. Uçaklar yolcu bulamıyordu. İşte, böyle bir zamanda eşim her şeyi ayarladı. Parayı peşin ödedi. Bana gezimizin tarihini söyledi. Ben de birazcık kızdım ona: “Parayı çok mu buldun da çarçur ediyorsun? Salgının sürdüğünün farkındasın değil mi?” dedim. O, bana aldırmadı. Zaman içinde unuttum bu işi. Haziran gelince yol hazırlıklarına başladı eşim. Sonunda dinlenceye gittik. Otellerde neredeyse üçte bir ederiyle kaldık. Uçak biletleri sudan ucuz oldu. Bu nedenle böyle bir seçim yaptık. Olsun, hem de gezdik. Ayrıca dinlencemiz çok ucuza geldi.

        Havaalanı içindeyiz. Kimi zaman oturmaktayız. Sonrasında sıkılıp dolaşıyoruz. Bu arada Aydınlık gazetesini aldım marketten. Onu okudum. Yiyecek, içecek ateş pahası. Burada acıkmayacaksın, susamayacaksın. Ederinde satılan bir tek gazete. Havaalanlarında silahsız soygun var. Bire on, on beş, hatta yirmi kazançlar var satılan ürünlerde. Kör tuttuğunu öper deyimini gerçek kılmakta buradaki satışlar.

        Uçağımızın kalkmasına bir saat kala gecikme olacağı bildirildi bize. Ne zaman, zamanında kalktı ki bu P… havayolları? Bir kez zamanında kalktı, onda da ben uçağı kaçırdım. Söylenen gecikme saati epey geçildi, en sonunda uçak geldi. Bindik.

        Uçağımız, gecenin karanlığında gökte süzülmekte. Atacan, gidişte olduğu gibi dönüşte de kıstırık (sandviç) yedi. Bu çocuğun iştahı, uçağa binince açılıyor nedense. Bir süre sonra kaptanımız, Sabiha Gökçen   için alçalmaya başladığımızı söyledi. Uçağımız birden sarsılmaya başladı. Karşı koltukta oturan ve başka bir havayolunda pilot olan biriyle söyleşmekteydim uçuş sırasında. Sarsıntının nedenini sordum. “Yalova üstündeyiz. Buradaki rüzgargülleri nedeniyle sarsılıyor uçak.” deyince ben şaşırdım. Kocaman uçak, rüzgargüllerinden nasıl etkilenir diye.

        Pilot: “Antalya’daki seralar, Güneydoğu’daki tarla ve bahçelerdeki aşırı sıcaklar nedeniyle olan buharlaşmalar da uçakları etkiler.” deyince şaşkınlığım arttı. Olsun, bu sarsıntıların tehlikeli olmadığını öğrendim. Ayrıca bilmediğim bilgileri dağarcığıma not ettim.

        İstanbul’a geldik. Uçağımız gecikmeli kalkmasaydı belediye otobüsüyle varacaktık evimize. Son otobüs çoktan kalktı. Tek seçenek taksi… Anlaşılacağı üzere gecikme, yolculara ek giderle yüklemekte. Şansımıza güler yüzlü, söyleşmekten hoşlanan bir sürücüyle karşılaştık. Türkiye’yi kurtara kurtara evimize ulaştık. Gece yarısı olmuştu. Pencereleri açarak evin havalanmasını sağladık. İlk işim balkonumdaki bahçeme bakmak oldu. Sulanmadıkları için kuruyan salatalık, biber, maydanoz, marullara üzülerek baktım. Birkaç biberle bir marul bu susuzluğa direnerek ayakta kaldı. Evdeki çiçeklerimizden kuruyan olmadı. Bu güzel bir durum. Saksıları temizleme işini sabaha bırakarak yattık.

        Yorgun ve yolculukla dolu bir günden sonra İstanbul’da, evimizdeydik. Artık düş bitti. Günlük yaşamımızın gerçekleriyle yüzleşme zamanı.

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               1 Ağustos 2022

       

1 yorum:

  1. Bir yazıya askerlik anıları, havayolu işletmeciliğini eleştirel bakış açısıyla görmek, bilgi içeren söyleşiler kurmak sığar mı ? Söz konusu Adil Adalet Hacıömeroğlu olursa sığar. Teşekkür ederim Değerli Hocam

    YanıtlaSil