Ahmet Özkan… 1923’te Beyşehir’in Çavuş köyünde doğdu. 1937
Yılında Çifteler Köy Öğretmen Okuluna girer. Bu okul, daha sonra 1939’da köy
enstitüsü olur. 1944’te bu okuldan mezun olarak ülkemizin eğitim ordusuna
katılır.
Ahmet Özkan, köylüsü Hüseyin Elmasyazar’la heyecanla okula
gidecekleri günü beklerler. O gün gelip çatar. On yıl süren savaşlarda kanı
iliği kurumuş, yoksul Türkiye’min yoksul çocukları öğretmen olmak için yollara
düşer.
“Gitme günü gelip çattığında, 28 Ekim 1937 sabahı erken
saatlerde Beyşehir’in Çavuş köyündeki tuz kayalarından iki çocuk uğurlandık:
Ben ve Hüseyin Elmasyazar…
Bir yandan çok sevinçliydik ama bir yandan da ayrılık
gözyaşlarımızı silerek koşuyor, koşuyorduk. Okumak, okumak istiyorduk! Eskimiş
ediklerimizle taşlı ve tozlu yollardan dağları aşarak Akşehir’e geldik. Babam
bizi, Eskişehir’e gidecek bir un kamyonunun üstüne bindirdi ve ağzı bağlı,
yamalı şitare bezi para kesesinden adam başı 50 kuruş çıkarıp şoföre uzattı.
Babamın elini öptük ve ayrıldık. Bir hüzün çökmüştü içimize… Bir süre gittikten
sonra, şoför muavinin sesiyle irkildik. “Haydi, İshaklı İshaklı! Çay, Bolvadin,
Emirdağ, Eskişehiiir!” diye bağırıyor, kamyona yolcu toplamaya çalışıyordu.
Uzun ve zahmetli bir yolculuktan sonra kamyoncu bizi
Mahmudiye’de indirip gitti. Üstümüz başımız un olmuştu. Onları temizlemeye
çalıştık. Gecenin geç saati vardığımız okulda, okulun hizmetlisi Lokman Ağa
bizi karşıladı. O saatte bize yatacak bir yer buldu. O kadar yorgunduk ki
hiçbir şey düşünmeden kendimizi yatağa attık.
Ertesi sabah çalgı sesleriyle uyandık. Ortalık sallanıyordu.
Düğün var sandık. Meğer o gün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramıymış!
Kahvaltımızı ettik, bahçeye çıktık. Beyşehirli Abdullah
Özkucur ve Mustafa Ünüvar’la tanıştık. Bu tanışmaya çok sevinmiştik. Daha
sonraları ise, birçoklarıyla tanışıp arkadaş olduk. Dersliğimizi, yemekhanemizi,
vakit çizelgesini, ders saatlerini, paydos saatlerini, toplantı yerini
öğrendik. Çok sevinçliydim. Her şeyi yutar gibi öğrenmeye çalışıyordum.
Gece gündüz durmadan dönerek okuma ve okutma çarkının yatağı
olan okulda, bilgiyi ve beceriyi öğrenecek ve o gün geldiğinde, eğitim denen
kutsal hizmet borcumuzu kendi köyümüzde ödeyecektik.
‘Okuyup okutmak işimiz bizim/haram lokma kesmez dişimiz
bizim!’ ülküsü olacaktı bizim ülkümüz… (Gülten Başol, Aydınlanmanın Neferleri
Köy Enstitülü Öğretmenlerim, Kaynak Yayınları, 1. Basım, 1 Nisan 2016, sf. 40)”
Bu dizeler, Hasan Ali Yücel’in “Yeni Hayat” şiirinden… Okuyup okutmayı amaç
edinmiş öğretmen adayları… Haram lokmaya ağzını, elini sürmeyen eğitimciler
ordusu… İşte, köy enstitülü öğretmenin yurt ve insan sevgisini, toplum ülküsünü
belirleyen dizeler…
Ahmet Özkanlar, yoksul Türkiye’nin çorak topraklarından kopup
gelerek eğitim ordusunun neferi olmak için yayan yapıldak yola düştüler. Bir
tek amaçları vardı insanüstü bir özveriyle geldikleri toprakları her yönden
kalkındırıp uygarlık ışığıyla aydınlatmaktı. Onlar için kişisel çıkar
önemsizdi, asıl önemli olan kendilerini adadıkları toplumsal çıkardı.
Halkçı devlet, yoksulun elinden tutup onu okutmaktaydı. Çünkü
Ortaçağ karanlığı ancak böyle yenilirdi. Uygarlık güneşinin ışıkları, Ortaçağ’ın
kara bulutlarını bu yolla dağıtabilirdi. İşte, Cumhuriyet’in erdemi de buydu.
Adil
Hacıömeroğlu
30
Kasım 2022
Bu coşku ne değerli bir duygu! Bu coşku ve istek nasıl tekrar yakalanabilir, biraz da buna kafa yormak lazım sanki. Elinize sağlık hocam.
YanıtlaSilAbd eğitim vakfının t.c için harlayıp uyguladığı sömürge eğitim programını adil bey görmezden gelme ,, 1926,7 den günümüze kadar ve hala iptal edilmiş deyildir sömürge eğitimi devam ediyor. Bilirsiniz biraz direnç olursa 10 yılda bir darbelerle sıfırladılar maalesef darbecilerden bu hocalar yetiştirmiştir. Bankacı soyguncularıda bunlar yetiştirmiştir çok üzülüyorum...
YanıtlaSilYeniden cocuklarimizi o ruhla egitmeliyiz
YanıtlaSilHARİKA... Kaleminize, yüreğinize sağlık sevgili Adil Hacıömeroğlu
YanıtlaSil1927 yılında yapılmış iki katlı, bahçesindeki güllerin, hercai menekşelerin her öğrencisinin hafızasında yer aldığı, akvaryumlu, kaloriferli şahane okulumuzu, TOKİ bahanesiyle ve tüm direnmelere karşın Kasım 2022 de yıktılar. Benim dönemimdeki müdürümüz, Fakir Baykurt’un enstitü yaşamını anlattığı kitabında da bahsi geçen Ahmet Bilge’ydi. İlk öğretmenim köy enstitülü Selahattin Ataman’dı. Okulumuzdaki her öğrencinin sevgi, saygı ve minnetle andığı öğretmenlerimiz uzun yıllar önce rahmetli oldular. Geride bıraktıkları güzel anılar yaşadığımız müddetçe unutulmayacak…
YanıtlaSilAncak, son yıllardaki zihniyet, şehrimdeki cumhuriyet tarihi açısından önem arz eden birçok okul için yıkım kararı aldı. Hatta Kız meslek lisemizi yıkıp, yanına inşa ettikleri hastane otoparkı için yıkılması gerektiğini söylüyorlar. Bahanesi de hem komik, hem çok acı. Hastane inşa edilirken otopark unutulmuş…
Siz, yazınızla yine beni geçmişe götürüp, bambaşka bir yorum yaptırdınız Adil bey.😢
Şükran Balekoğlu Yamak
Köylüyü ülkeyi aydınlatan köy enstitülü yönetici ve öğretmenlerin önünde saygı ile eğiliyorum. Keşke milli eğitimden bu müfredat sistem kaldırılmasaydı da gelişmiş refah ülkeleri katogorisinde olsaydık şimdi diyorum.
YanıtlaSilDuygusal şair
Denizli
KÖY ENSTİTÜLERİ ZİRAAT MARŞI
YanıtlaSilSürer, eker, biçeriz, güvenip ötesine
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık has çiftçinin Atatürk’ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,
Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.
İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak.
En yeni aletlerle en içten çalışarak,
Türk için yine yakın dünyaya örnek olmak,
Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alnı ak.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,
Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.
Kuracağız Öz yurtta dirliği, düzenliği.
Yıkıyor engelleri, ulus egemenliği,
Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği.
Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz,
Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz.