Günlerden Çarşamba… Soğuk bir kış sabahı… Kahvaltımızı
ivedilikle yapmaktayız. Sabah serinliğinde çay bardaklarından kıvrım kıvrım
buharlar yükselmekte. Çay kokusu soğuk sabahı ısıtmakta. Parlak bir güneş, apak
aydınlık yaymakta. Güneşin camlardaki yansıması ilgi çekici. Güneş ışınları,
kahvaltı masamıza dökülmekte nazlı nazlı.
Atacan’ın kahvaltı yapacak durumu yok! Eşim, ısrar edince o
direnmekte. “Aç değilim…” diyor çocuk. Ancak annesi bunu işitmiyor bile. Az
sonra çocuk kusuyor midesindekileri ve ağzında biriktirdiklerini. Sabah sabah
iş çıktı başımıza. Eşim, kusmukları söylene söylene temizledi. Ben de çocuğu
hazırladım. Kapının önündeyiz artık. Sırt çantamı yüklenip çıktım su ve gazete
almak için. Alışverişimi yapıp arkama doğru baktığımda anne-oğulun söyleşip
gülerek geldiklerini gördüm.
Hızlı adımlarla Marmaray’a doğru gittik. Tam istasyona
indiğimizde tren geldi. Bindik bir vagona. İşe gidenler çoğunlukta. Vagon
oldukça kalabalık. Çoğu uyanmamış bile. Kitap ve gazete okuyan yok! Telefonla
oynayan çok! Tren, istasyonları bir bir geçmekte. İnenler, binenler… Koşup
gelenler… Hızlı adımlarla treni terk edenler… Elinde poğaçasını, kıstırığını, simidini
isteksiz ısıranlar… Çantasında telaşla bir şeyler arayan kadınlar… Telefonla
konuşanlar…
Kaşla göz arasında Yenikapı’ya geldik. Hızlı adımlarla
Marmaray istasyonundan çıkıp M1 metrosuna yürüdük. Beklemeden bindik metroya.
İkinci durakta (Emniyet) indik. İl Nüfus Müdürlüğüne gideceğiz pasaportlarımızı
yenilemek için. İstasyondan çıkınca bir anda yönümüzü şaşırdık. Önümüzdeki
simitçiye: “Nüfus Müdürlüğü hangi yanda?” diye sordum. Adam yüzünü astı, kızgın
bir bakış fırlattı bana. Sert bakışlarla baktı bir süre. Sonra eliyle işaret
etti. “Sağol!” dedim neşeyle.
Simitçi, sabah sabah sirke satıyor. Tamam, anladık. Sana yol
iz soran yüzlerce kişi var her gün. Bundan sıkılıyorsun. Ancak böyle bir yerde
simit satıyorsan bu sorulara katlanacaksın. Senin ekmeğini çıkardığın kişiler,
sana yer-yön soranlar. Neyse olumsuzluklara takılmayıp işimize odaklanalım.
İl Nüfus Müdürlüğüne girdik. Çok fazla kalabalık yok! Çok
beklemeden işimizi bitirdik. Güler yüzlü memurlar işimizi kolaylaştırdı. Oradan
çıktık. Eşim, Fatih’te bir yerden çizme alcağını söyledi. Atacan alışverişleri,
vitrinlere bakmayı sevmez. Ben de pek hoşlanmam bu işten. Çocuk, annesine: “Sen
git, biz arkandan geliriz. İşin bitince telefon et, buluşalım.” dedi. Ayrıldık.
Biz, Fatih Camisine doğru yürüdük. Atacan burayı çok küçükken
görmüştü. Yandaki çarşının içinden yürüyerek caminin avlusuna girdik. Önce
avluyu gezdik. Ardından Fatih Sultan Mehmet’in türbesine gittik. Gömütlükteki
bakım ve onarım nedeniyle saç levhalarla çevrilmişti. Bu nedenle çok az sayıda mezar
taşı okuyabildik. Oradan ön avluya geçtik. İçinde cenaze olan üç tabut vardı.
Çelenkler, ağlaşanlar, başsağlığı dileyenler birbirine karışmış.
İnsanın karşı koyamayacağı doğal gereksinmeleri var. Su
dökünmemiz gerek. Yürüdük avlunun kuzeyine doğru. Solumuzda ayakyolunu gösteren
tabelalar… Pembe renkteki tabelada beyaz yazıyla “Kadın Tuvalet” ve mavi
renktekinde ise “Erkek Tuvalet” yazmakta. Atacan, bu yazıları okuyunca gülmeye
başladı ve bana dönerek: “Bak, tuvaletlerin cinsiyeti var.” dedi. “Evet…
Tuvaletin biri kadın, diğeri de erkekmiş.” dedim.
Atacan: “Bunu yazanlar, ‘Kadın tuvaleti, erkek tuvaleti’
deseler sorun kalmayacak, anlam bozulmayacak.” dedi. Çocuğa hak verdim. Bu
özensiz yazım, anlamı değiştirmiş. Aynı yanlışın Süleymaniye Camisinin
ayakyollarında da yapıldığını anımsadım. Üç ay önce oraya gitmiştik. Bu yanlış
yazım, orada da Atacan’ın ilgisi çekmişti. İBB, tabela ve yön levhalarının
yazımına özen göstermeli.
Biz, yazım yanlışı üzerine konuşurken telefonum çaldı. Arayan
eşimdi. O da yakınımızdaymış. Avluda buluştuk. Yürüyerek Saraçhane’ye geçtik. Oradan
Unkapanı yönüne döndük. Buraya gelip de Vefa Bozacısına uğramamak olmaz. Önce
leblerimizi aldı Atacan. Sonrasında keyifle bozamızı içtik.
Unkapanı’ndan otobüsle Yenikapı’ya gittik. Orada Marmaray’a
binerek geri döndük Bostancı’ya. Hem işimizi gördük hem de gezdik. En iyisi de
bozacı… Sirke satan simitçi mi? Onu çoktan unuttuk. Atacan’ın sabah sabah
kusması mı? O da silindi belleğimizden kolayca.
Adil Hacıömeroğlu
2
Şubat 2023
Keyifle okudum yüreğine eline sağlık
YanıtlaSilAtacan’a kocaman bir gülümseme, kocaman bir kalp.😊❤️
YanıtlaSilŞükran Balekoğlu Yamak