ÇOCUĞUM SAYISALCI MI, SÖZELCİ Mİ?


Günümüz insanının en önemli özelliği, kendince her şeyi bilmesi. Açıkça söylersek bilmediğini bilmiyor günümüz insanı. Bu kişilerin öğrenmesi, kültürel alanda gelişmesi, bilinçlenmesi açısından önemli bir tehlike. Çünkü bilmediğini bilmeyen kişinin öğrenme isteği de zamanla yitip gider. Bilmediğini bilmeyen kişi, neredeyse her konuda kesin konuşur, bir uzman gibi. Bu kişiler, uzmanlık gerektiren konularda bile öne sürdükleri savları, sonuna dek savunurlar, bu durumlarıyla toplum içinde küçük düşme pahasına.

Birçok anne ve baba, çocukları daha okula gitmeden onlar hakkında kesin yargılara varır. “Çocuğumuzun şu alana ilgisi yok! Onun ilgisi daha çok sanatın şu dalına. Matematiği anlamıyor. Türkçesi çok güzel. Sayısalcı olmaz bu çocuk. Çocuğumuz sözelci olacak galiba.” gibi sözler işitiriz onlardan. Bu velilere göre çocuğun ne olacağı okula gitmeden belli olmuştur. Bu sözlerin en kötü yanı ise çocukların yanında sıkça yinelenmesi. Bu yolla çocuk, koşullandırılır bilerek ya da bilmeyerek. Böylece çocuğun başarısızlığa giden yolu açılmış olur. Bu, anne ve baba eliyle yapılan bir kötülük.

Yalnızca çocuğu, neleri yapamayacağı konusunda koşullandıran velileri mi? Başta söyledik, herkes uzman ve her şeyi biliyor. Dedeler, nineler, amcalar, halalar, teyzeler, dayılar, uzak ya da yakın akrabalar, eş dost, konu komşu çocuğun yetenekleri konusunda saptamalar yapar, kararlar verip kesin yargılarda bulunurlar. En kötüsü de çocuk, daha birinci sınıfa başladığında öğretmeninin yargıda bulunması.

Bir çocuğun neye ilgisinin olup olmadığını anlamak için nitelikli bir zamana gereksinim vardır. İyi bir deneyim, sağlıklı bir gözlem gerekir. Çocuğun yeteneklerini, becerilerini, zekâsını iyi bilmeli. Yeteneklerin, ilgi alanlarının ortaya çıkması için onlara fırsat ve zaman verilmeli. Sayısal ve sözel alanlar birbirinden kalın çizgilerle ayrılmış alanlar değil. Çoğu zaman iki alan birbirinin içine girmiştir. Sözü anlamayan, sorulan soruda ne istendiğini kavrayamayan çocuğun başarılı olması olanaksız. Demek ki öncelikle okuduğunu kavrayıp anlayacaksın. Sonrasında soru, bir matematik sorusuysa onu çözeceksin. Demek ki sözel alanda yetersiz olan birinin sayısal sorularını yapması olanaksız.

Her dilin bir matematiği var. Özellikle Türkçemizin kökenbilgisi, sözcüklerin oluşumu, sözdizimi tamamen bir matematik. Matematiği kavrayamayan ve yaşama uygulayamayan birinin Türkçemizi anlayabilmesi oldukça zor. Bu nedenle her iki alan arasında önemli bir geçişkenlik söz konusu.

Dünya tarihine baktığımızda birçok bilimadamının, sanatçının, düşünürün hem sayısal hem de sözel alanda önemli buluşları, yapıtları var. Bu kişilerin çoğunun hem sayısal hem de sözel alanlarda öncü olduklarını görürüz. Örneğin, Ömer Hayyam hem büyük bir ozan hem alanında yetkin, öncü bir matematikçi ve astronom. İlkçağdan başlayarak birçok felsefecinin aynı zamanda matematikçi ve mantıkçı olduğuna tanıklık ederiz.

Ülkemizde tıp fakültelerinde bilim eğitimi yapılır. Alanlarında çok başarılı sağaltımcılar yetişir bu okullardan. Sağaltımcılarımız halkımızın sağlığıyla ilgilenirken bir yandan da sanatın birçok alanında başarı gösterirler. Sağaltımcılarımız arasından yazın, müzik, resim, tiyatro gibi sanat alanlarında başarılı olanları hayranlıkla izlemekteyiz. Ayrıca sağaltımcılarımız arasından önemli düşünürlerimiz de çıkmıştır. Hatta bu durumu belirtmek için “Tıbbiyeden her şey çıkar, arada bir doktor çıkar.” Sözü söylenegelir. Bu gerçekler ortadayken çocukları yaşama ilk adımlarını attıkları anda koşullandırıp çalışmadan, başarmaktan, yaparak mutlu olmaktan soğutmak niye?

Atalarımız: “Bir adama kırk gün ne dersen o olur.” demişler. Kırk gün boyunca birine deli dersen deli, akıllı dersen akıllı olur. Özellikle çocuklara eğitimlerinin ilk yıllarında olumsuz bir duyguyu, bir düşünceyi, bazı alanlarda başarısız olabileceği inancını yerleştirmek son derece yanlış. Hele bu söylenenlerin zamanla koşullanmaya dönüşeceğini düşünmemek büyük yanlış.

Çocuklar, yaradılışları nedeniyle olumlu düşünüp meraklıdırlar. Onların merakları, öğrenme isteklerini artırır. Onların öğrenme isteklerini en baştan engellemek, gelecekleriyle ilgili kesin yargılara varmak son derce yanlış.

Çocukların yerine, büyükler karar vermemeli. Tersine onlara zekâlarını, yeteneklerini, becerilerini, ilgi alanlarını ortaya çıkarmaları için fırsat tanınmalı. Bu da onların özgür olmalarıyla sağlanır. Bırakalım çocuklarımız özgür kuşlar gibi uçsunlar. Onların uçuşlarını engelleyecek ağlar örmeyelim gökyüzüne. Onların özgürce koşacakları yaşam yollarına, duvarlar örmeyelim. Çünkü onlar, koşullandırılmalardan uzak özgürce duyup düşündüklerinde yaşam başarısını yakalar.

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  1 Haziran 2025


4 yorum:

  1. Anne baba adaylarının okumasını dilerim.

    YanıtlaSil
  2. Kalemine Efendi Kalan , Adil öğretmenim,

    Kıymetli yazınız,ebeveynler ve eğitimciler için değerli bir başvuru eseri olmuş.Çocukların potansiyellerini erken yaşta sınıflandırmak yerine, onların ilgi ve yeteneklerini keşfetmelerine olanak tanımak, daha sağlıklı bir gelişim süreci sağlar. Ebeveynlerin, çocuklarının özgürce düşünmelerine ve keşfetmelerine destek olmaları, onların gelecekteki başarıları için kritik öneme sahiptir.
    Çocukların etiketlenmesi yerine, onların bireysel özelliklerini ve ilgi alanlarını anlamaya yönelik bir yaklaşım benimsemek, daha sağlıklı ve dengeli bir gelişim süreci sağlar.
    Deneyimlerinizle , engin bilgeliğiniz birleşiyor, keyifle bilgi dağarcığımıızı zenginleştiriyorsunuz .👏👏Yarın ne yazacaksınız diye sabırsızlıkla bekliyorum. Dinleniyor, öğreniyorumTeşekkürler.Var olunuz.🙏🏻🌺📕Esen kalınız🙎‍♀️

    YanıtlaSil
  3. Herşeyde adaletsizlik var ama en kötüsü eğitimde adaletsizlik.Zenginin çocuğu özel okulda okur 10-15 kişilik sınıfta yoksulun ki devlet okulunda 45-50 kişilik sınıfta.Zenginin çocuğu özel dershaneler özel öğretmenlerden takviye alır yoksulun çocuğu o 50 kişilik sınıfta öğrendi öğrendi.Öğrenemezse Allah kerim.Eğitim sistemi laik eğitim sisteminden dinci eğitim sistemine savrulur.Ülkede Fen lisesi sayısı sınırlı iken imam hatip okulları kat be kat fazladır.Dinci siyasetçi imam hatipi över kendi çocuğu torununu yurt dışında okutur.
    Sonra fukaranın çocuğu niye Matematik çözemez olur.Nasıl çözsün !!
    !
    Eğitimde adaletsizliktır asıl en büyük sorun.

    YanıtlaSil
  4. Eğitimciler ve yöneticiler bildiği kadar , eğitilenlerde anladığı kadar alıyor, tabi birde bu işin başındaki yönetim erkinin yönlendirici , karar verici tutumu belirleyici oluyor.

    YanıtlaSil