Uzun
süredir okullardan ayrıyım. Emekli olsa da öğretmen, öğretmendir. Okul
önlerinden geçerken bir başka olurum. Yüreğimin çarpıntısının hızlandığını
duyumsarım. Eğitim yuvalarının önlerinden geçerken adımlarım yavaşlar, ayak
sürürüm. Okul bahçesinden gelen çocuk ya da gençlerin sesi bana kuş cıvıltısı gibi
gelir. İnsanlığın geleceğini oluşturan çocukların gelişiminin doğal bir tansık
olarak görürüm. Onların davranışlarını gözlemlemekten, sözlerini işitmekten çok
mutlanırım.
Toplu
taşım araçlarında, aşevlerinde, dinlençlerde (parklarda) çocuk sesinden rahatsız
olmam. Çünkü onların seslerini, gürültü olarak algılamam. Ne yazık ki kimileri,
onların oynarken ya da birileriyle konuşurken ivedilik ve heyecan dolu
konuşmalarını gürültü olarak gördüklerinden rahatsız olur. Çoğu zaman da
onların susması için sert, tehditkâr uyarılarda bulunur. Bu davranış, hoşuma
gitmez.
Evimin
karşısında bir ortaokul var. Az ilerimizde, deniz kıyısına giderken de bir
lise... Evde işim bitip alışverişe ya da kıyıda yürümeye gitmek için dışarı
çıktığımda ortaokulun dağılma anına denk gelirim. Çocukların arasına karışırım
isteyerek. Konuşmalarını dinler, nelerle ilgilendiklerini, sosyal eğilimlerini,
beğenilerini, önem verdikleri konularını anlamaya çalışırım. Ne yazık ki kız
olsun erkek olsun ortaokul çocuklarının çoğu küfürlü konuşmakta. Neredeyse üç
tümceden birinin küfürlü olduğunu işitince üzülürüm. Kimi zaman uyarmaya
çalışsam da pek işe yaramadığını anlarım. Bu yaş ağaçların niye eğilmediklerini
düşünmeye çalışırım.
Güneşli,
hafif poyrazın serinlettiği, deli ve coşkun baharın insanın içine ferahlık,
yaşama coşkusu verdiği bir gün evimden çıktım deniz kıyısında yürümek için.
Yakınımızdaki lise dağılmış. Yanımdan beş kız öğrenci yürümekte. Dillerinde
yakası açılmadık küfürler var hem de en sinkaflısından. Biri, diğerinin yaptığı
sövgünün daha şiddetlisi yapmakta. Yanlış anlaşılmasın aralarında kavga
etmiyorlar. Birbirlerine bir şey anlatıyorlar kendilerince olağan bir biçimde. Demek
ki arkadaşlar arası günlük konuşmaları böyle… Bunu da en işlek caddeden
yürüyerek yapıyorlar. Her iki yanlarından yüzlerce kişinin geçtiği bir anda
sövdüklerine göre bunu ayıp olarak görmüyorlar. Onlar için günlük, olağan bir
dil bu…
Kızların
konuşmalarını işitince üzülüp rahatsız oldum. Onlara dönüp: “Merhaba Çocuklar…
(Gençler yerine özellikle çocuklar dedim. Onların daha küçük olduklarını,
öğrenmeye çok gereksinim duyduklarını vurgulamak için.)” dedim. Onlar da: “Merhaba
Amca!” diye karşılık verdiler bana. Sözümü eğip bükmeden doğrudan söze girdim
terslenmem olasılığına göze alarak. “Az önce ister istemez konuşmalarınıza
kulak misafiri oldum. Sözlerinizi, sövgülerinizi pek beğenmedim. Beğenmedim
dediysem sizin gibi güzel ve zeki çocuklara yakıştıramadım bu sövgüleri.” Hepsi
kızarıp bozardı. Bir şeyler söylemeye çalıştılar, ancak söyleyemediler. “Bu
sövgülerin kadınları, dolayısıyla sizleri aşağıladığını biliyor musunuz?” diye
sürdürdüm sözlerimi. Onlar, şaşkınlar, ancak uzaklaşmıyorlar benden.
Yürüdük
biraz. Önümüze iki tane oturak çıktı. Oturma önerisinde bulundum. Küfrün ne
denli aşağılık bir şey olduğunu, insan onurunu nasıl zedelediğini, insan
ağzının güzel şeyler söylemesi gerekirken bu tür sözlerin güzel olması gereken
ağızları, çöp kutusundan beter bir duruma getirdiğini anlattım. “Bakın…” deyip
sürdürdüm sözlerimi. “Size çok kızmadım, bunu çocukluğunuza verdim. Bu
anlattıklarımdan sonra bu sövgüleri sizden işitirsem o zaman çok kızarım ve
sizi ayıplarım.” Kızlar susuyor, sustukça ve ben anlattıkça yüzleri
pembeleşiyor, gözleri utangaç bir biçimde, biraz da suçluluk duygusuyla yerde.
Cinselliğin sövgüye dönüşmesinin ne denli kötü ve aşağılayıcı olduğunu
anlattım. “Cinsellik sövgü olsaydı, sizin gibi güzel kızlar, dünyaya gelir
miydi?” dedim. Gülümsediler hınzırca.
Liselilere,
kitap okuyup okumadıklarını sordum. Ne yazık ki kitaplarla araları iyi değil.
Düşküleri, ülküleri, geleceğe yönelik bir amaçları yok! Aileleriyle sağlıklı
ilişki oluşmamış. Okul, onları yönlendirme, bilinçlendirme okuma alışkanlığı verme,
araştırıcı olma konusunda iyi çalışmamış. Ne yazık ki bilgiye susamışlıklarının
olmadığını söyleyebilirim. Kültürel olarak beslendikleri alan, sokak ve sosyal
medya… Ne yazık ki bu da onların ilgisini çekip kolaycılığa sürüklemekte. Bu,
onların bilinçlerini, dillerini tekdüzeliğe tutsak etmekte. Üretkenliklerinin,
yaratıcılıklarının, gençlik coşkularının tükendiğini üzülerek gördüm. Sözcük
dağarcıklarının darlığı bir başka olumsuzluk…
Çocuklar
ve gençler, toplumumuzun geleceği, umudu, büyük varlığı, en değerli hazinesi…
Nedense gençlerimizi, sövgünün çürümüşlüğüne, kokuşmuşluğuna terk ediyoruz.
Sövmeyi; bıçkınlık, delikanlılık, üstün olmak ve büyümek olarak algılamaktalar
nedense. Kitap okumanın uzun yıllar yasaklandığı, son dönemlerde ise gereksiz
görüldüğü bir zamandan geçmekteyiz. Yetkin, çağcıl, ideolojik saplantıları olmayan
yazarlar yerine; yazınsal değeri olmayan yazıcıların kitapları öneriliyor
siyasal amaçlar nedeniyle. Bu, çocukları ve gençleri okumaktan soğutuyor.
Okullar, öncelikle kitap okuma alışkanlığını vermeli çocuklara. Bunu yapamayan
bir eğitim sistemi, ülkemize doğru bir biçimde hizmet edemez. Bilim ve
teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği çağımızda kitap okuma
alışkanlığı olmayan toplumların ileri gidip ayakları üstünde durması olanaksız.
Toplumlar küfürle değil; bilim, kültür, sanatla kalkınıp ileri gider. Bu nedenle
çocuklara sahip çıkmak başta ülkemiz yöneticileri olmak üzere yurttaşlarımızın
tümünün görevi. Bu yurt görevinden kaçılır mı hiç?
Adil
Hacıömeroğlu
23
Haziran 2025
Kalemine Efendi Kalan, Adil öğretmenim,
YanıtlaSilEkran bağımlısı çocuk ve gençler, ekran karşısında geçirdikleri zaman arttıkça dış dünyaya karşı duyarsızlaşıyor.
Bu bağımlılık, özellikle aile içi sorunlar varsa, duygusal kırılmaya ve ebeveynlerden birine duygusal kopuşa neden olabiliyor .
Ebeveynler arasındaki anlaşmazlık ya da intikam duygusu, çocuğun ekranın arkasına sığınmasına, bağımlılığın pekişmesine Yapıcı aile iletişimi, sevgi ve saygı temelli ortamlar, ekran bağımlılığını kırmanın ilk adımlarıdır.Anne babanın iyi rol model olması; çocukların özgüven kazanması, duygusal güvenliğin sağlanması kritik önemde .
Değerli anlatınız, hem bireysel hem de toplumsal boyutta önemli mesajlar taşıyor:Ekranda geçirilen zaman, sadece dikkat dağıtıcı değil, aynı zamanda aile bağlarını zayıflatabilecek bir risk. Duygusal iletişim, çocukların güvenli alanlarını oluşturur; bu da bağımlılıkları azaltır.
Anne-babalar örnek rol model olarak, çocuklarına saygı ve sevgi sunarsa, çocuk ekranın yerine aileyi tercih eder.
Ekran kullanımını aile içinde birlikte düzenleyip, oyun, sohbet ve etkinlikler için zaman ayırmak gerekiyor.
Duyguları paylaşmaya teşvik e.tmeliyiz.
Ortak etkinliklerle bağı güçlendirmek, birlikte kitap okumak, yürüyüşe çıkmak, bir şeyler üretmek…
Öfke veya çatışmalarda çözüm üretmek, cezalandırmak yerine konuşarak, anlayarak; sorunları birlikte göğüslemeli..
Yazınız , “küfürbaz çocuklarve gençler”gibi yüzeysel konu başlığından çok daha derin bir içerik sunuyor: Ekran bağımlılığının duygusal kırılmaları ve aile içi yaklaşımın bağımlılık üzerindeki kritik etkisini.Çözüm“sevgi, iletişim ve saygı”da görülüyor.
Usunuza, deneyimlerinize, duyarlılığınıza, yüreğinize sağlık👏👏Var olunuz🙏🏻💐