Geçenlerde
İstiklal Caddesinde bir işim vardı. Acıkmıştım biraz. Karnımı doyurmak için
fırsat buldukça uğradığım Asmalımescit’te Oteller Sokağında bulunan Karadeniz
Pide Salonuna gittim. Adının pide salonu olduğuna bakmayın bu aşevinin. Olağanüstü
lezzetteki Karadeniz pidelerini yaptığı gibi Türk mutfağının bin bir tadıyla
pişirilmiş sulu yemekler de 24 saat acıkanların hizmetinde.
Şimşek
aşevine hem tencere yemekleriyle açlığımı yatıştırmaya hem de bu güzel yerin
sahibi dostum Mustafa Şimşek’le söyleşmeye giderim. Sayın Şimşek, yerinde
duramayan bir Çayelili. Aşevinin her işine koşar. Yeri gelir yemek pişirmek için
aşlığa gider. Bir bakarsınız garsonluk, tezgâh başında yemek servisi yapar. Haftada
birkaç kez pazardan pazara koşturur. Müşterilerine sunacağı yemeklerin
sebzelerini kendi elleriyle seçer. Aşevindeki yoğurdu, Beykoz’daki bahçesinde
beslediği ineğin sütüyle yapar. Müşterilerini, kendi ailesinden ayırmaz, onları
velinimet bilir. Kendi yemediğini, müşterisine de yedirmez. Bu yönüyle örnektir
çoğu kişiye. Sabahın erken saatlerinde işyerine gelir. Akşam ne zaman gideceği
belli değil. Eve gitmeden önce gece için yemekleri pişirir çoğu zaman. Böylece gece
çalışanların işini kolaylaştırır.
Mustafa
Bey, yetmişini çoktan deviren, çok sayıda torun sahibi bir dede. Yaşıtlarına
göre genç görünür. Onun gençliği, çalışmaya doyamamasından...
Aşevine
girdim. Yiyeceğim yemekleri söyledim. Birden karşımda onu gördüm gülen yüzüyle
bana doğru geliyordu. Masaya yaklaşıp selam verdi. Selam verilince oturarak alınmaz.
Kalktım yerimden, sevgi ve özlemle tokalaştık. Beni gördüğünde en yakınını görmüş
gibi mutlu oluyor. Ben de aynı mutluluğu duyumsuyorum yüreğimde. Oturduk
karşılıklı. Hem yiyorum hem de onunla söyleşiyorum. Yeşil gözleri parlıyor
konuştukça, mutluluğuna diyecek yok! Ben de çok mutluyum. Yemeğim bitmesin
istiyorum.
Yemeğim
bitti. Kalkıp kendi eliyle çay doldurup getirdi ikimizi de. Eee, çay olunca
söyleşi koyulaşmaz mı? Söyleştikçe söyleştik, çaylar birbirini izledi. Ona: “Çocuklar
ve gençler, sizin yemeklerinizin tadını bilmiyorlar. Onlar hep ayaküstü, hazır,
paketli, işlenmiş, kuru yiyecekler yiyorlar. Hamur işi, kızartma yiyenler çok…
Tencere yemeklerinin çoğunun adını bile sorsan bilmezler.” dedim. “Yirmi otuz
yıl sonra sizin gibi esnaf aşevleri ortadan kalkar.” diyerek sürdürdüm
sözlerimi. Güldü. “Evet!” dedi. “Yeni kuşak, sulu yemekleri tatmıyor bile.” diyerek
benim düşüncemi destekledi. Zaten geçmiş yıllara bakıldığında müşteri sayısı
eskisi kadar çok değil. Bu azalmanın nedenleri arasında ekonomik bunalım da
etkili.
Mahallemde
bir tanıdığım, talihsiz bir kazayla ayağını sakatladı, zor yürüyor. Bir sabah
baktım topallayarak yakınımızdaki fırından ekmek almaya gidiyor.
Günaydınlaştık. Evde ise üniversitede okuyan oğlu var, taşı sıksa suyunu çıkaracak
türden. Sordum: “Oğlunuz niye ekmek almaya gitmedi.” diye. O: “Benim fırına
gitmemi istemiyor. Kaç ekmek gerekliyse söyle, internetten alayım, sen de
yorulma, ben de yorulmayayım; diyor bana.” diye yanıtladı beni. Evle fırın
arası en çok iki yüz metre… Ekmek almaya bile gidemeyen gençler var
evlerimizde. Neredeyse yirmi dört saat oturmaktalar hazır yiyeceklerle
beslenerek ve telefonda oyun oynayarak. Bu gençler, giderek devinimlerini
yitirmekte. Sosyalleşmeleri azalmakta. Yedikleri, onları şişmanlatıyor giderek.
Sağlıksız, tekdüze beslenmekteler. Anne, nine yemeklerini ağızlarına bile
yaklaştırmıyor çoğu.
Bazı
çocuk ve gençler, odalarına çekilip saatlerce telefonla oynuyorlar.
Acıktıklarında annelerine telefon ederek: “Anne, bana bir katıklı yapıp getirir
misin?” diyorlar. Annesi karşı çıkıp: “Bak yavrum sofra hazır, baban gelmek
üzere. Sen de gel, birlikte yiyelim ağız tadıyla.” önerisinde bulunuyor. Öneride
bulunuyor bulunmasına da kabul eden kim? Çocuk bu öneriyi kabul etmiyor.
Israrla odasına katıklı istiyor bolca ekmeli.
Toplumumuzun
beslenme düzeni hızla değişiyor. Günümüz anne ve babalarının çoğu, geleneksel
yemeklerimizi pişirmeyi bilmiyor. İş yaşamlarının gerilimi ve ulaşım zorlukları
onları çok yoruyor. Ayrıca hazır yemek tüketmek onların işine gelmekte.
Çocuk
ve gençleri, yemek seçimi konusunda en çok etkileyen akcam, sosyal medya ve
internetteki tanıtılar. Bu tanıtılarda önerilen yemeklere yönelmekte onlar. Bu
tanıtılardaki yemekler, kolay hazırlanan ve taşınırken akmayan türden. Bu
nedenle bu yemeklerin yağ ve şeker içerikleri çok fazla. Bunlara sanayi
yiyeceği demek, yerinde olur sanırım. İşlenmiş besinler, devinimsiz çocuk ve
gençleri oldukça şişmanlatmakta. Genç
yaşta türlü sayrılıklar edinmekteler. Çocuk ve gençlerin çoğu, sağaltımcıların
yolunu tutuyorlar. Sağlıklı kuşaklar yetiştirmek için geleneksel ev yemeklerine
dönmeli. Bu hem kişisel hem de toplumsal yaşamımız için çok gerekli.
Sofra
ekinimiz gittikçe yitmekte. Dört kişinin yaşadığı bir evde anne, baba ve
çocuklar aynı sofrada bir akşam yemeği bile yiyemiyorlar. Bu, sosyal açıdan
büyük eksiklikler yaratmakta. Sofra yalnızca karın doyurmak için kurulmaz.
Orada ev halkı deyip güler, söyleşir. Sorunlar tartışılır, çözümler bulunur.
Orası aynı zamanda tinsel sağaltım yeri. Sofrada ev, aile olunur. Orası evcek
dayanışma, yardımlaşma, birlikte olma, duygudaşlık, düşündeşlik, sevgi
lokmalarının yendiği, saygı yudumlarının içildiği yer. Sofra olmadan ocaklar
tütmez. Ocağı tütmeyen ev olur mu hiç?
Adil
Hacıömeroğlu
5
Temmuz 2025
Kalemine Efendi Kalan, Adil öğretmenim,
YanıtlaSilPaylaşımınızda sağlık sorunlarına neden olan yanlış beslenme alışkanlıklarına dikkat çekmeniz çok yerinde. Her zaman farkındalık yaratıyorsunuz.👏👏Desteklediğiniz çözümler özellikle değerli,anne-babaların rol model olması, kahvaltının önemi, ev yapımı alternatifler ve şekerli , abur, cubur atıştırmalıklara yönelik dengeli yaklaşım.
Bir tavsiye olarak; bu önerileri günlük hayatın içine nasıl uygulayacağımızı örneğin haftalık menü planları, sağlıklı atıştırmalık tarifleri veya okulla koordineli bir beslenme programının nasıl oluşturulacağını , planlarsak hem farkındalık hem de somut adımlar sunmuş oluruz..
Ebeveyn-tutum büyük önem taşıyor: çocuklar ne yiyorsa, ebeveyn de benzer sağlıklı seçimler yapmalı.
Bu alışkanlıklar sadece fiziksel sağlık (obezite, diyabet, kalp hastalıkları) açısından değil, zihinsel gelişim, akademik başarı ve bağışıklık sistemi açısından da hayati önem taşıyor .
Erken yaşta kazanılan sağlıklı alışkanlıklar, ömür boyu süren metabolik ve eğitsel faydalar sağlıyor .
Usunuza, usta kaleminize sağlık👏👏💐📚Var olunuz🙏🏻
Sn Adil bey biz her öğün ailecek babamızla sofraya oturur Yazınızı okuyunca aklıma geldi bizim buralarda bahçe içindeki evlerde asma vardır,ben arada izin alarak üzüm yaprağını az toplarım,yani.dan geçen bir genç:- abla ,bu lahana yapragi mi deyince sorguladım genci ,gerçekten tanımiyordu üzüm yaprağını :(( Durum böyle Kaleminize sağlık, tskkler.
YanıtlaSil