Bu yazı
dizisinin birinci bölümünde bölücü başının 21 Mart’ta okunan sözde barış
bildirisini genel hatlarıyla değerlendirdik. Şimdi de yazının içeriğini
ayrıntılı bir biçimde ele alacağız.
“Zağros ve Toros dağ eteklerinden,
Fırat ve Dicle nehir vadilerine; kutsal Mezopotamya ve Anadolu topraklarından
tarım, köy ve şehir uygarlıklarına analık eden halkların en eskilerinden olan
Kürtler sizlere selam olsun...(İletideki anlatım bozuklukları ayrı bir yazı
konusudur.)” Öcalan, iletisinin ilk bölümünde bu sözlere yer vermekte.
Bakıldığında masum gibi görünen bu anlatımla terör örgütü lideri, Büyük
Kürdistan’ın coğrafi sınırlarını çiziyor. İran’dan başlayıp Toroslara dayanan,
Mezopotamya’yı içine alan geniş bir coğrafya tanımlanmakta burada. Yine bu
sözlerle tarihsel dayanakları, kökleri de açıklamakta. Tanımlanan coğrafyada
yaşamış tüm eski uygarlıkların devamı olarak görmekte kendilerini.
Kısaca bu sözlerle hem tarihsel geçmişten hem de gerçekleştirilecek
bir ülküden söz etmekte bölücü başı. 21 Mart iletisini hayra yoranlar, birlikte
yaşama isteğinin dile getirildiğini söyleyenler anlayana kadar okumalı bu
satırları.
Öcalan,
sözlerini şöyle sürdürüyor: “Son iki yüz yıllık fetih
savaşları batılı emperyalist müdahaleler baskıcı ve inkârcı anlayışlar, Arabî,
Türkî, Farisi, Kürdi toplulukları ulus devletçiklere, sanal sınırlara suni
problemlere gark etmeye çalışmıştır.” Öncelikle son iki yüzyıldır sözü edilen
topraklarda fetih savaşları yapılmadı. Osmanlı’nın çöküşü, petrolün
keşfedilmesiyle bu topraklar emperyalizmin öncelikli paylaşım alanı oldu bu
süreçte. Emperyalizmin Ortadoğu topraklarına göz dikmesine koşut olarak Kürt
isyanları da başladı. Emperyalist ülkelerin petrol kokusunu almasıyla Kürtlerin
ulusal uyanışı(?) rastlantısal bir durum olmasa gerek.
Emperyalist işgal ve sömürü düzenine dünyadaki ilk başkaldırı da
bu topraklardan geldi. Türk Kurtuluş Savaşı emperyalizmin “Böl, parçala,
yönet!” politikasına Karşı bir utkudur. Emperyalizmin bölmek istediği
Türkiye’yi Atatürk birleştirdi. Arap coğrafyasında cetvelle çizilen sınırlar
varsa bunun nedeni Arapların emperyalizme karşı bir kurtuluş mücadelesi
verememeleridir. Onların bir Mustafa Kemal Atatürklerinin olmayışı, bugün
çekilen sıkıntıların da nedenidir. Öcalan “sanal sınırlar” sözüyle Büyük
Kürdistan’ın parçalı durumundan söz etmekte.
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı üzere AKP ve PKK
Ortadoğu’daki ulus devletleri yıkmak için anlaşmışlar. Onlara BOP kapsamında
ABD’den görev verilmiş, onlarda görevlerinin gereğini yerine getirmekteler.
Ortadoğu’daki Türk, Arap, Fars ulus devletlerinin parçalanıp
yıkılması, sınırların değişmesi emperyalizmin amacıdır. ABD; Ortadoğu’da Türkü,
Arap’ı, Fars’ı, Kürt’ü, Ermeni’yi, Süryani’yi, Asurî’yi… sevmiyor. ABD petrolü
ve petrolden kazanacağı dolarları seviyor. BOP gereğince bölgemizde oluşan
çatışmalar, ölen insanlar Amerikalıların umurunda değil. Onun istediği şey:
petrol, petrol, petrol…
BOP’un uygulanması, Ortadoğu’ya kan, gözyaşı ve düşmanlıklar
getiriyor. Tıpkı, Irak, Libya, Suriye’de olduğu gibi. Yeni ayrışmaların sınır
değişikliklerini zorlayan isteklerin yeni kan gölleri yaratacağı kesindir. Bu
anlayışla davrananlar barışı kuramaz, yeni savaşların yolunu açarlar.
İşte, Öcalan’ın iletisinden, AKP-PKK uzlaşmasından çıkacak olan
sonuç da budur. Sözde barış süreci yeni düşmanlıkların, daha büyük çapta bir
terörün temellerini atmakta. Bu aşamada terör yalnızca Türkiye ile sınırlı
kalmayacak, komşularımıza da zarar verecek bir konuma gelecek… Bu nedenle buna
barış süreci değil; parçalanma, yıkım, gözyaşı süreci demek yerinde olur
kanısındayım.
Adil
HACIÖMEROĞLU
23
Mart 2013
Evet hocam, ABD bölge üzerindeki tasarruflarının tarihlerini geriye doğru güncelledi. Bu da yakın zamanda oralarda suların ısınacağının çok net göstergesi. Malum esas istek orada bir kürt devleti değil. İlginçtir ki, bahsini ettiğiniz Mezopotamya, Yahudilerin Tevratının da yurtlanmaya ilişkin bölümlerinde İsrail halkına, Mezopotamya'dan Nil Vadisi'ne kadar olan bölgeyi sınır olarak gösteriyor. Hatta buraları elde etmek için gerekirse taş üstünde taş koymayacaksın türünde ağır ifadelerle üstüne basılıyor. Bu bağlamda bakılırsa O bölgeye bu denli odaklanmış bir İsrail, kurulacak kukla devlete yem eder mi oraları. Yetmedi oralardan bir şekilde gitmek zorunda kalmış Ermeniler, bayraklarında hala Ağrı Dağı'nı simgelerken çıkacak bir bölge karışıklığında ne tür tavır takınacağı kestirilebilir mi. Yetmedi ellerinden toprakları bölünerek alınmak istenecek ülkeleri de hesaba katarsanız bölgenin nasıl bir ateş topuna döneceğini varın siz düşünün. Durumu kendi lehine görmeyecek süper güçlerinde işin içine bulaşabilme riskini de koyarsak olası üçüncü dünya savaşı bile çıkar bu işten. Sağık ve sevgilerimle.
YanıtlaSilAdnan Yiğiter