YASA MI, RİCA MI?



            İstanbul Kazlıçeşme’de deniz manzaralı üç gökdelen aylardır görenlerin şaşkın bakışları arasında yükseldi. TV, gazete ve İstanbul’un ana caddelerinde reklamlarını gördük günlerce. Belki de bu gökdelenlerdeki dairelerin birçoğu da satılmıştır.
            Kentle ilgilenen, tarihe, doğaya, kültüre karşı sevgi ve sorumluluk duyan herkes gökdelenlerin yapımıyla ilgili kaygılarını dile getirdi. Sultanahmet Camii gibi dünya kültür kalıtının en önemli yapıtının görünümünün arkasında bir karaltının oluştuğu ısrarla söylendi. Tarihi Yarımada’nın görünümünü böylesine bozan yapıların yapılmasına göz yummak, izin vermek büyük bir aymazlık. Yüz yıllardır ayakta duran tarihsel yapıları para hırsına kurban etmek bağışlanamaz bir hata.
            Türkiye’yi ve İstanbul’u yönetenler camileri çok sevdiklerini söylerler. Yeni camiler yapmak için de yarışırlar adeta. Sultanahmet gibi sanatsal bir yapıyı koruyamayan anlayışın, camiler konusundaki düşünceleri de göstermeliktir, içten değildir. ABD’nin yeni Osmanlıcıları, Osmanlıya ait yapıtları koruyamıyor. Neden mi? Çünkü onlar, ABD’nin gördüğü açıdan görüyor Osmanlıyı. Onlar, hep Osmanlının çöküş dönemine hayrandır. Onların sevgisi II. Abdülhamit ve Vahdettin’edir. Onlar Mimar Sinan ve Sedefkâr Mehmet Ağa’daki ince ruhu, sanatsal ustalığı, evrensel düşünceyi anlayamazlar.
            Kazlıçeşme gökdelenleri yalnızca tarihe zarar vermiyor. Deniz kıyısına yakın olan bu tarz binalar, deniz rüzgârlarının iç kısımlara ulaşmasını engellemekte. Hava akımlarının doğal yollarını değiştirmekte. Kıyıdan içerde yaşayan yurttaşların deniz havası solumalarına olanak tanımamakta. Bu tür bir yapılaşma çevre sorunlarını da beraberinde getirir. 
            İstanbul’un birçok semtinin yolları dar. Kanalizasyonları, su tesisatları eski. Eski semtlere yoğunluk artırıcı yapılar yapmak, alt yapının yetersizliğini daha çok ortaya çıkarır. Trafik sıkışıklığı artar. Yollar geçilemez engellere dönüşür.
            AKP döneminde nerede bir yeşil alan varsa yapılaşmaya açılmakta. Kentler yeşilsiz, rüzgârsız bir cehenneme dönüşmekte. Çağdaş kent, kişi başına düşen yeşil alanıyla orantılıdır. Kentlerin yaşanabilir olması, yeşil alanlarının çokluğuyla olanaklıdır. Betona gömülmüş kentlerde yaşayanların ruh sağlıklarının normal olması beklenemez.
            RTE, Kazlıçeşme gökdelenleri konusunda sonunda konuştu. İş oldu, bitti; başbakan gökdelenleri ancak gördü. Karadan, denizden, havadan, nereden bakarsanız bakın görmemek olanaksız bu yapıları; ama RTE, yeni fark etti.
            Kazlıçeşme’deki kent ve tarih katliamı başbakana soruluyor ve yanıtı şöyle oluyor: “Sahibiyle konuştum. Tıraşlayın, dedim. Ama hiçbir şey yapmadılar. O yüzden çok kırıldım, beş yıldır konuşmuyorum.” Bu açıklama, evlere şenliktir. Sorumluluk orununda bulunan ve yasaları uygulamakla yükümlü olan birinin konuşması böyle olmamalı.
            Başbakanlar rica etmez, yasaları uygular. Başbakanlar küsmez, yasal yaptırımlarla yanıt verir.
            Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar, İstanbul ve Zeytinburnu belediye başkanları AKP’li. Bu yapılara izin veren tüm sorumlu kişiler AKP’li demektir bu. O zaman sormak gerek: Kenti, tarihi böylesine mahveden üç gökdelene kimler, hangi nedenlerle izin verdiler? Baştan beri bunca eleştiri neden duymazdan gelindi?
            Başbakan, yüksek yapılara karşı olduğunu söylüyor. Ne zaman? Neredeyse tüm kentler, kendi iktidarı ve AKP’li belediyelerce gökdelenlere teslim edildikten sonra. İşin özü şu: Gökdelenlerle yandaşa gerekli parasal olanaklar sağlandı; kentler bitti, paralar cüzdanlara kondu, şimdi yüksek yapılar istenmiyor. Vay be, uyanıklığa bakın! Önce kentleri yapsatçının para hırsıyla bezenmiş insafına bırak, sonra bu duruma karşı çık! Şark kurnazlığı budur işte!
            AKP ve onun öncülü ANAP’la başlayan kent yağmacılığı sınır tanımamakta. Yeşil alanlar, tarihsel anıtlar, kültür değerleri, toprak yağmalanıyor. Bunlar olmadan ülke olur mu?
                                                           Adil HACIÖMEROĞLU
                                                           18 Nisan 2013
            Not: 19 Nisan 2013 tarihli Ulus Gazetesinde yayımlanmıştır.
            Yazılarımın tümünü, http://adiladalet.blogspot.com dan okuyabilirsiniz.


           
           

2 yorum:

  1. sanki başbakan degil beyefendi muhalefet lideri küsecegine gerigini yapmak için her şeye çıkardıgın o yasalardan çıkar.

    YanıtlaSil
  2. Hocam gene gerilerden takip ediyorsunuz gündemi, yaşlandınız mı ne. Sultanahmet'ten başlarsak; hani minareyi çalan kılıfını hazırlar diye bir özdeyişimiz var ya, işte bunu en güzel uygulayabilenler bunlar. Demek ki çok önceden Sultanahmet'i çalmayı kafaya koymuşlar ki, Çamlıca'da bu kadar ısrarcı oldular. Çamlıca'nın maketine baktığımızda da, hani mimar Sulahmet'in kopyasını yapmış diye eleştirmemiş miydik. Bakın her şey planlı. Çamlıca ortaya çıkıp da Sultanahmet yok olduğunda biri çıkıp da bir şey söyleyecek olsa işte kılıf hazır. Kardeşim Sultanahmet'i çok özlediysen git Çamlıca'ya. Bitti. Gelelim Kazlıçeşme'ye. Koca Uzanlar'ı bitirmeye gücü yetti başbakanın ama bahsini etmiş olduğunuz gökkubbeler için sadece ricacı oluvermiş ama o da tutmamış. Başbakanımızda pek üzülmüş buna. Gökkubbelerin sahibi acaba neyi açıklardı ki, başbakanımız devletin gücünü, olmayan kanunları bu adamcağıza uygulayamadı. Oralardan kaldırılan tabakhanelerden sinmiş kokular geldi bir an için burnuma. Sevgiyle...

    Adnan Yiğiter

    YanıtlaSil