Küçüktüm.
Bayram sevincini yüreğimde tam anlamıyla duyumsadığım yıllardı. Kurban bayramı,
komşularla aynı sofrada yemek yemeyi, birlikte kurban kesmeyi, dayanışmayla bir
işin üstesinden gelmeyi gerektirdiği için ayrı bir önem kazanmıştı benim
gönlümde.
Sabahleyin
erkenden uyandım. En güzel giysilerimi giymiştim. Bayramlaşma faslı sona ermiş, sıra kurbanın kesilmesindeydi.
Köyde
genellikle komşuların sütten kesilmiş yaşlı inekleri ya da tosunlar kurban
edilirdi. Genellikle bu hayvanlar büyüklüklerine göre beş ya da yedi ortakla
kesilirdi. Ortaklık çok önemli. Kesim işine herkes yardım ederdi. Bu, büyük bir
zevkti. Yardımlaşma duygusu, burada zirve yapardı. Ortak iş görmenin mutluluğu
okunurdu yüzlerde.
Kesim
işine liderlik yapan kişi, büyük bir sorumluluğun adamıydı. Adaletli olmak için
dört dönerdi. Etleri paylaştırırken kimseye hak geçmemesine özen gösterirdi. En
küçük bir et parçası beş ortak varsa beşe, yedi kişi varsa yediye bölünürdü
ustalıkla. Etler özenle paylaştırıldıktan sonra sıra kura atmaya gelirdi. Küçük
kâğıtlara adlar yazılıp kâğıtlar katlanır, iyice karıştırıldıktan sonra
çocuklardan biri çağrılırdı. Çocuk, iki avucunun içindeki kâğıtları heyecanla
sallayarak karıştırır. Gözlerini yumar ya da kafasını arkaya çevirir bu kuracı
çocuk. Kâğıtları karıştırma işi bitince ineğin postu üzerinde kümelenmiş etlere
tek tek bırakılırdı yazılı adlar. Kâğıtlar açılır ve herkes hakkı olan etleri
tepsilere doldururdu.
Çocukluğumun
taze anılarından olan kurban bayramında komşumuz bir teyzenin sütten kesilmiş
ineği satın alındı. Ortaklar belirlendi. Paralar denkleştirildi. Kurbanın bir
hissedarı da ineğin sahibi teyzeydi. Kurban satın alındıktan sonra bayram
gününe kadar yiyeceği de ortaklarca sağlanıp sahibine verildi. Helallik alındı.
Bayram
sabahı erkenden kurban olacak ineğin yanına gittim. İnek süslenmiş, önünde
gerdel karnını doyurmakta. Yan taraftaki ikinci gerdel suyla dolu içmesi için.
Kadıncağız bir yandan ineğini okşamakta, bir yandan gözyaşı dökmekte. Evinde ne
bulursa ineğe vermekte yemesi için. Sandıktan çıkan kokulu elmalar, konuklar
için saklanan ayvalar, ceviz ve fındık içleri, taze lahana yaprakları,
mısırlar... İneğin yediği önünde, yemediği ardında...
Yılların
yorgunluğuyla avurtları çıkmış teyzenin yaşlı gözlerinden yaşlar süzülmekte
derin derin. Gözleri yağmur bulutları gibi yüklü gözyaşlarıyla. Titrek sesiyle
ağıtlar mırıldanmakta vefakâr dostuna. Bir eli ineğin boynuna sarılmış, diğeri
okşamakta yanaklarını. İnek, bir yandan karnın doyurmakta, bir yandan da başını
yavaş hareketlerle sahibine sürmekte. Okşamaya karşılık vermekte böylece.
Sarmaş dolaşlar anlayacağınız.
Bir
sevgi selinin gözyaşlarının ortasındayım. Yıllarca sütüyle bereket yağdırdığı,
doğurduğu buzağılarıyla gelir kapısı olduğu evinde son anları. Vefalı teyzem,
yıllarca bakraçlar dolusu süt sağdı bu inekten. En lezzetli tereyağlarını
yaptı. Yazın dayanılmaz sıcaklarında onun ayranıyla serinledi tarlada, bahçede.
Şimdi görevini yapmış, artık süt vermeyen sevgili ineğinden ayrılmak zorunda.
Artık üretmiyor, tüketiyor Nazara.
Ben
bu duygusal görünüme dalmışken birkaç adamın sesi işitildi. İneği almaya
geldiler. Gelenler tanıdıktı. Ancak seslerini işittiğimde bin kat yabancı gibi
geldiler bana. Gelenlerden biri ineğin ipine yapıştı. Diğeri elinde değnekle
arkasından itmeye başladı.
İnek, büyük bir ayrılığının acısını
duyumsarcasına bağırdı. Sesinde hüzün vardı. İneğin bağırmasıyla birlikte yaşlı
gözlerdeki yaşlar birden sele döndü. Yaşlı teyze iki eliyle ineğin yanaklarına
yapıştı. Öptü, öptü, öptü onu; bitimsiz bir sevginin yürek çırpıntısıyla.
Gözyaşları yaşlı ineğin gözyaşlarıyla karıştı bir an. İneği çekip götürmeye
çalışan adam dondu kaldı bulunduğu yerde. Diğerinin elindeki değnek düştü.
Kurbanın
kesileceği yukarıdaki evin bahçesinden bağırışlar, ıslık sesleri işitildi. Uzun
süre yanıt verilmedi. Ardından ulaklar salındı gençlerle. Yaşlı inek ağır
adımlarla bıçağın keskin sızısına teslim olmak için yol aldı. Yaşlı teyze,
hıçkırıklar içinde kalakaldı yerinde. Ak tülbendi ıslandı göz pınarlarından.
Ben gidemedim diğer çocuklarla ineğin ardından. Ellerim cebimde, gözyaşlarım
içime akmakta.
Uzun
süre komşumuz teyzeyle kapı önünde sessizce durduk. Epey sonra beni fark etti.
Geldi, sarıldı bana. Az önce ineği öpen kurumuş dudakları yanağımdaydı. Tarlada
bel tutan, kazma sallayan eller saçlarımda. Titrek sesimle “Bayramın mübarekli
olsun teyze!” dedim. "Senin de oğlum!” dedi. “Çok hayır göresin, çok bayramlar
göresin.” demeyi de unutmadı.
İzin
isteyip eve döndüm. Kurban kesenlerin sesleri kulaklarımda çınlamaktaydı. Ahıra
gittim. İneklerimizi sevdim. Tavuklarımızı yemledim. Akşam, âdetim olmadığı
halde erkenden uyudum. Gece sabaha kadar bin türlü rüya gördüm. Yaşlı
gözleriyle Nazara yanımdaydı sabaha değin.
Adil
Hacıömeroğlu
13
Ekim 2013
Bayramınız kutlu olsun Adil Bey ...
YanıtlaSilNe güzel aktarmışsın duygularını ve ne güzel duygular beslemişsin içinde. Çoğumuz çocukken yaşadık aslen bu ikilemi...
YanıtlaSilYezit'in şekilci, soğuk, kalpsiz ve tüccar (dolandırıcı) dincilerdir dini bu hale getiren!
Ah ulan ah. Hepsini yıkıp yerle bir edesim geliyor... Ama kalbim var onlara bile kıyamıyorum :(
Aycan Hanım tepkiniz;yaradılanamı yaradanamı?seni senden daha iyi bildiği için senin faydana olan Muamelata neden sitem ediyorsun.Mevlam bizi senin gibi dar düşüncelilerin eline bırakmasın.Fırsat vermesin ve hepimize anlayış versin...
YanıtlaSilHocam, bayramınızı en içten sevgi ve saygıyla kutlarım..Bu yazınız, bana küçüklüğümde Bursa'nın M.Kemalpaşa ilçesi'nde bulunan Çördük köyümüzde yaşadığım bir bayram sabahını hatırlattı. Babamın ev besisi olarak getirdiği koyuna 1 hafta boyunca bakmış, ona isim koymuş ve arkadaş olmuştum. Sonrasında kesim işleminin olacağı sabah dua seslerini duymuş, tekbirlerle sarsılmıştım..Koyunumu kesiyorlardı, bizimkilere "Caniler,vicdansızlar!"diye bağıra bağıra yatağımda ağlamıştım. Ritüel olarak da maalesef alnıma kanı sürülmüştü. O gün bugündür bu bayramı pek sevmem, ama dini vecibemizdir tabii ki..Paylaşmaktır.."Paylaşmak" derken,kurban kesen dostlara burdan da seslenmek isterim. Kurbanı kesip tamamını kendi buzdolabına koyan insanlar var. Kurbanın özü "Paylaşmak"tır..İhtiyacı olanla paylaşmak..ama ihtiyacı olanla, ama vakıflara bağışlama mahiyetinde paylaşmak, nasıl olursa olsun, paylaşılmalı..Kavurma şölenine dönmemelidir..Bu bayramın amacının da toplumumuz tarafından doğru anlaşılmadığı kanaatindeyim.Herkese mutlu bayramlar dilerim..
YanıtlaSilÇocukluğumdaki bayramlar ve kurban bayramı hüzünleri canlandı gözümde ,derin bir sızı indi yüreğime ... Bayram sevincini yaşarken kısa süreli misafirimiz olan kurbanlıklarla derin bir bağ oluşurdu aramda , kesmesek olmaz mı dediğimde şefkatle karışık sertçe bir hayır kelimesi gelirdi ardından , öyle ya kurban kesmek hem evin bereketi hem de şükürlere vesileydi büyüklerime göre ... Bana göre ise bayram halalarımın eve gelmesi baklavalı sofralardan bize kalacak kısmın heyecanla beklenmesiydi ... Evet o bayram coşkusu anılarda kaldı ancak yaşadığımız o güzel anları hatırlayıp büyüklerimize duyduğumuz özlemle derin bir iç sızısı geçmiş bayramlar , güzel bir hatırlatma oldu öğretmenim , teşekkürler ...
YanıtlaSilAğlattın beni ağabey.
YanıtlaSilMutlu bayramlar diliyorum…
YanıtlaSilBizim kuşak çocukları, sanırım bu anlatının benzerini yaşamıştır. Bir ilave de ben yapayım, izninizle. Bizim çocukluğumuzda (son yıllara kadar da böyleydi maalesef) evimizin bahçesinde kesilirdi kurbanlıklar. Çocukken, ne yazık ki kurban edileceğini anlayan hayvanın ağladığına şahitlik ettim. Öyle yürek burkan bir şeydir ki o canın göz yaşlarının ip gibi akması. Ben de onunla beraber hönküre hönküre ağladım, büyüklerime “kestirmeyin” diye tepindim. Annecim beni sakinleştirmeye çalışmış ama içimdeki sızıyı dindirememişti. Belki o yüzden yıllarca kurban etine, kasaptan alınmış parça etlere dokunamaz ve yiyemezdim.
Vejetaryen değilsem de büyük ihtimal yaşlandım ve kasaplık etlere karşı, daha hoşgörülü olduğumu düşünüyorum.
Kurban kesmek yerine de nakdi yardımda bulunmayı tercih ediyorum…
Hocam çok güzel çocukluk anıları bu yazdıklarınız.Kurban kesilir kesildikten sonra ilk gün kavurması yenir.Derisi Türk Hava Kurumuna verilir.Kelle paçası tütsüleme işi için mahalle mahalle veya köy yerinde köy köy gezen adama verilir o el arabasına benzer mobil aracında tütsüler.Ben sevmezdim kelleyi paçayı bu adama götürmeyi.Sıraya girmiş kelleler tütsü işlemine tutulmak üzere orada durur Aleve tutulan kellelerden gelen koku beni çok rahatsız ederdi.Ama evde çocuk ben olunca mecbur bu görev bize düşerdi.Bayramlarda iki gün falan fırınlar kapalı olurdu.Arefe günü fırına git uzunca bir sıraya girip iki üç günlük ekmeği almak için cebelleş falan yine biz çocukların goreviydi.
YanıtlaSil