Doğu
Karadeniz’de evler genellikle ahşaptı eskiden. Bunun iki nedeni vardı: Birincisi,
doğal malzemenin bolluğu; ikincisi ise bölgenin aşırı derecede rutubetli
oluşudur.
Evler,
genellikle iki katlıdır. Alt kat ahır olarak kullanılır. Bu bölüm, daha çok
kesme taşlardan yapılır. İnsanların yaşayacağı bölümlerde taş az, ahşap
çoğunluktaydı. Ev yapımında kullanılacak ahşap malzeme özenle seçilirdi. Bu
konuda köylülerin sözü dinlenir, kafası çalışır kişiler önayak olur, gönüllü
bir sorumluluk üstlenilirdi. Yüzyılların deneyimlerinin kuşaktan kuşağa
aktarılmasıyla oluşan bilgi, bu bilgelerce yaşama geçirilirdi.
Yeni
yapılacak evin belki de en önemli bölümü ahır bağıydı. Ahır bağı, yapının tüm
yükünü taşıyan bölümdür. Evin alt bölümü
taş ise ahır bağı, en sağlam taşların özenle yerleştirilmesiyle yapılır. Eğer
yapı tamamen ahşapsa sağlam zemine yerleştirilen dikey kalaslardan
oluşturulurdu ahır bağı. Tabi böyle olunca da bu iş için en dayanıklı ağaçlar
seçilirdi. .
Ahır bağında
tercih kestane ağacından yanaydı. Evi yapan kişinin arazisinde böylesine özel
bir ağacın olmaması sorun değildi. Yaşlılar(yaş+ulu) kurulu, köyde kimin
arazisinde hangi ağacın bulunduğunu aşağı yukarı bilirlerdi. Uygun ağaç komşuda
bulunduğunda uygun bir dille istenirdi. “Hayır!” yanıtı genellikle az duyulur,
bu tür kişiler toplum içinde “makbul adam” olarak kabul edilmezdi. Onlara,
anında “cimrilik, hainlik, çekememezlik…” gibi sıfatlar yakıştırılırdı.
Seçilen
ulu kestane ağacı, imece usulü kesilir, düzeltilip uygun hale getirilerek taşınırdı.
Ustalar, ahır bağını özenle yapar; çoğu zaman da kenarda izleyen ya da yardıma
amade meraklı gözlere, yapılan işle ilgili aydınlatıcı bilgiler verilirdi. Evin
dayanıklılığı, ahır bağı olacak ağacın türüyle özdeş tutulurdu.
Evin
en önemli bölümünün yapılmasından sonra yapım işi hızlanır. Komşular, işçilik
yardımının yanı sıra kereste yardımı da yaparlardı. Herkes kendi arazisinden
uygun bir ağaç kesip inşaat alanına götürürdü. Böylece ortak bir özveri,
yardımlaşma ve dayanışma duygusuyla komşunun başını sokacağı yuvası
oluşturulurdu.
Yıllara,
amansız yağmurlara, delişmen rüzgârlara, karakışa, dört mevsim azalmayan
rutubete meydan okuyan; geçmişin tanığı, bugünün yalnızı, yarının bilinmezi
ahşap evlerin mahzun bakışı nedendir dersiniz?
Keser,
rende, testeresiyle kutsal bir ayinin ritmiyle keresteye ruh ve biçim veren
ustalara ne oldu? Ev yapana yardımcı olmayı büyük bir ibadet ve görev sayarak
koşturan aksakallılar, özverili komşular nereye gitti? Uzun, soğuk kış
gecelerinde meyvelerinin lezzetiyle keyiflenip daha çok ısındığımız ulu kestane
ağaçları birer masal kahramanı mıydı? Ahır bağının güvenliği içinde bulunan sıcak,
loş ahırda dünyaya gelen buzağısına evladı doğmuşçasına sevinip en güzel adı
veren, ineğiyle insanmış gibi konuşup dertleşen nur yüzlü kadınlar, derin
uykuda görülen rüya mıydı?
Adil Hacıömeroğlu
10 Ağustos 2013
Hocam yerden göğe kadar haklısınız, bir solukta zevkle okunan bu yazıyı genç nesil okuyup anlarmı acaba. Hiç sanmıyorum. Ama birşekilde bu ve benzeri kültürlerimizi geleceğe aktarmamız lazım. Buda ancak sizin gibi, bilge, iyi ve cesur yüreklerle olacaktır diye düşünüyorum. Ağınıza sağlık kaleminize kuvvet, 3-4 kere okumama rağmen her seferinde ayrı bir haz aldım.
YanıtlaSil10 Ağustos 2013
Ertan KAMBUROĞLU
O dayanışma ağıda dinamitlendi ne yazık ki .
YanıtlaSilBoşuna dememişler yaş kesen baş keser .Milyonlarca ağacı ve en verimli arazilerimizi de tarımdan sanayileşmeye doğru heba edilirken ,insanları bir çeşit borçlandırma politikası ile setrmayeye köle kılarsanız iyi insanların içindeki iyilikleri de öldürür bu insanları anıldıkları CÖMERT tanımlanmanın dışına itmiş ve yöresel kimliklerinden koparmış olursunuz .
Kazakistandan birlikte dönüyorduk eski kültür bakanımız Namık Kemal ZEYBEK ile konu nereden açıldıysa ben sormak durumunda kaldım .Balkan insanları ile Karadeniz insanlarının bu benzerliğinin nereden kaynaklandığı konusunu tartışırken Ekolojinin insanların karakterlerini de oluşturduğu noktasında buluştuk .Coğrafi koşullar yaşamın koşulları ile bütünleşince toplumsal karakter dediğimiz durum karşımıza dikilmekte ..Makedonyalıyım Kızımı istemeye gelen sürmeneli bir aile ile hiç sıkıntı çekmeden anlaşabilmiştik .Aileler arasında yaklaşık 20 yıldır en ufak sorun yaşamadık .sanırım bu bağ belkide ahır bağına bağlılıktan kaynaklı olmalı .Bir gün ben de size bizim ahır ve samanlıklarımızdan söz ederim belki .Saygılarımla . Şeref Öztürk usta .
Toplumsal , yardımlaşma , dayanışma ( köylerde imece usulü ) içinde yaşamı paylaşımlarla kolaylaştıran eski dostlukların KARADENİZ yöresine özgü geleneksel biçimini kaleme almış Sayın Adil Haciömeroğlu bu yazısında. Ne yazık ki çoğu değerlerimiz gibi bu yardımlaşma da o eski insanlarla birlikte silinmektedir günümüzün çıkarcı düzeninde. Özlenen birlik ve bütünlüğün bu değerlerini hüzünle anıyoruz . teşekkürler Adil Haciömeroğlu ; kaleminize , yüreğinize sağlık!
YanıtlaSilCenab-ı Hak,devenin su içme yani hayvan hakkına riayet etmeyen Semud kavmini toptan helak etti. Allahın Yasası: Kendisinde hayır olmayan kişi hakkı işitemez.. Karadeniz insanı ne kadar hayırlı ki,hakkı fitri olarak işitmiş,evlerini hayvanlarınıda kendi ehl-i beyt'inden kabul ederek inşa etmiş.
YanıtlaSil