Doğu
Karadeniz Bölgesinde doğup büyüdüm. Ancak Ege Bölgesi de yaşamımı çok
etkilemiştir. Düşüncelerimin oluşmasında büyük bir öneme sahiptir Ege. Annem
Denizlili. Hem de arı gibi insanların olduğu Çal İlçesinden.
Ben
beni bildim bileli her yaz dinlencesinde Çal’a bağlı İsabey Kasabasına giderdik
ailece. Bazı dinlencelerde uzun, bazılarında kısa olurdu bu gezilerimiz. Ben ve
kardeşlerim için tadına doyulmaz bir şeydi bu. Farklı bir bölgenin
geleneklerini, yaşam biçimlerini öğrenmek; farklı bir bitki örtüsüyle tanışmak;
değişik lezzetleri tatmak olağanüstü heyecanlıydı bizim için. Dağınık yerleşim
biçimli bir yerden, toplu yerleşimin olduğu bir bölgeye gitmek farklılığın
temelini oluşturmaktaydı. Üstelik ortaokul üçüncü sınıfı İsabey’de okumam başka
bir güzellikti yaşamımda.
Bizim
yaşadığımız Karadeniz’de at arabaları yoktu. İsabey’de sabahın kör karanlığında
at arabalarının tekerleklerinin çıkardığı tiz seslerle uyanırdım. At
arabalarını sürenlerin kıyafetleri hoşuma giderdi. Hemen herkesin başında
yağlık denen sarı, turuncu ve beyazın egemen olduğu örtüler şapkaların altından
boynu örterdi. Bu örtüler; güneşten, arpa samanının yakıcılığından, tozdan
korunmak içindi.
Şapka,
yurdumuzun hemen her yerinde olduğu gibi erkeklerin başından eksik olmazdı
İsabey’de de. Atatürk devrimlerinin halk tarafından benimsenmediğini söyleyen
kimi siyasetçiler, Anadolu ve Trakya’nın köylerine gidip baksınlar, bakalım ne
görecekler? Tarlada çalışan, yolda yürüyen kahvehanede oturan erkeklerin hemen
hepsinin başındaki şapkaları görecekler tabi ki.
İsabey,
büyükçe bir kasabaydı. Nerdeyse her evde bir ya da birden çok üniversite
mezununun olduğu aydın bir yerdi. 1954’ten beri belediye ile yönetilmekte. O
zaman iki ilkokulu, bir de ortaokulu vardı. Kışın dışındaki tüm mevsimlerde
hareketlilik üst düzeydeydi.
Biz
yaz dinlencesinde İsabey’e gittiğimizde dedem çok mutlu olurdu. Kendisi
hacıydı. Bağnaz değildi. Boş zamanlarında genellikle dini kitaplar okurdu. Eğer
yanındaysam kitap okuma işi benimdi. Ben, kitabı okurken dikkatle dinler, bir
yandan da tespih çekerdi. Neredeyse bütün dinsel efsaneleri dedem sayesinde ben
de okuyup öğrenmiş oldum. Mahalle camisinin masraflarının bir bölümünü
karşılamaktan mutlu olurdu. Hacca gitmeden önce bekâr olan iki oğlunun okul ve
evlenme masraflarını karşılayacak parayı banka hesaplarına yatırmıştı.
İsabey’e
vardığımızda bağa giderdik tüm aile. Dayı, teyze çocukları bir araya gelince
oyun oynamak çok keyifli olurdu. Çünkü bu çocuk kalabalığı, bir bayram coşkusu
yaratırdı bizde. Yılda bir kez olsun buna hakkımız vardı.
Dedemin
ziyafeti, Kirazlı Bağ’da olurdu. Çevresi kiraz, erik, badem, elma ve armut
ağaçlarıyla çevriliydi buranın. Hele o bal erikleri, yok mu? Tadına doyum
olmazdı.
Bağda,
meyve ağaçlarına iliştirilmiş küçük tahta parçaları vardı. Bunlara “Allah için
gelip geçen yesin, helaldir.” yazısı göze çarpardı. Bu tahta parçalarını
sayardım. Diğer bağlara gidince bu yazıyı arardım. Var olduğunu gördüğümde
içten bir mutluluk duyardım. Bu hayırda benim de payımın olduğunu düşünerek iç
rahatlığı duyardım. Merak içinde beklerdim, biri gelse de meyve ağaçlarından
bir meyve alıp yese diye.
Bağların
kıyısındaki meyvelere asılı tahtalardaki yazıları yaşamım boyunca her yerde
aradım. İnsanların helalden uzaklaşıp harama yöneldikleri günümüzde o küçük
tahta parçalarının özlemini duymak hakkımız olsa gerek.
Adil
HACIÖMEROĞLU
20
AĞUSTOS 2013
Nasıl güzel bir kültür böyle!Şimdi hala var mı bu tahta parçalarından? Çocukluğumda bizim de bahçesi meyve ağaçları ile dolu güzel bir evimiz vardı. Meyveler komşulara gönderilir, gelene gidene ikram edilirdi. Bir komşu aile vardı ki; oldukça zengin ama sosyal uyumsuzluk yaşayan bir aileydi. Bahçelerinden dışarı taşan enfes incirlerden, biri imrenip de alırsa taşlarla sopalarla saldırırlardı. Onlar geldi aklıma.
YanıtlaSil'' Bağların kıyısındaki meyvelere asılı tahtalardaki yazıları yaşamım boyunca her yerde aradım. İnsanların helalden uzaklaşıp harama yöneldikleri günümüzde o küçük tahta parçalarının özlemini duymak hakkımız olsa gerek.'' Bu sayfadaki yazının ereğini özetleyen güzel tümce bu.. Teşekkürler Adil Haciömeroğlu ; emeğinize sağlık!
YanıtlaSilÖzgen Kara
Adil Bey,2 yıl çalışarak,güzel arkadaşlıklar edindiğim Çal ilçesindeki anılarınızla ilgili yazınız beni çok duygulandırdı.Size tamamen katılıyorum.
YanıtlaSilÖzelde İsabey halkı,genelde Çal'lılar çok sıcakkanlı insanlardı.Ayrılırken çok zorlandığım bir ilçe oldu Çal.
Anlamlı yazınız için sizi tekrar kutluyorum...
Ha,unutmuşum,2005-2007 yılları arasında bulunduğum Çal'da,bahsettiğiniz el yapımı tabelaları ben de gördüm.Metni de hâlâ aklımdadır ; " BU BAĞDAN,ÜZÜM YEMEK HELALDİR "
YanıtlaSilİnsanların inançlarını hakkıyla gerçekleştirdiğini dedenizle çok güzel yaşamışsınız , hac ibadeti için belirttiğiniz ayrıntı bunu gösteriyor ne mutlu size ... Bereketli toprakların ürünlerinin herkese yeteceğini bilerek paylaşmaya açmak ne büyük erdem ... Bunları yaşayabilmiş olmanız sizin için büyük zenginlik kaynağı ... Günümüzde bir tabak yiyeceği; alan var alamayan var duyarlığını düşünmeden , insanların hava attığını gördükçe , geçmiş yaşamlar ve insanlar gözümde bir o kadar daha yüceliyor ... Ne mutlu ki yaşadığımız topraklar ve atalarımızda yaşadık bu güzellikleri , farklı coğrafya da olsa güzellikler insan yaşamına unutulmaz hisler bırakıyor ...
YanıtlaSilCömert insanların ikramları,misafir için şifa olur, Çünkü ikram,herşeyin Allah'a ait olduğu tevhid bilinciyle yapılmaktadır. Cimri insanın malını yemek insana hastalık verir,vücud rahatsız olur. Çünkü malının kaynağında Allah'ı değil,kendisini gördüğünden şirk içeren taam yenmiş oluyor.
YanıtlaSilSevgi olan yerde bereket ve paylaşım vardır. “Veren el alan elden üstündür”Bir müslüman başkasına göz hakkını verirken incitmeden, belli etmeden , gönlünü kırmadan paylaşır.Ağaçlar , çiçekler , böcekler, kuşlar bu dünya yalnız bize ait değil tabiatla daha anlamlı.Toplumsal yaşamı ayakta tutan davranışlardan biri de yardımlaşmadır, mutluluk duygusuyla yakından ilişkilidir.Aileden gelen gördüğü görgüyü dedeniz devam ettirmiş.Dinimiz gereği de sevap işlemiş oluyor , kimse izinsiz aldım diye suçluluk duygusu hissetmiyor.Başkalarına cömert ve şefkatli olduğu zaman insan erdemli ve yüce gönüllü olur.Empati duygusu geliştikçe insan daha çok verme ihtiyacı duyar.Karşılıksız yardımlaşma ahlaki değerlerimizdendir, veren insanın bir beklentisi yoktur, vicdani gönlü vardır.Adil hocam kaleminize, yüreğinize sağlık hacı dedenizin , geçmişlerinizin yattığı yerler cennet bahçesi olsun.🤲🏻🤲🏻💐✍️🌿Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil