BAYRAM HARÇLIĞI


Çocukluğumdan beri bayramlar beni heyecanlandırır. Bu heyecanımı ulusal ya da dinsel bayram değiştirmez. Her bayramın heyecanı farklı.
Ulusal bayramlarda tüm tarihsel olaylar bir film gibi gözümün önünden geçer gün boyu. Bayramı bize kazandıran kahramanlarla duygudaşlık yapmaya çalışırım. Ulusal olsun dinsel olsun tüm bayramlarda bayramlaşırım herkesle.
Dinsel bayramlarda insanların kucaklaşması, ziyaretleri sosyal açıdan bir sağaltım sayılabilir. Bayramlar toplumsal dayanışmanın güzel örneklerindendir. Günlük koşuşturmaların, hırsların kısa bir süre de olsa terk edilmesi anlamlıdır. Bayram süresince çekişme, didişme ve kavgaların sona ermesi iyi bir durum.
Bayram dediğimizde akla ilk gelen çocuklar ve çocukluk anılarıdır. Çocuklar için bayram; bitmez bir şölen, tükenmez bir erke, büyüklerin sonsuz hoşgörüsü, durmadan oynamak, temiz giysileri kirletmektir.
Bayram deyince nedense akla ilk gelen bayram harçlıklarıdır. El öpme yarışına giren çocuklara, büyüklerin harçlık vermesi bir gelenek. Çocukken ben ve kardeşlerim, büyüklerimizin bayramlarını saygıyla kutlardık. Harçlık işine gelince her şey ters dönerdi. Büyüklerin tüm ısrarlarına karşın verilen parayı almazdık. Yakınlarımız, ellerinde sıkıca gizledikleri üç beş kuruşu ceplerimize zorla sıkıştırmak isterlerdi; fakat biz parayı almamanın bir yolunu bulurduk. Bizim için bayram el açıp para dilenilen bir gün değildi.
Babam, köy enstitülüydü. İlkeli bir yaşam, onun için önemliydi. “Hakkın olmayan, emek harcamadığın bir parayı, malı almayacaksın, elini sürmeyeceksin.” derdi bize. Ancak emek vererek kazandığımız şeylerin bizim olduğu düşüncesi çok küçükken belleğimize yerleşmişti. Harcadığımız paranın da yediğimiz ekmeğin de kaynağı belli olmalıydı. O kaynak da bizim emeğimiz olmalıydı. Üstelik üç kuruş harçlık almak için de büyüklerin gözünün içine bakmak, iyi bir durum da sayılmazdı. Babam bayram sabahı aile bütçemiz el verdiği kadar harçlığı cebimize koyar, “Gidin, harcayın, kimsenin eline bakmayın!” derdi. Diğer çocuklar harçlık peşinde koşarken biz cebimizdeki paranın özgüveniyle bakkalın yolunu tutardık.
Bayram öncesinden hazırlıklar başlardı evimizde. Ninem (babaannem) komşuların yoğun olarak ziyaret ettiği birisiydi. Bayram günleri evimiz dolup taşardı konuklarla. Bu nedenle de tepsi tepsi tatlılar pişirilirdi birkaç gün önceden. Baklavalar, burma tatlıları… Ne güzeldi onlar? Tatlıların içindeki ceviz ve fındıklar kendi bahçemizin ürünüydü. Tepsiler mutfak dolabına dizilir, bayram sabahına kadar kimse el sürmezdi onlara. Bayram sabahı kahvaltıdan sonra kutsal bir merasim gibi tepsiler getirilir. Herkese ikram edilir. Çocukların yemesi için özel önem gösterilirdi. Annemin becerikli ellerinden çıkan tatlılardaki lezzeti yaşamım boyunca hiçbir yerde bulamadım.
Bayram ziyaretlerine gittiğimizde uzatılan her şeyden tadımlık alırdık. Açgözlü bir saldırganlık büyüklerimizce hoş karşılanmazdı.
Bazı çocukların keselerle şeker istemeye çıkmasını da acayip bulurum. İki tane şeker almak için kapı çalıp el öpmek büyük bir eziklik. Çok küçük yaşlarda çocuklara el avuç açmayı öğretiyoruz farkında olmadan. Onlara boyun büktürüyoruz para ve şeker için. Gelenek diyerek çocukları kuyruklara dizdiriyoruz.
Son zamanlarda Türkiye’yi yönetenler özel bir zevk almaktalar çocukları harçlık sırasına dizmekten. O harçlık kuyruklarında sırasını bekleyen çocukların yüzlerine hiç baktı mı devlet yöneticileri. Körpe ellerin titrekliğini, masum gözlerin ürkekliğini, yanaklarındaki kırmızı ve pembenin tonlarına dikkat ettiler mi hiç? İşin en kötü yanı ise bazı anne, babaların çocuklarının ellerinden tutarak onları harçlık kuyruğuna sokmaları.
Peki, çocuklar harçlık ve el öpme kuyruğunda da büyükler nerede? Büyükler de neredeyse yaşıt oldukları siyasetçilerin ellerini öpmek için sıradalar. Her hangi bir ilimizde yardım dağıtıldığında alt alta, üst üste boğuşarak hedefe ulaşmaya çalışmaktalar. Küçükken başlayan harçlık kuyrukları, büyünce yardım kamyonlarının yağmalanmasına varıyor. Siyasetçilerle iyi geçinerek devlet sırtından geçinmenin yolları aranmakta.
Devletin üst orunlarında oturan kişiler, ne yazık ki harçlık dağıtmayı kameralar önünde yapmayı bir marifet saymaktalar. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde ülke yöneticileri para dağıtmaz ortalık yerlerde. Ancak diktatörlüklerde görülür bu sahneler. Halkı gözünü kırpmadan soyanlar, ufak paraları çocuklara dağıtarak vicdanlarını mı rahatlatıyorlar; yoksa yardımsever ve dürüst olduklarını kanıtlamak mı istiyorlar?
                                                                 Adil Hacıömeroğlu

                                                                 8 Ağustos 2013

2 yorum:

  1. "YORUM BİZDE POLİTİK KONUMDUR..ÇÜNKÜ YAŞAMIMIZ SIFIR=ZIPIR= SORUNDUR."Sıradan Bir İnsan Vatandaş Nurettin Kaptan

    YanıtlaSil
  2. Bu ramazan, bizde geçmişe ait birçok esefler ve tahassürler uyandırıp duruyor. Genç, ihtiyar hepimiz çocukluğumuzun ramazanlarının masum, birçok tatlı hatıralarıyla doluyuz. Kimimiz bundan 30-40 sene evvelki iftar sofralarını, kimimiz Direklerarası âlemlerini, kimimiz mahyaları, kimimiz Beyazıt’taki sergileri, şu kokulu çörekleri, bu sıcak pideleri, hülasa hepimiz bir şey hatırlıyoruz, bir şeyin hasretini çekiyoruz. Bu ramazan bütün eksiklikleriyle doğrusu bize bir dağ-ı derun oldu.” Ne güzel anlatmış geçmiş Ramazan aylarını,çocukluk anılarında ki yaşanmışlıkları Yakup Kadri.Adil hocamın anıları gibi herkesin çocukluk Ramazanları bayramları hep bir benliğimizde anılar bırakmıştır.Kolay kolay silinmez bu anılar.Özlem duyarız o günlere.Belkide o anılarda olan ama aramızda artık olmayan vefat etmiş anneye babaya nineye dedeye kardeşe abiye ablaya dayiya amcaya teyzeye ve yakın dosta olan özlemdir.O anılar onlarla güzeldi özeldi çünkü.Bayramlarda sevdiklerinin özlemini hisseden anılarını yaşatan herkesin bayramını kutlarım.

    YanıtlaSil