Çocukluğumun,
gençliğimin geçtiği Of’ta evlerin yapılmasında en şenlikli aşama, çatının
çatılmasıdır. Bu şenliğin nedeni, yapılan bir işin başarılmasının verdiği
mutluluktur ve evin bitirilmekte olduğunun konu komşuya duyurulmasıdır.
Ev,
Anadolu kültüründe kutsaldır. “Allah, ev yapana ve evlenene yardım eder.” atasözü
bu kutsallığı anlatmak içindir. Yeni bir eve sahip olmak; yeni hayalleri, yeni
mutlulukları da beraberinde getirir.
Evin
yapımı, maharetli ustaların çabalarıyla hızla sürdürülür. Bu ustaların en
önemli özelliği, temelden çatıya kadar her işte uzman olmalarıdır. Duvarcılık,
kalıpçılık, marangozluk, sıvacılık, demircilik, boyacılık, tesisatçılık,
fayansçılık… gibi ustalık isteyen işlerin bir ya da iki ustanın becerileri arasında
bulunması şaşırtıcıdır. Mala tutan el, aynı ustalıkla keserle harikalar
yaratabilir. Testereyle tahtalara biçim veren usta, demirleri eğip bükmede
acemilik çekmez. En kaba işleri hoyratça yapan eller, yapının ince işlerinde
bir sarrafın özenini gösterebilir.
Bütün
işler bitirilip sıra çatının yapımına geldiğinde keyifli, heyecanlı bir telaş
başlar. Çatıya konacak keresteler özenle seçilir. Çünkü poyrazın ayazına,
karayelin nemine, yıldız fırtınalarının delişmenliğine, lodosun yıkıcılığına,
akçayelin sıcak esintilerine karşı dayanmak zorundadır buraya konacak
ağaçlar. Çatıyı oluşturacak ağaçlar hafif ve sağlam ağaçlardan seçilir. İlk
tercih kestanedir. Kestane ağacı, dayanıklılıkta yıllara meydan okur.
İşlenmesi, biçim verilmesi kolaydır. Kestanenin sağlamlığını kanıtlamak için
halk arasında bir öykü söylene gelir.” Kestaneye kaç yıl dayanırsın?” diye
sormuşlar. O da: “Kırk yılda suyumu salarım.” demiş. Bu anlatımdan da
anlaşılacağı üzere kestane ağacı kolay kolay çürümez, kırılmaz. Böcek saldırılarına
karşı korunaklıdır. Kestanenin bulunamadığı durumlarda çam ağacı kullanılır
çatı yapımında.
Çatıda
dökme adı verilen ve ev duvarından dışarı taşan bölüm önemlidir. Genellikle
dökmelerin üstü tahtalarla kapatılmaz. Çünkü dökmelere sonbaharda mısırlar asılır.
Bu görülmesi gereken güzel bir tablodur.
Mısırların sıra sıra dizilmesi, seyrine doyulmaz bir görünümdür. Kış
boyu mısırlar değirmenlerde un yapıldıkça bu görünüm yok olur. Dökmelere asılan
mısırlardan kışın zor koşullarında kuşlar da nasiplenir. Onların da beslenmesi
için uygun bir ortamdır dökmeler.
Çatının
en üst noktasına dikilen direğe önce bayrak çekilir. Türk bayrağının gökyüzünde
süzülüşünü gururla izler komşular. Çatı, yapılmaya başlandığı zaman iki sırık
dikilir. Bunlar arasına bir ip gerilir. Ustalar, çatı çivilerini keserlerin
ritmik müzikleriyle çakarlar. Bu ritim çift keser diye adlandırılan bir
ustalıkla yapılır. Keserlerin çivilerle oluşturduğu bu ritim, evin bitirilmekte
olduğunu haber verir komşulara. Komşular da gönüllerinden ne koparsa havlu,
patiska, peştamal, dolaylık, giysi dikilecek kumaş… getirirler. Para verilmesi
ayıp karşılanır. Her getirilen eşya
sırıklara gerilen ipe özenle asılıp sergilenir. Kiremitler çatıyı kaplamaya
başladığında bu armağanlar toplanır. Bunlar, ustalara bir bahşiştir. Evi,
başarıyla bitirmenin bir ödülü. Bu ödül, çatının bereketidir.
Ev
yapımında ödüllendirilen ustalar memnun ve mutludur. Alınan helallikten sonra
vedalaşılır. Yeni bir evin yapımına kadar dinlenme vaktidir artık. Gönül
rahatlığıyla yeni işler beklenmektedir.
Ustalık
toplum içinde saygı gören mesleklerdendir. Bir kişinin adının yanında usta
unvanının bulunması, onun saygı gördüğü anlamındadır. Ustalarda bu unvanlarını
gururla taşırlar. Toplum tarafından emeklerinin, uzmanlıklarının değer bulması
onları mutlu eder.
Çatılar
çatılırken kutsal bir ayinin ritmini andıran keser sesleri yok olmakta.
Komşuluk hakkı deyip mendillerde düğümlenip saklanan paralarla ustalara alınan
armağanlar çatılarda endam etmemekte artık. Çatılarda dalgalanan Türk
bayrakları, ulusal bir ruhun şahlanışıydı.
Günümüzde
bu gelenekler yitirilmekte. Toplumdaki dayanışma ruhu yok olmakta. Keserin,
çiviye her vuruşunda oluşan müziğin ezgisi kulaklarımda eski bir şarkının
nağmesi olarak yaşamakta. Dökmelerden sarkan mısırlarla beslenen insanlar ve
kuşlar bir başka diyara göç etti. Doğa ana, evlatlarını yitirmenin yasını
tutmakta. Bu yasa, yürekler ne kadar dayanır acaba?
Adil
Hacıömeroğlu
14 Ağustos
2013
Teşekkürler. Keyifle ve hüzünle okudum.
YanıtlaSilKıymet Nadir Bindebir @TCknbindebir
Çok teşekkürler .Bu yazıyla çocukluk günlerime tekrar döndüm.(çocuk kalayım dedim kabul etmediler).Elinize yüreğinize sağlık.çok keyifli çok anlamlı bir yazı.hele köyde çocukluğunu yaşayabilmişler için daha da anlamlıdır herhalde
YanıtlaSilÇok güzel Adil hocam...bütün ayrıntıları gözlerim yaşararak büyük bir keyifle okudum...ne kadar çok değerimizi kaybettik..güzel insanlarda değerlerimizle birlikte, güzel atlara binip gittler...Artık .günümüzdeki çocukların da anlatacak bizler gibi güzel değerleri olmayacak..Sevgiyle ,saygıyla kalın ...Bilgehan Aktan..
YanıtlaSilCenab-ı Hak,bazı ayetlerde,bir çok memleketi harabeye çevirdiğini yani dört duvardan ibaret,damsız,çatısız evlere dönüştürdüğünü bahsediyor. Demek ki evin çatısı yapılınca,harabe,virane olmak sınıfından çıkarak,ikame edilecek bünyan sınıfına girmiş oluyor.
YanıtlaSil