KOPYA ÇEKMEYEN VAR MI?


Öğrenci olup da kopya çekmeyen var mı acaba? Vardır olmasına da çok azdır bu kişiler. Genellikle de bu tipler, arkadaşlarıyla düzgün ilişkiler kuramamış asosyal kişiler. Bu kişileri, bencillikle suçlar arkadaşları çoğu zaman. Bu suçlamanın doğru olup olmadığı tartışılır. Bizim konumuz, konunun aktöresel yanı değil.

Öğrencilerin çoğu, daha çok meraktan, kimi zaman da çalışmamanın neden olduğu özgüvensizlikten kopya çeker. Şunu peşinen söyleyeyim ki ben de öğrenciliğimde kopya çektim. İki kez yakalanıp sıfır aldım öğretmenlerimden lisedeyken. Bunun saklanacak bir yanı yok! Bir sınıfa ilk girdiğimde öğrencilerle tanışmamda olağanüstü bir insan, bir öğrenci olmadığımı söylerim. Kopya çekip çekmediğim sorulduğunda da gerçeği anlatırım. Gerçeği söyleyen öğretmenlere, öğrenciler daha çok güvenir. Güven varsa saygı ve sevgi de gelişir süreç içinde. Sevgi, saygı ve güvenin olduğu bir yerde öğretmenin anlattıkları daha çok önemsenip dinlenir. Böylece öğretme, eğitme amacına daha kestirme yoldan ulaşılır.

Öğrenciliğimde kopya çektiğimi söylediğimde öğrenciler: “Biz çekersek kızar mısınız?” diye sorarlar. Ben de “Yakalanmazsanız kızmam.” derim.

Yeşilköy Anadolu Lisesinde ücretli öğretmendim yıllar önce. Türkçe sınavı yapmaktaydım. Hava çok sıcaktı. Bu nedenle kapı ve pencereler açıktı. Kürsüde bir süre kitap okudum. Sonrasında dolaşmaya başladım. Öğrencilerin önlerinde kitap, defter açıktı. Koridorda dolaşmakta olan tarih öğretmeni Hilmi Akçayır, bu durumu görünce şaşkınlık içinde herkesin kopya çektiğini söyledi bana. Saygısı, sevgisi olmasa belki başka şeyler de söyleyecekti… Ben: “Hiç kimse kopya çekmiyor. Zaten kopya çekebilmek de olanaksız.” diye yanıtladım onu. Sonrasında arta kalan soru kâğıtlarından birini kürsüden alıp ona verdim. Öğrencilerden birinin kitap ve defterini de eline tutuşturdum. “Hadi git öğretmen odasına. Dersin boş nasıl olsa… Bu soruları kopya çekerek yap, getir.” deyince şaşkınlıkla öğretmen odasına gitti. Bir süre sonra elinde kâğıt, kalem, kitap, defter geldi. Ben bir şey söylemeden “Bu sorular, kopya çekilerek yapılmaz. Tamamen kişiye özgü bunlar. Çocuklara Allah kolaylık versin.” dedi.

Sınav kağıtlarını değerlendirdim. Hilmi Bey’e gösterdim onları. Orda da şaşkınlığı arttı. Çok ayrıntılı bir değerlendirmeydi. Yüzde yüz yapan yoktu. Diplerde olan notlar da bulunmuyordu.

Bir ikinci anımı anlatmak istiyorum bu bölümde. Uluslararası ilişkiler dalında yüksek lisans yapmaktayız. Arkadaşlarımın arasında gazeteci Ecevit Kılıç da var. Enerji ile ilgili bir dersimiz var. Sınava gireceğiz. Ecevit, sınavdan önce: “Hocam, hiç çalışmadım yanında oturabilir miyim?” diye sordu. Sınav başladı, dört soru var. Geniş bir anfideyiz. Ben, yazmaya başladım. Ecevit yazmıyor. Bir bildiği vardır, dedim kendi kendime. Az sonra “Ağabey, senin yazdıkların çok özgün şeyler… Kopya çekilmez bu kâğıttan.” dedi. Sonrasında da kendi başına yazmaya başladı. Dünyadaki enerji sorunlarıyla ilgili dört soruya on sayfalık yanıt vermiştim. Ders notum yüzdü. Hoca, bu yazdıklarımı geleceğe taşıyacak güzel bir değerlendirme yaptı. Ecevit de iyi bir not aldı.

Beşinci sınıf öğrencisi Deniz, yaşamında ilk kez koya çekiyor. Çektiği de at değil, deve değil. Ders, yabancı dil… Yalnızca bir sözcüğün karşılığına bakarken bir arkadaşının ihbarı üzerine yakalanıyor gözetmen öğretmence. Bu büyük olayı(!), öğretmenlerin hepsi duyuyor. Deniz, yaptığı işi inkâr etmeyip yalnızca bir sözcüğe bakmak istediğini söylüyor gözetmene. Zaten bin pişman olmuştur bu yaptığı işe. Utançla karışık bir üzüntü içindedir.

Veli toplantısı olur. Deniz’in annesi her öğretmenle konuşmaya başladığında ilk söz olarak bu kopya olayından yakınılır. Üstelik anne de öğretmendir. Annesi, aldırış etmez bu yakınmalara. Eve gelip çocuğuyla konuştuğunda her şey hallolmuştur.

Deniz, kopyada yakalandığını evde söylemez. Gevşek ağızlı, mızmız biri değildir. Ona göre “Okulda olanlar, okulda kalır.” Bu nedenle okuldaki sorunlarını eve taşımaz. Sorunları kendisi çözmeye çalışır, gücü yettiğince.

Deniz’in yaşadığı bu kopya olayında asıl üzerinde durmak istediğim öğretmen tutumu. Tatlı sert bir uyarıyla geçiştirilecek bir konu, dallanıp budaklandı. Deniz, bu konudan çok etkilenmedi. Çünkü olumsuzluklara karşı güçlü durma alışkanlığı var. Öz savunma becerisi olağanüstü. Ayrıca kopya çekmenin yanlışlığına inandırmış kendini. Bu konuda bin kez pişmanlık duyan birinin üstüne gitmemek gerek. Atalarımız: “Bir sürçen atın başı kesilmez.” atasözünü boşuna söylememiş.

Ayrıca bazı hatalar, öğrenciyle öğretmen arasında kalmalı. Bu sır saklandığında öğrencinin öğretmenine karşı güveni artar. Bu durum, öğrencinin tinsel gelişimi için çok önemli. Her şey deli kızın çeyizi gibi ortaya dökülmemeli.

Deniz’i ihbar eden arkadaşına da bir çift sözü olmalıydı öğretmenin. Sınavda başkalarını gözetlemek yerine, kendi işiyle ilgilenmesi gerektiği konusunda.

Suçlamak yerine, uyarmak çoğu zaman birçok sorunu kökten çözer. Çocukların küçük yanlışlarını ya görmezden gelmeli ya da kırıcı olmayan uyarılarla sorun çözümlenmeli ve orada kalmalı. Kopyanın da bir öğrenme aracı olduğu unutulmaya.

Çocuklar hoşgörüyü, bağışlamayı, bağışlanmayı kimden nasıl öğrenecekler? Her olumlu ya da olumsuz davranışın bir eğitim fırsatı olduğunu her an anımsamalı.

                                               Adil Hacıömeroğlu

                                               17 Nisan 2022

 

1 yorum: