Bostancı’da
kaldırımda yalnız bir armut ağacı var. Nerede mi? Emin Ali Paşa ve Ali Nihat
Tarlan caddelerinin kesişti kavşağın azıcık aşağısında. Kavşağın alt kısmına,
yani deniz yanına geçiniz. Sırtınız akaryakıt istasyonuna dönük olarak soldan tren
istasyonuna doğru yürüyünüz. Ali Nihat Tarlan Caddesi üzerindedir bu armut
ağacı, bir büfenin önünde.
Yol
boyunca kokarağaçlara rastlanır çokça. Kokarağaçlar azgındır. Her yerde biter
tohumu ve büyüyüp kök salar. Kökü, nerede olursa olsun suyu arayıp bulur yerin
altında. Kimi zaman su borularını delip oradan su emer. Kimi zaman atık su
borularının içine yerleşir kökleri. Taşın üstünde bir avuç toprak bile onun
yaşaması için yeter de artar bile. Taşı delip kendine yer edinir. Baharda
yapraklarını en son açan ağaçlardandır. Yeşermesi geç olunca güzün yapraklarını
da geç döker. Yapraklarını sarartıp dökmemek için adeta direnir mevsimsel
değişikliğe, soğuğa, doğaya. Bu ağaçların çiçekleri iyi kokmaz, bu nedenle ona,
ülkemizin birçok yerinde osuruk ağacı denir. Kerestesi sağlam değil. Odun
olarak yakıldığında ısısı düşüktür. Bolca duman tüttürür.
Kokarağaçların
arasında boy atmış armut ağacı, aşılıdır. Kökleri kaldırım taşlarının arasında
sıkışmış, soluklanamasa da bu beton cehenneminde yaşama tüm gücüyle tutunup
direnir.
Baharla
canlanır. Nisanın ilk günlerinde önce küçük, parlak, yeşil yaprakları çıkar
ortaya. Kuru dallar, yeşile bürünür. Birkaç gün sonra çiçekler açar apak.
Çiçekler gittikçe çoğalır, yeşil görünmez olur. Uzaktan bakınca büyükçe bir
gelin duvağını andırır.
Her
sabah kalkınca kaldırımdaki yalnız armut ağacına bakarım salonun camından ya da
balkondan. Baharı, adeta bu ağaçta yaşarım. Her gün armut ağacının gölgelediği
büfeden gazetemi alırım. Böylece evden, yukardan gözlediğim armudumu bir de
yakından ve alttan görürüm. Her görüşümde de bedenine elimi sürüp okşarım onu.
Yel
estiğinde çiçekleri dökülüp saçılır kaldırıma. Apak bir yol oluşur yolun
üstünde. Çiçeklerin serpildiği bir yolda yürümenin güzelliğini, mutluluğunu
yaşarım. Çiçeklerin dökülmesi kimi esnafı rahatsız eder. “Dükkânımın önü
kirlendi.” derler. Oysa çiçek kirletir mi düştüğü yeri? Kirletseydi düştüğü
yeri çiçek, çiçek olur muydu adı?
Çiçekleri
esnaf ya da çöpçüler süpürür. Apak kaldırım, kurşuni bir renk alır. Soğuk, uzak
ve cansız…
Kartopu
gibi çiçeklerin egemenliği uzun sürmez. Hepi topu bir ya da iki haftadır bu ak
beylik. Aklık, yerini yeşile bırakır. Yapraklar, kıvamını aldıkça ağacın boyutları
da büyür sanki. Yeşil örtü her yanı kaplar. Dallar arasında bir şeyler
saklıyormuş gibi ağacın içini göstermez bu yeşil örtü. Tam gövdeye koşut olarak
yukarı baktığınızda ağacın içindeki derin kırılgan boşluğu görürsünüz. Güneş,
yaprakları saydamlaştırır.
Çok
geçmeden çiçekler meyveye döner. Meyveler olgunlaştıkça ballanır. Ballanan
meyvelere arılar, sinekler, karıncalar, kuşlar üşüşür. Parçalanan meyveler
kaldırıma serpilir. Olgunlaşan meyveleri dallar taşıyamaz olunca bazıları yere
düşüp parçalanır. Kaldırımdaki parçalanmış meyveler arı, sinek ve karıncalarla
kaplanmıştır. Orada bir yemek kavgası başlar sessiz, itişsiz kakışsız. Her
canlı kendi payına düşeni almaya çalışır bu doğa sofrasından. Kaldırımdan
yürüyüp giden insanların bazıları dalgın ya da dikkatsiz basar yere düşmüş
meyvenin üzerine. Ayağının altında onlarca canlı can verir. Bundan haberi bile
olmaz.
Esnaf,
armutlar yere düştükçe hayıflanır. Elde kürek ve süpürge ha bire süpürür de
süpürür kaldırımı. Çiçeği de meyvesi de kaldırımdan süpürülen bir ağaçtır
armut.
Armut
ağacının dallarından meyve akar akmasına da yiyen çıkmaz. Benim gibi birkaç
yolunu şaşırmış, uzanabildikçe dallardan meyve almaya çalışır. Bir kez de
tırmanmışlığım dabvar bu ağaca, armudundan tatmak için şaşkın ve küçümseyen
bakışlar arasında. Şimdilerde tırmanamıyorum, nereye gitti çocukluğum ve
gençliğim?
Kent
çocukları, tırmanmaz meyve ağaçlarına nedendir bilinmez. Tırmanmayı
bilmediklerinden mi, anne ve babalarının kızacaklarını düşündüklerinden mi,
yoksa görgülü davrandıklarından mı? Bence bir meyveyi dalından koparıp yemenin
zevkini, tadını bilmediklerindendir. Ağaç onları bekler, olgunlaşan meyveler
onların gözünün içine bakar; ancak kent çocukları bu dilden anlamaz. Ah, bir de
doğayla konuşmayı öğrenseler her şey tastamam olacak.
Yalnızlık
insan için de diğer canlılar için de zor bir iş. Betonlar içinde bir yalnız
ağaç… Ne çiçek dostluğu kuracağı ağaçlar ne de meyvesin gülerek iştahla yiyecek
çocuklar var dallarında. Kuşlar ve böcekler de olmasa can sıkıntısından
patlayacak sanki.
Her
gün geçtiğim yola, yürüdüğüm kaldırıma çiçekler, meyveler sermekte armut ağacı.
Bu dünyadan başka ne isteyebilirim ki…
Adil Hacıömeroğlu
19
Nisan 2022
Meyvelerden armudu tek geçerim eline kalemine yüreğine sağlık
YanıtlaSilYüreğine sağlık.
YanıtlaSilToprağın ruhu,ağacın dalları nasıl da köklerinden büyür..Ağaca sarılmak insanın yaşam sevincini artırır.Bir ağaç gövdesinden daha büyük servet olabilirmi.Bir ağacı sevebilmek , dalından meyvayı eliyle koparıp yemenin hazzı başkadır,İnsanı mutlu eder.vücuda şifadır.Mis gibiAnadolu kokusunu hissetmek ,kıymetini anlamak isteyenlere , bu duyguyu yaşayanlara,toprağa, ağaca sevgi ve saygıyla bağlı kalanlara , doğaya hürmet edenlere minnetle….insanoğlunun doğaya ihtiyacı vardır , ilkbahar da tabiat ana canlanır , ağaçların dallarına konan kuşlar sesleriyle ruhumuzu dinlendirir.Yeşillenen ağaçlar manzarasıla yaşam sevimcimizi arttırırAdil hocam yüreğinize sağlık varolunuz.Fulya Kırımoğlu🌱🌿🍃🕊️
YanıtlaSil