AHMET EMİNOĞLU


Ahmet Eminoğlu ile cenaze evinde tanıştım. Arkadaşım Osman Nuri Saral’la gelmişlerdi cenazeye katılmak için. Tanıştık. Güler yüzlü, konuşkan, neşeli bir adam. Of’un Gürpınar Köyünden.

Köyümüzün merkezi olan Camininyanında buluştuk. Oradan Osman’ın arabasıyla eve geçtik. Ev dediğin yer bir yürüyerek beş dakikada gidilecek bir yer.

Eve gittik. Dört çocuğunun annesini, eşini yitiren Amcaoğlum Halim içeri buyur etti bizi. Osman ve Ahmet, aile üyelerine başsağlığı dilediler. Çaylar geldi. İçmeye başladık. Hal hatır soruldu karşılıklı. Genellikle sessizlik egemen eve, Halim’in kızlarının ve diğer kadınların ağlamaları dışında. Bu kez kadınlar kapının önündeki sandalyelerdeler. Orada ağlamaktalar. Bizim yanımızda Halim’in annesi, benim yengem var bir tek. Yaşlı gözleri bulutlanmış durumda. Yüzünde ulaşılmaz, anlaşılmaz bir acı var. Yaşlı bedeni acıya karşı koymaya çalışmakta, ama nafile.

Bizim köyde de Eminoğulları var. Akrabalık derecelerini bilmiyorum. Eminioğlu’nun çayır dediğimiz bir fındıklık var evimizin yanında. Yerin adını söyleyince gülümsedi ve “Burayı satın almam gerekir. Bizim akrabalarınmış burası satmışlar. Olmaz böyle şey. Yerin adına göre sahibi olmalı.” dedi. Bu espri tuttu. Zaten odaya oturur oturmaz bu espriyle söz başladı. Bu sözleri oturduğumuz odada insancıl bir sıcaklık yarattı. Bu konuyla oradakiler, buraya odaklandılar. Doğaldır ki bu durum, acıdan az da olsa uzaklaşmayı sağladı.

Demli çaylar tazelendi. Tazelenen çaylarla Ahmet de demlendi sanki. Önce merhumenin neden öldüğünü sordu. Soruyu Mahmut yanıtladı. Gürül gürül yanan sobanın başındayız. Dışarısı karla kaplı. Hava soğuk. Saçaklardan eriyen karların suları damlamakta kesintisiz. Sobanın ritmine uyan Eminoğlu Ahmet gülemeye başladı sıcak söyleşisi, inandırıcı anlatımı, anlattıklarını dramatize etme yeteneğiyle. “Benim annem de aynı hastalıktan öldü.” dedi. Bu sırada dışardaki ağlamalar dinmeye başladı. Ağlaşanlar da yarı açık kapının önüne toplaştılar. Herkes kulak kesildi anlatıma. O, kendi doğallığı içinde üzüntülü bir durumu, gerçekçi bir dille biraz da dramatize ederek anlatmakta.

Ahmet, sözü getirip ölümün kaçınılmazlığına bağladı. “Üzülmeyin, kendinizi sorumlu da tutmayın. Ne yapsanız rahmetli kurtulamayacaktı. Siz, elinizden geleni yaptınız.” dedi. Bu sözler, bir rahatlama getirdi dinleyenlere. “Benim annem de aynı süreçleri yaşadı. Kurtaramadık. Bu hastalık vurdu mu insana, alıp götürüyor onu. Elden bir şey gelmiyor.” tümcelerini de ekledi sözlerine.

Hastalık ve annesinin konusu bitince birkaç tane ilginç ölüm olayı daha anlattı. Sonunda sözü, Eminoğlu’nun çayırına getirdi. Bizim köydeki Eminoğullarından Yılmaz’ı arada onunla konuştu. Bu yeri almak istediğinden söz etti. Böylece oradakilerin ilgisini yine dağıttı. En sonunda ağlamalar kesildi.

Ahmet, bir psikolog gibi düştü aramıza. Bir halk bilgesinin olgunluğu, içtenliğiyle insanlara moral oldu. Az da olsa onları üzüntülerinden uzaklaştırdı. Bu nedenle acılı insanlara soluk aldırdı.

Ahmet’in söyleşisi güzel, ancak bizim İstanbul’a dönmek için uçağa yetişmemiz gerek. İzin isteyip kalktık. Vedalaştık. Arabaya bininceye dek söyleşisini sürdürdü.

Of’a giderken yol boyunca güzel bir söyleşi yaptık. Osman’a: “Sen, Ahmet’siz cenazelere gitme!” dedim. Güldü. “Gider miyim, deli miyim ben? Ahmet’le gidince üzüntüm azalıyor. Onun için onula geldim.” diyerek yanıtladı beni.

Havaalanına giderken Of’un çıkışına yakın bir yerde Ahmet Eminoğlu’nu indirdik. Osman bizi havaalanına bıraktı. İyi bir dost kazanmanın mutluluğu, erinci içindeydik.

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       1 Nisan 2022

1 yorum: