Çocukluğumda köyümüzde genellikle fındık, mısır,
fasulye, kabak, lahana yetiştirilirdi. Bunların yanı sıra salatalık, bezelye,
yulaf, kendir, soya fasulyesi de ekilirdi. Çay çok azdı, temel geçim kaynağı
değildi. Zamanla neredeyse tüm ürünler yerini çaya bıraktı.
Fındık asıl geçim kaynağı idi. Fasulye, kabak
çekirdeği, mısır satışından elde edilen gelir az da olsa aile bütçesine katkı
sağlardı.
Kışın insanların ve hayvanların yiyecekleri iyi
planlanırdı. Aileler, ahırlarındaki ineklerle kümesteki tavukları da ev
halkının bir parçası olarak görürdü. Kedi ve köpekse sofraların davetsiz
misafirleri idi.
Mısır ve fasulye insanların temel besin kaynağıydı.
Mısır sapları hayvanlar için istiflenirdi.
Soya fasulyesi (Yöredeki adı ballı fasulyedir.),
bezelye, yulaf gibi ürünler ise hayvanlar içindi. Ayrıca hayvanların kışı
salimen geçirmeleri için arpa, kepek ve küspe satın alınırdı. Sonraları soya
fasulyesinin ve kepekli ekmeğin insan sağlığı için yararlarını öğrendikçe havyanlara
nasıl da yararlı bir beslenme programı uyguladığımızı söyler, gülüşürdük.
Mart ayı geldiğinde toprağı belleme başlardı. İki
çatallı belle toprak alt üst edilir. Toprağı belleme bir eğlenceye dönüşürdü.
Komşular imeceye çağrılırdı. Kızlı erkekli gücü kuvveti yerinde olanlar gelirdi
imeceye. Yörede buna ıratlık (ırgatlık) etmek denir. Kızlar duruma göre dört beş
kişi bir kol olup tarlanın bir tarafından bellemeye başlarlar. Erkekler de
tarlanın diğer tarafından işe girişirlerdi.
Bellemenin başlamasıyla eğlence de başlardı. Önce
erkekler bir mani söyler. Çok geçmeden kız kümesinden yanıt gelirdi. Bu, böyle
sürüp giderdi. Buna atma türkü söylemek denirdi. Manilerin çoğu, herkesçe
bilinirdi neredeyse. Ancak bazen kıvrak düşünen, yaratıcı kız ya da erkekler
yeteneklerini ortaya koyarak özgün manilere imza atarlardı. Özgün mani üretmek
herkesin harcı değildi doğal olarak. Atma türkülerde genellikle karşı tarafın
taşlanması söz konusuydu. Hiciv, bu türkülerin vazgeçilmeziydi. Her türlü şaka,
takılma türkülerde yer alırdı; ancak edepsizlik söz konusu olmazdı.
Kız ve erkek grupları bir kemanın yayı gibi özenle
tarlanın bir yanından öbür yanına gidip gelirlerdi. Ortada karşılaştıklarında
saygıyla yol verilip işe devam edilirdi. İşe gösterilen özen izlenmeye değerdi.
Müziğin ritmi, coşkusu kol ve ayaklara güç verirdi. Yorgunluk kimsenin semtine
uğramazdı. Küçük çocuklar bakır güğümlerle su taşırlardı durmadan. Ellerindeki
bakır taslarla su ikram ederlerdi hamsi kıvraklığında, atmaca yırtıcılığında,
Hitit tapınaklarının kutsal dansçıları gibi belleme yapan kızlı erkekli
kümelere.
Toprağın bellenmesi, çağlar öncesinin kutsal
törenlerini andırırdı. Önce ayaklar sert bir darbeyle beli toprağa doğru iter.
Tam olarak toprağa girmemişse bel, hızlı itme hareketiyle toprağa gömülür.
Kuzey rüzgârlarının incecik, taze mısır saplarını sallaması gibi öne arkaya
hareketlerle toprak gevşetilir. Sonrasında toplu bir hareketle toprak kümesi
alt üst edilir. Herkes bu hareketleri aynı anda yapar. Şaşıran olmaz, geç kalan
da. Bu iş yapılırken komut veren de yok, alan da.
Yemekler evin yaşlı kadınlarınca hazırlanırdı.
Yemeklerin taşınmasında çocuklar da yardım ederdi. Ayran bakır bakraçta buz
gibiydi. Ekmek yeni pişmiş olurdu genellikle, konulduğu sepetten kokular
yayardı. Peynirsiz sofra mı olur? Hele sıcak ekmek varsa tereyağı ile peynir
olmazsa olmazdı.
Yemek molaları kısa tutulurdu. İmecedekiler, üzerlerine ağırlık çökmesinden korkardı. Ağırlık çökerse bir daha yerinde
kalkılamaz olur, iş yarım kalır. Yemek sonrası herkes aboskaldaki yerini
alırdı.
Atma türküler, uzaktan da duyulurdu. Bazen komşu
tarlalar arasında atışmalar olurdu. Neşe, çalışmanın ana teması olunca işler
kolay bitirilirdi. Akşamın serinliği, terli bedenlerde duyumsanmaya
başladığında tarla kazılmış olurdu. Elbirliği ile iş, kolayca bitirilir. Bu,
imecenin bereketidir.
Ertesi gün yeni bir imecede buluşmak üzere
vedalaşılırdı. Hiç kimsenin yüzünde yorgunluk belirtisi görülmezdi. Mutlu bir
toydan dönercesine dinginlik içindedir herkes. Güneş, ufukta uykusuna yatarken
kuzey yağmurlarının yıkadığı toprağın karıncadan çevik çocukları, hayal
varsıllığının egemen olduğu bir anda en güzel düşlere yatmak için gecenin
koynuna bırakırlardı kendilerini.
Adil
Hacıömeroğlu
15
Ocak 2014
Toplumsal yardımlaşma ve dayanışma geleneğidir İMECE .
YanıtlaSilTarlanın bellenmesi ; ekime hazırlanması , bu yöntemle bir şenlik havası kazanıyor : Manilerin özel ezgileriyle söylenişi ; kızlı , erkekli grupların çalışmaları ; yaşı ilerlemiş kadınların yemek hazırlamaları ; çocukların içme suyu taşımaları... Toplumun her yaştan insanları zevkle katılıyor bu imeceye. Yüz akı güzel ürünler doğal ortamında , organik üretimle insanlığa sunuluyor. İşte bu güzel geleneğimizin yerel özelliği ile anlatımı , Sayın A. Haciömeroğlu'nun kaleminden güzel bir yazıya dönüşmüş. Teşekkürler ! ÖZGEN KARA
müthiş bir anı tazelenmesi yaşattınız,çok teşekkürler elinize yüreğinize sağlık
YanıtlaSilTarıma hizmet eden tüm insanlığa hizmet eder besinin insan ve toplum yaşamındaki önemi büyüktür bir insanın elinde ekmek varsa karnı doyar.Dağlardan suyun güneşten enerjinin ata tohumundan yiyeceklerin toprağa ekilirken de hasat edilirken toplama aşamasında bir şenlik de imece ,kadim bilgilerle ,kırsalın geçmişten gelen gelenekleri birlik , beraberlik ,dayanışma içerisinde yapılması bereketi de artırırdı.Ne güzeldi , insan ilişkileri menfaat yoktu , ben değil biz vardı. Herkesin elini bereketi , sevgisi , yüreğinin güzelliği topraklara işlenirdi.Hayvancılık ,üreme , üretmek hareket herkes günün bereketi ve üretme sevinciyle gece uykusuna yatar sabahın doğan güneşi ve yeni günün coşkusuyla yine hazırlıklara devam ederdi, günümüz tüketime yöneldiği için mutsuz ve yalnız.Bizler kalabalıkla,güzellikleri yaşadığımız için şanslıyız.Değerlerimizi yeniden yaşatıp , anımsattığınız için yüreğinize sağlık Adil hocam ..Esen kalınız.Fulya Kırımoğlu🌿☘️🌾🍁
YanıtlaSilBu yazı Hucurat 13 ayetini ne kadar güzel özetliyor "Ey insanlar,Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık.Ve birbirinizle tanışıp kaynaşmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık..." O dönemlerde insanların iletişimi,iletişimin teması pik durumdaydı... Teknolojinin gelişmesi iletişimdeki temasa önemli darbe vurdu... Birebir iletişimle,elektronik iletişim arasındaki fark;kişinin ayağını ayakkabısının üzerinden kaşıması gibi...Sonuç olarak,elektronik ortamda yapmış olduğumuz iletişimin teması çok az...
YanıtlaSil