Kış mevsimi gelip geçiyor ne yağmur var ne de kar.
Güzden kalmış ılık havalar yaşanmakta. Neredeyse Türkiye’nin her bölgesinde
durum aynı. Bazı bölgelerde kuru bir ayazın tutsağı olmuş toprak.
Toprak bir damla suya muhtaç. Barajların suyu
çekilmiş Büyük kentlerde içme suyu sıkıntısı, tarım yapılan illerde sulama suyu
kıtlığı görünmekte ufukta.
Buğday ekicileri, tohumlarının çürüdüğünü
söylemekteler. Bundan ötürü de buğday üretiminin zarar göreceğini
anlatmaktalar. Zeytin üreticileri, susuzluktan zeytinlerin yapraklarını
döktüklerini bu nedenle de önümüzdeki sezon üretimin azalacağını dile
getirmekteler. Tarım üretimi kuraklık tehdidi altında. Meteoroloji uzmanları kuraklığın
önemli olduğunu vurgulamaktalar. Tarım Bakanı ise “Meteorolojik kuraklık var,
tarımsal kuraklık yok!” demekte.
İnsan bir an için düşünmekte: Bu Tarım Bakanı nerede
yaşamakta? Feryat eden üreticileri neden görmemekte, seslerini neden
işitmemekte?
Meteoroloji uzmanları, Türkiye’nin en çok yağış alan
Karadeniz Bölgesi’nde bile kuraklık tehlikesinden söz etmekteler. Ama ne yazık
ki AKP hükümeti yağmayan yağmuru bile inkâr etmekte.
Televizyonlar döne döne İstanbul’a su sağlayan
barajları göstermekte. Birçok barajın suyu kalmayınca tabanı bataklığa
dönüşmüş. Bazılarında inekler otlamakta. Büyükşehir Belediye Başkanı
“İstanbul’a yüz yıl yetecek suyun olduğundan” söz etmekte.
Ne bakanlıklarda ne de belediye yetkililerinde
sorunun nedenlerini ve çözüm yollarını belirleyecek bir çaba var. Bir sorunu
yok sayarak çözebileceğini sanan, tehlike anında kafayı kuma sokan devekuşuna
bin takla attıracak yeteneksizlerin elinde çoraklaşmakta Türkiye.
Yozgat’ta kar, Hatay’da yağmur duasına çıkmakta
yurttaşlarımız. İmam efendi önde, cemaat arkada, eller gökyüzüne açılmış
yakarmaktalar Allah’a. Peki, Allah’ın yarattığı yemyeşil dağları çoraklaştıran
kim? Gölleri, akarsuları kurutan kim? Güzelim doğayı betona tutsak edenler
kimler? Derelerin yataklarını değiştirerek doğal dengeleri alt üst edenler nerede
yaşamaktalar? Kentleri bir kenara koyalım; köyleri, yaylaları, tarım alanlarını
betonlaştıran zihniyet hala başımızda. Zaten kentler yaşanabilir olmaktan
çoktan çıktı.
Benim burada imamlara bir önerim var. Kar, yağmur
dualarıyla endam edeceklerine; arkalarındaki cemaati alıp ağaç dikme seferberlikleri
yapsınlar besmeleyle. Belki Allah’ın yarattığı, ancak açgözlü insanların
yağmaladıkları doğayı eski durumuna döndürmek için bir katkıları olur.
Doğa bizleri uyarmakta. “Beni koru!” demekte. Eğer
bu uyarıyı anlamazsak büyük kırımlar kapımızda. Öncelikle doğayı açgözlü
yağmacılardan korumak gerek. Bu, insanlık görevidir. O zaman ne duruyoruz?
Görev başına…
Adil
Hacıömeroğlu
14
Ocak 2014
Yaşanan kuraklıkta doğal kaynakların yağmalanması ( HES 'ler gibi ) , madencilik adı altında , su kaynaklarının kurutulması ; ekolojik dengeyi bozan çevreyi kirletmeler hem çiftçilerimizin emeğine , hemde ülke mize büyük darbe indirmektedir. Bu yazısında Sayın A. Haciömeroğlu'nun uyarılarını bulmaktayız. Teşekkürler ! ÖZGEN KARA
YanıtlaSil