Fındık hasadı, Karadenizliler için önemli bir andır.
Bir yıllık umudun hasadıdır aslında bu. Yıl boyunca borçlanan köylü
soluklanacaktır. Evine bolluk ve bereket gelecek, yüzler gülecektir. Eğer ürün
bolsa umutlar artacak, yeni hayaller kurulacaktır. Hele bir de borçların tamamı
ödenirse hane halkının keyfine diyecek yok.
Fındık bahçelerinde ürün zevkle toplanır. Fındıkların
kocaman gövdeleri, genellikle yetişkin erkekler eğer. Çocuklar eğilen dalların
başına üşüşür. El sepetleri fındıkla dolar.
Uçurum kıyısında yer alan ya da eğilmesi güç
dallardaki ürün, kukar denilen çengelli sırıklarla eğilerek toplanır. Kukarlar,
genellikle fındık ağacından yapılır.
Büyükler dolaylığı, iki ucundan bellerine bağlarlar.
Önden sarkan iki ucu ilk bağladıkları uçların üstüne arkadan bağladıklarında
kolay kullanılışlı, küçük bir çuval yaparlar. Dolaylıktan oluşan küçük çuvallar
ve el sepetleri fındıkla dolduğunda sırtta taşınabilir büyük sepetlere
boşaltılır. Sırt sepetleri doldukça evlere taşınır. Fındık harmanları evin
önünde, eğer havada yağış belirtisi varsa evin içinde oluşur.
Fındık toplarken dalların kırılmaması bir ustalık
işidir. Her kırılan dal, gelecek yılın ürününü azaltacağından dikkat etmek
gerek. Bir yandan fındık ocaklarında seyreltme işi de yapılır. Yaşlanmış dallar
kesilerek ayıklanır. Yeni, genç fidanların büyümesi için olanak sağlanır. Bazı
ocaklarda gereğinden çok yeni fidanlar oluşur. Onlar da ustalıkla seyreltilir.
Her fındık ocağı, en çok ürünü verecek duruma getirilir.
Fındığın toplaması bitince çalimat başlar. Çalimat, genellikle
çocuklarca yapılır. Buna mahallenin tüm çocukları katılırdı. Mahalledeki
çocukları fındıklığına çalimat için sokmayan bazı uyumsuz kişiler, komşuları
tarafından “hain kişi” olarak yaftalanırdı. Neredeyse herkes çocukları
sevindirmenin büyük bir sevap olacağı düşüncesindeydi. Bu nedenle de fındığı
toplanan bahçelere, komşu çocuklarını çalimat için çağırmak gelenektendi.
Anadolu’nun birçok yerinde buna, “başaklama” denir.
Başaklama, çocuklar için sevinçli bir bayrama dönüşür. Yere düşüp otların
arasında görünmez olan ya da dallarda yaprakların arkasına saklandığından
görülemeyen fındıklar sevinçle toplanır. Çocuklar bir maymun çevikliğiyle
dalarla tırmanır, daldan dala atlayarak fındıkları ceplerine ya da ellerindeki
torbalara doldururlardı. Dalda görülen fındıklar; tekli, ikili, üçlü… gibi
adlarla tanımlanır, her görüldüklerinde bir sevinç çığlığı yükselirdi.
Büyükçe çocuklar çaliamatı ustalıkla yaparlardı.
Küçük ve çelimsiz çocuklarsa ne yazık ki başarısız olurlardı. Tabi, başarısız
olunca da ağlamalar işitilirdi. Büyükler, çocukların ağlamaması için
sepetlerine, gizlice toplanan harmandan birkaç avuç fındık koyarlardı. Bu
davranış ağlayan çocukları güldürmek için yeterliydi.
Başaklama toplanan fındıklar, hemen köyün bakkalına
götürülüp satılırdı. Kazanılan parayla genellikle şekerlemeler ve oyuncak
alınırdı. Oyuncak dediğimiz de plastik bir arabadan ibaretti. Çünkü oyuncak
sektörü bugünkü gibi gelişmemişti. Köy bakkallarının oyuncak ufku da birkaç
kalemle sınırlıydı.
Başaklama yapan bazı çocukların ürünlerini, babaları
satın alırdı. Bu çocuklar, diğerlerine göre daha çok para kazanırlardı. Çünkü
babalar, çocuklarının çalışmasını özendirmek için onlara, ürünlerinin ederinden
daha çok para verirlerdi.
Bazı büyükler nadir de olsa çalimat yaparlardı.
Fındık bahçesi olmayan, yoksul aileler topluca fındıklıklara dalarlardı. Eli
ayağı tutan tüm aile üyeleri çalimata katılırdı neredeyse. Çünkü toplayacakları
her fındık tanesi, ailenin geçimine bir katkıydı. Fındık bahçelerinin sahipleri
öncelikle bu ailelere hasadın bittiğini haber verirlerdi ki, onlar nasiplerini
alsınlar, evlerinin gereksinmelerini karşılasınlar.
Şimdi hayallere dalıp yıllar öncesine baktığımda
çalimat yapan çocukları gülümseyerek izleyen bahçe sahiplerinin mutluluğu
gözümün önünde capcanlı. Fındık dallarının dibinde “İkili gördüm!” diye çığlık
atan çocukların tiz sesleri neredeyse kulak zarımı patlatacak. Çocuklar
ağlamasın diye sepetlerine fındık dolduran o kutsal elleri sıkmak, öpmek
isterdim sonsuza dek…
Adil
Hacıömeroğlu
18
Ocak 2014
Adil hocam yine "hey gidi günler hey" detirtten güzel yazılarınızdan birini yazdınız. Teşekkürler. Öncelikle "ana kuzusu" tabiri ile sıfatlandırılan çocuklar çalimata çıkmaz, köy gençleri ile ortak oyun oynamazdı, sadece çok yakın (dar) akraba çevresi ile haşir neşir olurdu. Çünkü fındık çalimatına çıktığımızda; kendimizden geçip köy sınırlarını aşardık eve akşama dönerdik. Bu o kadar basit bir iş değildi.Tehlikeli kısımları vardıi Bazan komşu köy gençleri ile kavgayı da göze alırdık. İyi hatırlıyorum fındık çalimatını bazan aşağı konoda, bazan yığa yada korkotta bitirirdik. Çay çalimatını kendi yada yakın akrabanın bahçesinde yapardık.Çay çalimatı bir sonraki ayın çay verimini azaltma ihtimali olduğundan herkes çay bahçesine sokmazdı. Önden büyükler elle tek tek çay toplarken bizde arkalarında bazan toplanmış kafullardan (aboskal gerisinden) bazanda ön yada yandan (aboskaldan) toplardık. Çay çalimatıyla kadife pantolon aldığımı (halamın bahçesinden 10 kgr cıvarı) hiç unutmam. Fındık çalimat parasıyala, alınan lokum-bisküvinin lezzeti farklı, alınan plastik topla oyanan futbolun tadı hiç unutulurmu. Ertan KAMBUROĞLU
YanıtlaSilNe güzel gelenekleri var Anadolu insanlarının ! Yazık ki günümüzde bu toplumsal değerler , çarpık ekonomik ilişkilerin kurbanı olup yitmekte. Sayın A. Haciömeroğlu ; bu kez FINDIK TOPLAMA işine özgü ÇALİMAT ( başaklama ) geleneğini anlatmış. Fındıkların , ağaçları kırıp bozmadan özenle toplanması ; bu amaçla pratik kolaylıklar geliştirilmesi ; mahalle çocuklarının arta kalan fındıkları toplaması ( çalimat= başaklama ) . İşte bunların ayrıntılı anlatımı ile karşımızda bu yazı.. Tşkkr . ÖZGEN KARA
YanıtlaSilÇalışmak, üretmek ilahi bir sünnetullah. Allah her an yaratma,üretme halinde olup,tevhid akidesi adeta nakış nakış kainata işlenmektedir.Hiçbir insan,hiçbir domates,meyve vs.birbirine benzemez. Gezegenler,kainat 24 saat çalışırken,insanoğluna tembellik yakışmaz.
YanıtlaSilAdil hocamın her yazısını okuduğum zaman mutlaka yepyeni bilgiler öğreniyorum mutlaka yepyeni kelimeler öğreniyorum.Çalimat vallahi de billahi de ilk kez duydum. aman yarabbim ne kadar güzel bir anlamı varmış. fındık bahçelerinde fındık toplandıktan sonra dileyen herkesin gözden kaçmış fındıkları toplamasıymış meğer. Düşünsenize geçmişte Adil hocanın çocukluğunda çalimat yapmak için çocuklar bir araya gelip onu bir eğlence haline dönüştürmeleri ne kadar güzel anılar biriktirmiştir kimbilir. Benim kentte yaşamış kentte büyümüş bir çocukluğum oldu . maalesef köy yaşamını bilmiyorum. ama Adil hocamın çocukluğuna yönelik yazmış olduğu anılardan o kadar büyük bir keyif alıyorum ki o kadar keyifli okuyorum ki anlatamam. gözümde Adil Hacıömeroğlu'nun çocukluğunu ve çocukken yaşamış olduklarını bir anda canlandırıyorum. ve o çocukların arasına ben de katılıyorum hayal dünyamda. sağ ol var ol Adil hocam. eve yorgun gelip de şu yazıları okuduğum zaman inan ki bütün yorgunluğum gidiyor hayal dünyasına giriyorum. kimi zaman Adil hocamla bir Karadeniz köyünde kimi zaman bir Ege köyünde kimi zaman ise Trakya'da Bir sahil kasabasında oluyorum. bir yazarın okurlarına bu duyguyu hissettirebilmesi mükemmel bir şey olsa gerek
YanıtlaSil