Eskiden bahçedeki meyve ve sebzeler
olgunlaştıklarında komşuların hakkı ayrılırdı. Komşunun “Göz hakkıdır.”
denirdi. Göz hakkını vermemek büyük bir günah işlemek olarak kabul edilirdi.
Bahçenin gelecek yıllarda daha çok ürün vermesi için
göz hakkı verilmeliydi. Yoksa ağaç küser, toprak susardı.
Yemek yerken bir komşu, yabancı ya da köyden rızık
toplayan isteyici geldiyse ve sofrayı gördüyse sofrada kaşığı hazırdır. Tanrı
misafiri, sofraya oturmadan huzur yoktu ev sahiplerine. Çünkü göz hakkı söz
konusuydu.
Her hangi bir şeyi komşuyla ya da yabancı ile
paylaşmak bereketi artırırdı. Bu nedenledir ki yoksul evlerin sofraları büyük
bir varsıllığa sahipti.
“Göz hakkı” Tanrısal bir buyruktu sanki. Bu buyruğa
uymamak, iç huzuru bozar, sofradaki bereketi yok ederdi.
Eve yiyecek, içecek alındığında açıkta götürülmezdi.
Biri görür de canı çeker, diye. Adam yoksulsa alamaz, bu nedenle de günaha
gireriz, diyedir bu önlem.
Şimdilerde öyle mi? İnsanlar ortalık yerlerde
yiyorlar yemeklerini. Hatta sosyal medyadan fotoğraflarını çekip paylaşıyorlar
herkes görsün diye ne yiyip, içtiklerini. Görenlerin göz hakkı vardır, canı
çeker diye düşünülmemekte.
Dinlenceden dönenlerin çoğu ne yiyip içtiklerini
ballandırarak anlatmaktalar ortalık yerde. Yeme, içmenin dışında başka
şeylerden söz eden yok, neredeyse…
Atalarımız: “ Yediğin, içtiğin senin olsun; gezip
gördüklerini anlat!” sözünü boşuna dememişler. Bir görgü kuralının özetidir bu
söz. İnsanları mideleriyle değil, kafalarıyla davranmaya yöneltmek isteyen güzel
bir öğüt.
Tüketici toplum olmanın bir özelliği de görgü
kurallarını hiçe saymak olsa gerek. “Karşımdakinin göz hakkı var.” demeden,
“Onun da canı çeker.” diye düşünmeden bir tüketim döngüsünün içine çekmek
toplumu. Onun da canı çeksin ki, borç
harç tüketsin istenmekte.
Göz hakkı, toplumsal paylaşmanın temeli. Bir lokmayı
paylaşmanın verdiği ruhsal mutluluğun dayanışmasıdır göz hakkı. Toplumu hesaplı
tüketime yöneltmenin güzel bir adımı. Doğanın sunduğu nimetlerin ortaklaşa
tüketilmesi gerektiğini anlatan güzel bir gelenek. İnsana, insanlık katan bir
toplumsal kural göz hakkı.
Vahşi kapitalizm, insanlık değerlerimizi dört bir
koldan yok etmeye soyunmuş. Bizi biz yapan neyimiz varsa alıp götürmekte. Bizi
bereketsiz, kahkahasız, dostsuz, arkadaşsız, insansız sofralara mahkûm etmekte.
İnsanlık değerlerimizi yitirdiğimizde, bizden geriye ne kalır?
Adil
Hacıömeroğlu
12
Ocak 2014
Toplumsal geleneklerden biri olan GÖZ HAKKI ; insanlar arasında paylaşımı ve bunun getirdiği dostluğu sürdüren bir öneme sahipti. Anamalcı soygun düzeninde , paylaşımın yerini insanları sömürmek almış , bu güzel gelenek de yok edilmiştir. Sayın A. Haciömeroğlu , bu gerçeğe ışık tutmuş yazısında. teşekkürler!.. ÖZGEN KARA
YanıtlaSilBütün yazılarınızı keyifle okuyor, bilgi dağarcığıma bir şeyler ekliyorum. Emeklerine sağlık Adil hocam.İsmail Yaşar
YanıtlaSilBaşka bir açıdan yaklaşmak isterim. Komşunun bahçesinden izinsiz meyve alan başka bir komşumuz,"Göz hakkı" diyerek adamın ağacını yağmaladı. "Göz hakkı" kavramının arkasına sığınarak, insanların özene bezene emek verdikleri bitkilerden izinsiz yararlanmamalıyız. Ailemizden terbiye olarak bunu gördük.Sonuçta ağacın sahibi helal etmeyebilir.Göz hakkı diye tüm ağaçları silkeleyip reçel yapma hakkını kendimizde asla görmemeliyiz. Çok imrendiysek kişiyi arar,müsade isteriz;diye düşünüyorum. Yoksa tabii ki paylaşmak güzeldir.Ağacı,malı,mülkü karşıya götürmeyeceğiz.
YanıtlaSilKardeşimin evinin arkasındaki bahçede 4-5 kayısı, erik, kiraz, vişne, ceviz ağacı var.
SilMahalleli bile olmayan bir grup genç-çocuk bahçeye dalmış. Niye başkasının bahçesine girip hırsızlık yapıyorsunuz deyince “ne var LAN göz hakkı alıyoruz” demişler. Hırsızlık göz hakkı değildir. Zaten yetişen ürünler komşulara dağıtılır.
İç Anadolu’da harman kalkınca “kurdun, kurşun hakkı” diye ürünün toprağa dökülen kısmı süpürülmez.
Göz hakkı ne güzel bir isim koymuşlar geçmişten günümüze bizler büyüklerimizden anneanne lerimiz, annelerimizden ne gördüysek onu yaşatmaya çalışıyoruz herkes aileden gördüğünü yapıyor , küçük yerlerde paylaşım , imece kışlıklar beraber yapılıp paylaşılırdı hala ben memleketime gittiğimizde ne yaparsam , ne alırsam ekmek kokar , yemek koyar evler yakın bacalardan , mutfaklardan kokular gelir paylaşırız . Komşulukta da öyle bahçelerde yetişen meyvalar dağıtılırsa daha çok ürün verir. örf ve adetlerimizi sürdürülebilir kılıp yaşatmak gelecek kuşaklara aktarmak gerek , yeni nesil dışarda yemeğe alışıyor sağlıksız beslenme ve göz hakkını öğrenemiyor aile de öğrenilir bizlere görev düşüyor öğretmeliyiz . Teşekkürler Adil hocam yüreğinize sağlık , saygılar , sağlıklı günler diliyorum.Fulya Kırımoğlu🙏🏻🍀🌽🌿🍃🌾
YanıtlaSil