Gece
geç saatte uyumama karşın erken uyandım. Hava aydınlanmadan önce uyandığımda
havuzu doldurmak için sıcak suyu, kısık bir biçimde açmıştım. Fazla sıcak
olmasın, uyanınca gireyim diye. Yataktan kalktığımda baktım, tam istediğim gibi
su. Girdim suyun içine, bir saate yakın kaldım. Çıkıp soğuk bir duş alınca
kendimi çok sağlıklı duyumsadım. Doğaldır ki bu, tinsel koşullanmışlıkla ilgili
olabilir.
“Kozaklı”
adının nereden geldiğini önüme gelen herkese sordum neredeyse. Söylenenler hep birbiriyle
çelişkili. Bu ilçeye geldiğim ilk gün belediyenin sayfasına baktım. Orada anlatılanlar
çok da usçu gelmedi bana. Çünkü anlatılanların hiçbirinin “kozak” sözcüğüyle
ilişkisini kuramadım bir türlü bu adın. Halkımız dili, kendini aydın
sananlardan daha iyi kullanır. Sözü eğip bükmez dosdoğru söyler. Söylediği sözün
adlandırdığı nesneyle işlevsel bir ilgisi kesinlikle vardır. Sözcüğü yanlış
anlamda kullanmaz. Eğer buraya “Kozaklı” denmişse bunun kesinlikle “kozak”
sözcüğüyle ya da işi biraz daha derinleştirirsek “koz” köküyle bir ilişkisi
olmalı.
Önce
birinci olasılıktan başlayalım düşünmeye. Eskiden Kozaklı’nın köylerindeki
evler, nerdeyse tüm İç Anadolu’da olduğu gibi toprak damlıydı. Toprak damlı
evlerin çatısına önce kütükler, biçilmeden yan yana, bitişik konur. Kütüklerin
üstüne hasırlar serilir. Onun üstüne de killi toprak sıkıştırılarak serilir.
Serildikten sonra da loğ taşıyla her yanı güzelce sıkıştırılır. Böylece evin
toprak damlı çatısı çatılır. Demek ki bu iş için çevrede orman alanlarının olması
gerek.
Evliya
Çelebi, Seyahatname’sinde bir sincap, hiç toprağa basmadan İzmir’den Erzurum’a
dek ağaçtan ağaca geçerek gidebileceğini yazar. Demek ki Evliya Çelebinin
Anadolu’yu adım adım gezdiği 17.yüzyılda yurdumuz ağaçlarla kaplı bir yermiş. O
zaman bu ağaçlara ne oldu? Bir bölümü toprak damlı evlerin çatısında kullanıldı.
Diğer bölümü ise odun olarak yakıldı.
Yeniden
ilçemizin adına dönersek “Kozaklı”, “kozak” sözcüğünden türetilmiş. Demek ki
burada üstünde “kozak (kozalak)” bulunan ağaçlar olmalı. Yoksa olmayan bir
şeyin adını niye versin halkımız? Toprak damlı evleri görme olanağım olmadı,
ancak sorduğum bazı kişiler bu konuda beni doğruladı. Buraya adını veren, bu
topraklarda çokça bulunan çam fıstığının kozalakları olmalı. Ne yazık ki şu
anda Kozaklı’nın dağlarında da ovalarında da çam ağaçları bulunmuyor. Yöneticilerimizin
Kozaklı’nın boz tepelerini yeniden kozalaklarla süsleme zamanı gelmedi mi daha?
Şimdi
ikinci seçeneğe değinelim. “Kozaklı” sözcüğünün kökü, “koz”… Türkçenin tüm
ağızlarında “kuz” “güneşi az gören, serin, ıslak, yer; kuzey” anlamında
kullanılır. Zamanla ses değişimine uğrayan sözcük “koz” olarak söylenerek “ceviz”
anlamında kullanılmış. Ceviz de az güneş gören yerlerde yetişen değerli bir
meyve. Ayrıca ceviz ağacının gölgesi koyu olur. Kozaklı’nın adının “koz”dan
gelme olasılığı bana göre az. Yine de konuyla ilgili araştırma yapacaklar, bu
seçeneği değerlendirmeli.
Kozaklı’nın
kozasını yırtması gerek. Doğanın bu güzel ilçeye, altın tepsiyle sunduğu yeraltı
sıcak suyu daha iyi, daha farklı alanlarda değerlendirilmeli. Önemli bir tarım alanı
burası… Tarımda ürün çeşitliliğine gereksinim var. Bu konuda hem Ankara’nın hem
yerel yönetimin hem de Nevşehir Hacı Bektaş Veli ve Kapadokya üniversiteleri
işbirliği yapmalı. İlçeye ve köylerine üniversitelerin eli değmeli.
Kozaklı,
Türkiye’de çoğu kişinin adını işitmediği, yerini bilmediği bir yer. Bu nedenle
tanıtıma gereksinimi var. Bu konuda ilçedeki resmi-sivil ayrımı yapılmadan tüm
kuruluşlar elbirliği yapmalı. Çoğu zaman nasıl bir değerin üstünde oturduğumuzun,
ne denli olanakları görmezden geldiğimizin farkında değiliz. Bir yeri önce
oranın yöneticileri, orada yaşayanlar keşfetmeli. Sonrasında suya atılan taşın
oluşturduğu halkalar örneğinde olduğu gibi dışa doğru açılıp büyümeli tanıtım
ve keşif.
Kozaklı’nın
bir gün hak ettiği değeri bulacağından eminim. Yeter ki ilk adımlar atılsın.
Adil
Hacıömeroğlu
23
Temmuz 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder