Yıllardır
yaz dinlencelerinde Mürefte’ye gitmekteyiz. Kendine özgü doğası, tarımsal
üretimi, özellikle şarapçılık alanındaki üstünlüğü, üzüm ve zeytinlerinin lezzeti,
sıcak günlerde kuzeyden esen serin yeli, insanlarının sakinliği/uyumu, tarihsel
izlerinin varlığı hoşuma gider. Yalnızca Mürefte’nin merkezi değil, çevre köyler
de ilgimi çeker. Fırsat buldukça bu köylere de giderim. Bazı köylerde edindiğim
dostlarım var.
Yıllardır
yanından geçmeme karşın bir türlü içeri girip gezmeyi akıl edemediğim Aker Bağevi’ne
gittik bu yaz. Her yaz “Sonra gidip gezerim.” diyerek bu yıla dek ertelediğim
bir gezi. İlk gidişimiz eşimle oldu. İçeri ilk girdiğimizde ilgimi çeken şey,
duvarlardaki tarihsel belgeler ve eşyalar… Burası aynı zamanda bir müze… Bağevi’ni
gezdik, ne yazık ki sahipleriyle tanışamadık o gün. Çünkü eve dönmemiz
gerekiyordu. Bu nedenle bu gezintiyi uzatmadık.
İlk
gezimizden bir hafta sonra yeniden gittik Aker Bağevi’ne. Yanımda eşim ve onun
dayısının oğlu da vardı. Bu kez daha ayrıntılı baktık gördüğümüz her şeye. Burayı
işleten ailenin genç üyesi İbrahim Aker ile tanıştık. Bağevi’ne ilgimi görünce
oturup söyleşmemizi istedi. Ben de bu çağrıya uydum. Oturduk dışardaki bir masaya.
Yan masadaki Erkin Kırca, söyleşimiz ilgisini çekince masamıza geldi. İbrahim Bey’in
amcasının oğlu Soner Aker de baştan beri ayrılmadı bizden, zaman zaman
söyleşimize katıldı. Sonradan İbrahim Bey’in kardeşi Mustafa da geldi minik
bebeğiyle. Eşim, söyleşimizin uzayacağını düşünerek izin isteyim gitti eve
dayısının oğlu Cengiz’le. Çünkü marketten aldığımız yiyeceklerin bozulmaması
için buzdolabına konması gerekiyordu.
“Bağevi”
dense de burası bir şarapevi. Ancak “bağevi” adlandırmasını çok beğendim. Aker
ailesi, Selanik mübadili… Şarap üretmeyi, Mürefte’de öğrendiler. Onların bu işinin
Cumhuriyet’imizle yaşıt olduğunu söyleyebiliriz. İnsanın tarih kokan bir yerde
olması çok güzel… Burada şarap satışı yapılmakta. Aynı zamanda aşevi. Dede İbrahim Aker’den oğula,
oğuldan toruna geçen bir işletme.
Söyleşimiz,
tarihsel bir düzleme geldiğinde İbrahim Bey, babası Mesut Aker’i çağırdı. Mesut
Bey, tarihi hem belleğinde hem de özenle sakladığı belgelerle biriktiren biri.
Biraz söyleştikten sonra dosyalar dolusu belgeyle geldi masaya. Neler mi var
belgelerde? Osmanlının son döneminde, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Mürefte
ve Şarköy’de ne kadar üretim yapıldığı, ne kadar şarap, kiremit, tuğla, zeytin,
üzüm… satıldığı, nüfus bilgileri, Atatürk, İnönü, Fevzi Çakmak ve Kazım Dirik’in
çektiği bayram kutlama telgraflarının asılları… Belgeler, tarihe ışık tutmakta.
Kim bilir Mürefte’de, Şarköy’de Mesut Aker gibi belge biriktiren kaç kişi
vardır? Tekirdağ Büyükşehir ve Şarköy belediyelerinin bu tarihsel belgelere dayanarak
kitaplar hazırlatmasının zamanı geldi de geçiyor bile. Ayrıca İl Kültür
Müdürlüğünün yerel tarihin yazılması çalışmasına öncülük etmesi gerekmez mi?
Osmanlı
ve Cumhuriyet dönemlerinde şarap önemli bir dışsatım ürünü. Şaraplar, fıçılarla
İstanbul Tophane’deki Şarap İskelesi’ne gönderiliyordu eskiden. Burada
yurtdışına gidecek fıçılar gemilere yüklenip gidiyordu. Yurtiçinde
tüketileceklerin de dağıtımı yapılıyordu. Peki, şarap dolu fıçılar, Mürefte’den
Tophane Şarap İskelesi’ne nasıl gönderiliyordu?
Öncelikle
söyleyeyim ki Mürefte’de 1957’ye dek iskele yoktu. Bunun yanı sıra bu üretim üssü
beldeyi, ülkemizin kentlerine bağlayan doğru düzgün karayolu da bulunmuyordu.
Zaten motorlu taşıtlar da henüz yaygınlaşmamıştı. Ancak üretilen şarabın
satılması gerekiyordu. İşte, burada Müreftelinin yaratıcı zekâsı devreye giriyordu.
“Yatık” adı verilen 700 litrelik fıçıların beş ya da altı tanesi halatlarla birbirine
bağlanıp kayıkla açıkta duran mavnalara çekiliyordu. Çekme işi tamamlanınca fıçılar,
teker teker çözülüp yükleniyordu mavnalara. Bunun yapılabilmesi için hava
koşullarının ve denizin uygun olması gerekmekte. Mürefteli şarap üreticilerinin
bin bir emek, tehlike ve eziyetle yaptığı bu taşıma işi övgüye değer. Bu taşıma
işini canlandıran bir anıtın Mürefte’de olması en büyük dileğimiz. Bu arada
Aker Bağevi’nin çalışanlarından Iraklı ressam Muhammet Bey, halatlarla bağlanarak
yapılan fıçı taşıma işinin resmini yapacağına söz verdi bize.
Şarap
fıçıları, toprak yollardan at ya da öküzlerin çektiği arabalarla taşınırdı. Fıçıları
taşımaya uygun kağnı ve at arabaları yapılmıştı. Çünkü fıçıların taşınırken
arabadan düşmemesi gerekirdi. Bu arabaların bir örneği yapılıp sergilenmeli
Mürefte’de.
1950’li
yılların ortalarında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Mürefte’ye gelir. Onu getiren
tekne, kıyıya zorlukla yanaşır. Tekneden karaya çıkmasına o dönemde beldemizin
muhtarı olan Mesut Bey’in annesinin babası (dedesi) Cemal Yazıcı yardımcı olur
yanındakilerle. Bayar’ın elini tutarak kıyıya çıkmasına yardımcı olan Muhtar Cemal
Bey, “Hoş geldiniz!” diyerek koluna girer konuğunun. Zaten Celal Bayar, ulaşım
zorluğunu yaşayarak görmüştür. Muhtar Yazıcı, Cumhurbaşkanı’ndan Mürefte’ye bir
iskele yapılasını ister. Söz verilir, söz alınır. Verilen söz tutulur ve 1957’de
Mürefte’nin 210 metrelik iskelesi hizmete açılır. Bugün insanların balık
tuttuğu, gezinti yeri olarak kullandığı, zaman zaman teknelerin yanaştığı
iskele o günden beri varlığını sürdürmekte. İskele yapıldıktan sonra artık şarap
fıçıları kayıklara halatlara bağlanıp çekilmez, iskeleden yüklenir mavnalara.
Mürefte;
büyük şarap fabrikalarının, markalarının doğum yeri. Birçok şarap markası,
burada boy atıp ününü dünyaya duyurdu. Mürefte’deki şarap deneyimi onların
bilgisine, üretimine büyük katkı yaptı. Bu toprakların üzümlerinden yapılan şaraplar,
dünya mutfaklarının sofralarının tadı oldu.
Asmalara
çok zarar veren ve üzüm üretimini yok eden asma biti (filoksera) Kuzey Amerika
kökenli bu zararlı. 1861’de Avrupa’ya ulaştı. 1892’de Marsilya’daki bağlarda filoksera
(asma biti) görülür. Kısa sürede tüm Avrupa’ya yayılır. Bu yüzden Fransa ve
Avrupa’nı bazı ülkelerinde yeterince üzüm üretilemez. Avrupa sofraları şarapsız
kalır. Osmanlı padişahı ve İslam Halifesi II. Abdülhamit dönemidir. Mürefte’den
Avrupa’ya 22,5 milyon litre şarap satılır. Çok geçmeden 1912’de filoksera
yeniden Fransa’nın bağcılığını vurur. Bu yıl içinde Marsilya’ya Mürefte’den 120
milyon litre şarap gider. Fransızların sofraları böylece şarapsız kalmaz. Bu
dışsatım da II. Abdülhamit döneminde yapılır.
Osmanlı
Halifesi II. Abdülhamit, dinsel kimliğine karşın ülkemizde şarap üretimini
desteklemekteydi. Çünkü o dönemin en önemli dışsatım ürünüydü bu içki. Ne yazık
ki AKP hükümeti birtakım dinsel saplantı ve kaygılarla şarap ile diğer alkollü
içkilere aşırı vergiler koymakta. Bunların tanıtımı yasal engellere takılmakta.
Mürefte ve ülkemizin şarap üreten birçok yerinde “Şarap tadım günleri,
festivaller, fuarlar, yarışmalar, ulusal ve uluslararası bağbozumu şenlikleri…”
ne yazık ki yapılmıyor yasal engeller yüzünden. Bu nedenle hem yurttaşlarımıza
hem de ülkemize gelen gezginlere şaraplarımız tanıtılmıyor. Bu da üretimimize
darbe indirmekte. Oysa Türk şarapçılığı yıllar içinde aşamalar kaydetmiş, kalite
konusunda dünyada üst düzeye çıkmıştır. Bu durum karşısında hükümet, üreticiye
köstek değil; destek olmalı.
Yüzlerce
yıldır topraklarımızda üretilen şarabın dünyanın her yerinde beğenilip içilmesi,
ülkemizin de üzüm ve şarap üreticisinin de yararınadır. Sık sık ekonomik
bunalımlar yaşayan ülkemizde hangi nedenlerle olursa olsun üretime destek
verilmemesi yurdumuzun zararınadır. Ekonomik bunalımları aşacak biricik güç,
üretim olduğu gerçeği yadsınamaz.
Adil
Hacıömeroğlu
26
Temmuz 2024
BENCE BUNDAN SONRA HALKININ GIDA MADDELERİNİ KENDİSİ ÜRETEN ÜLKELER MUTLU OLARAK YAŞAYACAKTIR. BUNUN İÇİN TARIM HAYVANCILIĞA ÖNEM VERİLEREK DESTEK SAĞLANMALIDIR. STRATEJİK ÜRÜNLERİMİZ KORUNMALI VE SAHİP ÇIKILMALIDIR.
YanıtlaSilDUYGUSAL ŞAİR DENİZLİ
Tarihimize belgelerle birlikte şahitlik etmek ve yerinde deneyimlemek oldukça keyifli olmuştur diye düşünüyorum.
YanıtlaSilBu tür belgelerin önemini bilen ve değer veren insanları ayrıca kutluyorum.
Tarihi, kültürü, coğrafi konumu, bereketli toprakları ile muhteşem bir vatana sahibiz. Ne yazık ki bu değerleri bilmeyen kişileri barındıyor içinde. Doğal olarak da hepimizi etkiliyor..
Kaleminiz var olsun Adil bey 👏👏