MUSTAFA KEMAL GİBİ DÜŞÜNMEK


        “Burada hatırıma gelen hazin bir noktayı da ilgilenirseniz, işaret edeyim: ben Halep’te mevki ve vazifeme son veren bu teşebbüsü aldığım ve en son teklif olunan 2. Ordu Kumandanlığını da reddettiğim sırada, Halep’ten İstanbul’a gitmek için şimendifer ücreti verecek kadar param olmadığını bilmiyormuşum. Vakıa, Yıldırım Ordusu Kumandanlığını üslenip İstanbul’dan Halep’e hareket ettiğim günün gecesiydi. Falkenhayn karargahında erkânıharp subaylarından Tevfik Bey’in (şimdi Cumhurbaşkanlığı Başkatibi) refakatinde bir genç Alman subayı Akaretler’deki 76 numaralı ikametgâhıma geldi. Ufak ve zarif sandıklar içinde Falkenhayn tarafından bazı şeyler getirdiğini söyledi. O “şey”lerin kendilerini kabul ettiğim odaya nakledilmesini emrettim. Salon kapısının yanına ufacık sandıklar istif edildi.

        -Bunlar nedir? dedim.

        Alman subayı dedi ki:

        -İstanbul’dan ayrılıyorsunuz, size Mareşal Falkenhayn tarafından bir miktar altın gönderilmiştir.

        Kimseye hiçbir ihtiyacımdan bahsetmemiştim; fakat zannettim ki, Mareşal bu parayı ordunun ihtiyacına sarf edilmek üzere göndermiştir. Onun için:

        -Bu sandıklar bana yanlış geldi, ordunun Levazım Reis’ine gönderilmek lazımdı. Benim için fazla külfettir, dedim.

        Subayımız, sözlerimi Alman subayına nakletti. Subay derhal:

        -Efendim o da başka! dedi.

        -Paranın miktarını bu subaydan iyi tahkik et, huzurunda alındığına dair bir senet yaz, ver, imza edeyim, dedim.

        Emrim yapıldı, fakat subay imzalı senedi kabul etmek istemedi, tekrar Tevfik Bey’e:

        -Bu subay bilmiyor, dedim, senedi alsın ve Mareşal’e versin ve siz de bu paraları gelip alması için Levazım Reisi’ne haber gönderiniz.

        Bittabi iş böyle cereyan etti. Bu sandaklar ve içindekiler ordunun levazım başkanlığında ve benim bunlara karşılık verdiğim senet de Falkenhayn’ın gizli dosyasında birkaç ay birbirlerini beklediler. İşte yukarıda söylediğim gibi, Yedinci Ordu Kumandanlığı’ndan kendimi affettikten sonra, kumandanlığa vekil bıraktığım Ali Rıza Paşa’ya bu sandıkları teslim ettim ve kendisinden aldığım senedi o vakit yaverlerim bulunan Cevat Abbas (şimdiki Bolu Mebusu) ve Salih (Bozok Mebusu) Beylere bırakarak, kendilerine şu emri verdim.       

        -Hemen Falkenhayn’ın karargahına gideceksiniz, bizzat kendisini görüp bu senedi vereceksiniz ve benim kendisinde bulunan senedimi alacaksınız.

        Yaverlerim bizzat Falkenhayn’ı görmek hususunda biraz zorluğa uğramakla beraber emrimi yapmışlar. Biraz sonra yanıma gelerek dediler ki:

        -Mareşal Falkenhayn size böyle bir para vermiş olduğunu hatırlamıyor ve bu para için sizin imzanızı taşıyan hiçbir belgenin kendisinde mevcut olduğunu bilmiyor. Dolayısıyla Ali Rıza Paşa imzalı senedi de kabul etmiyor.

        Tekrar yaverlerime dedim ki:

        -Şimdi size çok ciddi emrediyorum. İkiniz tekrar Falkenhayn’ın odasına gireceksiniz ve diyeceksiniz ki, verdiğiniz altınlar olduğu gibi saklanmıştır. Buna karşılık size senet verilmiştir. Senet olmadığını iddia etmek, altınların mevcudiyetini yok edemez. Belgeyi kaybetmiş olabilirsiniz, o halde verdiğiniz altınları size iade edeceğiz, aldığınıza dair siz bize belge veriniz. Ve diyeceksiniz ki, bizi buraya gönderen kumandanın altın karşılığında memleket menfaatleri hakkında müsamaha gösterecek insanlardan olmadığını çoktan öğrenmeliydiniz. Hala bunda tereddüdünüz varsa kumandanımız size ve kamuoyuna daha başka türlü de ispat edebilir. Paralarınız duruyor, fakat bu paralardan daha çok kıymetli olan Mustafa Kemal imzası sizde kalamaz. Ve olumlu netice almadıkça karşıma gelmeyeceksiniz.

        Emir verdiğim arkadaşlar Grup Kumandanı Falkenhayn’ı tanıyan adamlar değildi. Fakat beni çok iyi tanıyorlardı. Onun için bir saat sonra Falkenhayn’ın elinden benim imzam olan kâğıt parçasını alıp dönmüşlerdir. Kolayca tahmin etmek mümkündür ki, Mareşal Falkenhayn beni, belki benden başka birçoklarını böyle sandıklarla altın vererek iğfal etmek yolundadır. (Atatürk’ün Kaleminden Emperyalizm ve Tam Bağımsızlık, Kaynak Yayınları, 1. Basım, Nisan 2018 sf. 37-38-39)

        Halep’ten İstanbul’a dönmek için cebinde tren parası olmayan bir ordu komutanı, Alman altınlarını reddediyor. Elini sürmüyor sandıklar dolusu altına. Bu; yurtseverlik duygusunun, dürüstlüğün, devrimci ülkünün bir gereği. Burada kişisel kurtuluş yok, toplumsal kurtuluş için vazgeçilmez ülküler var.

        Günümüzde siyasetin orasından burasından tutanlar, ülke yönetiminde önemli görevler üslenenler, belediyelere çöreklenenler, partilerin kıyısında köşesinde olanlara bakın! Bal tutup parmağını yalayanları çokça gereceksiniz. Şucuymuş bucuymuş çok mu önemli? Nefsine egemen olamayanlar, kişisel kurtuluşu her şeyin üstünde görenler neyi savunursa savunsunlar topluma yarar sağlayamazlar. Hele Atatürk’le adları yan yana hiç anılamaz. Atatürkçü olmak için Atatürk gibi olmak gerek. O’nun ahlakını, ülküsünü, kararlığını, insanlık değerlerinden ödün vermemesini örnek almalı.

        Atatürkçü olmak için Mustafa Kemal gibi düşünüp davranmalı. El aleme, hele ki emperyalistlere el avuç açmamalı. Unutmamalı ki gâvurun ekmeğini yiyen onun kılıcını sallar.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       8 Kasım 2022

       

2 yorum:

  1. Düşünmek artık yeterli değildir. Öyle yaşamak, topluma bunu göstermek ve eylem hazırlamaktır. Artık düşünme süreci geçmiştir. Türkiye Cumhuriyeti dinci ve etnik bölücüler tarafından yok edilmek istenmektedir

    YanıtlaSil
  2. Sıcak para için memleket satıldığı bir dönemde önemli hatırlatma. Anahtar kelimeler: Burger Kemal, Londra, Helal Amerikan Doları...

    YanıtlaSil