12
Eylül Amerikancı darbesinden sonra 24 Ocak kararları doğrultusunda devletçilik
sitemli bir biçimde kötülendi.
Devletçiliğin ancak komünist ülkelerde olabileceği vurgulandı sürekli.
Bunun hem tüketicilerin hem üreticilerin hem de girişimcilerin özgürlüğünü
kısıtladığı savunuldu durmadan. Toplum, bu propagandalarla serbest piyasanın
uygulanmasına hazır duruma getirildi.
24
Ocak kararları hemen uygulanmadı. Bu kararları alan başbakanlık müsteşarı
Turgut Özal’dı. Başbakan da Süleyman Demirel. Demirel’in azınlık hükümeti
işbaşındaydı. Hükümeti, diğer sağ partiler dışardan desteklemekteydi. 24 Ocak kararları,
küresel güçlerce dayatılmaktaydı ülkemize. Bir azınlık hükümetinin Türk devriminin
ve ulus devletin tasfiyesine gidecek bir süreci uygulanmaya sokması olanaksızdı.
Çünkü etkin muhalefet vardı. Devrimi ve ulus devleti savunacak dinamik güçler ayaktaydı.
ABD karşıtlığı toplum içinde etkindi. Öncelikle toplumsal örgütlenmeyi, siyasal
muhalefeti bastırarak susturacak demir bir yumruk gerekliydi. O da 12 Eylül
darbesiydi. Serbest piyasa ekonomisi 12 Eylül darbecilerinin bir uygulamasıydı.
Darbecilerin kurdurduğu Bülent Ulusu hükümetinin ekonomiden sorumlu başbakan
yardımcısı Özal’dı. Özal, uzun süre ABD’de kalmış ve Türkiye’ye bu kararları
alıp uygulamak amacıyla görevlendirilmişti.
Serbest
piyasa uygulamasının ilk felaketi banka ve bankerlerle yaşandı. Para
sihirbazları açık bir söylemle halkı dolandırmaktaydılar. Parayı toplayan
banker, bir süre sonra ortalıkta görünmüyordu. Usumuzda kalansa boşalmış banker
yapıları önünde parasını kaptırmış yurttaşların üzüntü verici bekleyişleri
kaldı. Yurttaşı dolandıranlar sırra kadem bastılar kısa bir süre. Sonrasında “Borcumuz
borçtur.” deyip gece yaşamında pozlar verdiler magazin basınına. Ancak
borçlarını hiçbir zaman ödemediler ne yurttaşa ne de devlete.
Özal
dönemi, köşe dönücülükle özdeşleşti. Yeter ki köşeyi dön, nasıl dönersen dön.
Şık giyimli dolandırıcılar doldurdu piyasayı. Liberalizmin özgürlüğü, yurttaşın
cebini boşaltan dolandırıcılara yaramıştı. Yalnızca yurttaş mı soyuluyordu?
Hayır… Tosuncuklar, ellerini devletin kasasına ve kurumlarına da soktular. “Teşvik
kredisi” alan alana… Geri ödememek için yasalara bin takla attırılıp alicengiz
oyunlarıyla paralar cebe indirildi. Yeni, görgüsüz varsıllar türedi. Bu
varsılların eşleri, kendilerini “papatyalar” olarak adlandırdı.
Soygunculuk,
dolandırıcılık giderek kanıksandı. Liberal tosuncuklar, renklenen ekranlarda
sükse yapmaktaydılar. Hükümet bu tosuncukları rol model yapmıştı kimilerine.
Serbest
piyasanın en önemli uygulamalarından biri, özelleştirmeydi. KİT’ler “Zarar
ediyor.” gerekçesiyle özelleştirilmeye başlandı. Adı sanı duyulmamış türedi
varsıllar, KİT’lerin alıcısı oldular genellikle. Bazıları, ne denli varsıl
olduklarını kamuoyuna göstermek için doğup büyüdükleri kentlerin futbol
kulüplerine yönetici oldular. Bu, aynı zamanda halkı soyan bu tosuncuklara, futbol
üzerinden yerdeşlerinin desteğini sağlamaktaydı. Topu kabak sanan bu tosuncukların
birden futbol sevdalısı olmaları ilgi çekici.
Serbest
piyasa birçok sektörde giderek tekelleşmeyi getirdi. Küçük esnaf kepenkleri
indirmeye başladı. Altta kalanın canı çıkıyordu. Çünkü halk örgütsüzdü. Ne
yazık ki 12 Eylül’den sonra TBMM’ye giren ve hükümet olan partilerin hepsi
serbest piyasa ekonomisini üç aşağı beş yukarı savunup uyguladı. Böylece
emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ettiler. Bu süreçte özelleştirmeye bulaşmayan
parti yok gibi. AB ve ABD dayattı, TBMM’de yasalar değiştirildi. Her şey
serbest piyasaya ve küreselleşmeye uygun duruma getirildi. Meclis dışından bazı
partiler, demokratik kitle örgütleri ve bazı sendikalar karşı çıksa da etkili
olamadılar.
Serbest
piyasa, günümüze geldiğimizde bir ulusal güvenlik sorunu oldu. Nasıl mı? Çünkü
piyasanın kontrolü hükümetin elinde eğil. Kontrol, dış güçlerde... Dövize
bağlanan iç piyasa, kendi dinamikleriyle davranamıyor. Küresel güçler, döviz
aracılığıyla iç piyasamızla oynamakta. Ayrıca özelleştirmeler ve diğer liberal
uygulamalarla üretimi azalan ve dışalımla üretim açığını karşılayan ülkemiz, döviz
üzerinden alımlar yaptığından hep pahalı almakta yurtdışından aldıklarını. Bu
da ülkemizde enflasyonu yükseltmekte.
İç
piyasada tekelleşen şirketlerin neredeyse hepsi dışa bağımlı. Bu nedenle çoğu
zaman bu şirketlere, işbaşındaki hükümet bile etki edemiyor. Hükümetin halkı
ezdirmemek için aldığı kararlar havada kalmakta. Ellerine geçmiş piyasayı
sömürdükçe sömürmekteler. Halkın yoksullaşması, ülkenin ulusal güvenliğinin
tehlikeye düşmesi onların umurunda bile değil.
Dünyanın
her yerinde serbest piyasa ekonomik modeli, duvara tosladı. Her yerde bu sistem
iflas etti. Serbest piyasanın insancıl olmadığını farklı siyasal görüşten kişiler
söylemeye başladı. İnsanın kanını, iliğini emen bu soygun düzenine daha fazla
dayanmak olanaksız. Yurttaşımız ve ülkemizi korumak için bu sistemden vazgeçmeli.
Ne denli erken olursa o denli iyi olur. 12 Eylül’le hesaplaşmanın yolu da bu.
Öncelikle darbenin ülkemize yerleştirdiği ekonomik sistemden kurtulmalıyız, değil
mi?
Adil
Hacıömeroğlu
15
Şubat 2022
Günlük değil, sistem temelli düşünce gerekiyor bize. Dünkü yazıyla birlikte okunmalı. Arzettigi bütünlük nedeniyle ilerde ufak bir kitap olarak basılabilir bence bu yazılar. Bir sonraki yazınızda neoliberal düzene geçişin nasıl bir futbol rantı oluşturduğunu ve sporun doğasını nasıl bozduğunu yazarsanız sevineceğiz.
YanıtlaSil