KARTEPE’DE, KARLAR İÇİNDE


3 Şubat 2022 sabahı erkenden uyandık. Dışarıda sağanak yağmur var. Hava soğuk. Hemen Kartepe’ye gidiş hazırlıklarımız başladı. Çabucak giyindik. Kahvaltı niyetine bir şeyler atıştırdık. Atacan’ı uyandırdık. Çocuk derin uykuda. Kim bilir hangi düşün içinde. Zor da olsa sıcak yatağından kalktı. Mutsuzluğu yüzünden belli. Onun önceliği uykuda. Giyinmesine yardım ettik.

Saat 07.10’da Bostancı Köprüsünün altında olmalıyız. Tur otobüsünü kaçırmamak gerek. İvedilik içindeyiz. Eşim, akşamdan bir sırt çantasını tıka basa doldurmuştu. İşi, hiç bitmiyor. Bir eşya alıyor, olmuyor. Bırakıyor yerine. Yeni bir şeyler buluyor. Geç kalma gerilimi üstümüzde. Sesimi çıkarmıyorum. Günübirlik bir gezi, bu neyin hazırlığı akşamdan sabaha sarkan?

Çıkmamız gerek. Köprü’ye dek taksiye binmeliyiz. Sabahın körü hem de yağışlı bir hava. Böyle bir zamanda taksi bulmanın zorluğu da var. Sağanak olmasa yürür gideriz çabucak. “Çıkalım mı?” dedim. Yüzüme baktı şaşkınca. Ondan sonra saati sordu eşim. “Altı buçuk…” diye yanıtladım onu. Birden telaşlandı. Atacan’la ben botlarımızı giymiş, kapı önünde beklemedeyiz. Bana ağır bir sırt çantası verdi. Sırtladım onu. Kendisi de bir sırt çantası aldı. İkisi de taş gibi ağır. Zor da olsa çıktık evden. Kapıyı özenle kilitledim. Merdivenleri çabucak inip caddeye çıktık. İki taksi geçti, ikisi de dolu. Üçüncü durdu. Bindik. Sabahın köründe güler yüzlü ve hoşsohbet bir taksiciye rastladık, ne güzel! Böyle birine rastlayınca yolculuğun sürmesini istiyor insan. Gideceğimiz yer yakın. Kaşla göz arasında ulaştık Köprü’ye.

Taksiye biniş ve inişlerde epeyce ıslanmışız. Islanınca insan üşüyor. Köprü’nün altına sığındık. Sürekli hareket etmekteyiz üşümeyelim diye. Zaman geçmek bilmiyor. Otobüsümüz biraz gecikti. Neyse ki geldi. Kendimizi attık içeri. Neredeyse dopdolu taşıtımız. Çoğu kişide uyku mahmurluğu. Kadınların çokluğu ilgimizi çekti ilk bakışta. Biner binmez tur sorumlusu Yasin Alp’e “Günaydın!” dedim. Güler yüzle karşılık verdi bana. Sürücümüzle de selamlaştık. Yalnız o, ciddi adam. Sabah sabah bizimle yüz göz olmak istemiyor sanırım.

Yolda birkaç yerde durup yeni yolcular aldı otobüs. Kartal’dan yanıma biri bindi. Hemen tanıştım onunla. Meslektaşmışız. genç bir adam kayak yapmaya gidiyor. On yıl önce Erciyes’te kaymış. Bu sürede kaymayı unutup unutmadığını deneyecek. Sonrasında tur görevlisi Yasin, kahvaltılık kıstırıklarımızı dağıttı. İzmit’e gelince kentin içine girdik. Bir otelden yolcular aldı araba. Buradan bir gezi şirketi olan genç, güler yüzlü biri bindi. Sanki kırk yıllık tanış gibi.

Maşukiye’de durduk. Bir dükkândan kayak araçları kiralamak için indi yolcuların önemli bir bölümü Atacan’la birlikte aşağıdaydık hemen. Önce ayakyolunu arayıp bulduk. Doğanın çağrısına uyduk. Ardından biraz dolaştık yağmurun altında. Kalkış zamanı gelince yerlerimizi aldık. Büküşlü yoldan tırmanıyoruz tepeye doğru. Sürücümüz, deneyimli ve becerikli. Büküşlerde yavaşlayıp sonrasında hızlanmakta.

Biraz yukarılara çıkınca yağmur kara dönüştü. Tırmandıkça kar yağışı yoğunlaşmakta. Artık yerler apak. Yapraklarını dökmüş ağaçlar, bir sanatkârın elinden çıkmış mermer yontular gibi göğe kılıç çekmekteler. Tek tük çam ağaçları bir görkemin simgesi. Kar ve kış belki de en çok çamlara yakışmakta. Sanki bu ağaçlarla özdeşleşmiş kar ve kış. Seyrek de olsa serçeler uçmakta çam ağaçları arasında. Onların ivecenliği ilgimi çekmekte. Serçeler uçsa da izlesem diye bakıyorum, beklentim büyük. Ancak boşuna… Arada ağaçlardan kar kütleleri dökülmekte. Dökülen karlar, yere inmeden dağılmakta. Yol boyunca sucuk yeme evleri var. Nedense burada sucuk yemek bir gelenek olmuş.

Tepeye çıktık. Büyük bir otelin yanındaki alanda indik otobüsten. Daha önce birkaç kez gelmiştim buraya. Kar yoğun. Her yan taşıtlarla dolu. Epeyce kalabalık. Her kesimden insan var. Çocuklar, gençler, kadınlar çoğunlukta.

İlk olarak kar küreme araçları ilgimi çekti. Üçü Kocaeli Büyükşehir Belediyesine ait olmak üzere beş tane. Sanırım ikisi özel firmalardan kiralanmış. Yolda karın birikmesine izin vermiyor bu araçlar. Belediyeye ait bir küreme aracı, aynı zamanda tuz da dökmekte yolla.

Biz, iner inmez kartopu savaşına başladık soğuğa aldırış etmeden. Karı özlemişiz. Kartopu savaşı bitince keşfe çıktık. Her yanı gezdik. Sonunda kızak bölgesine gittik. Bir kızak kiraladık. Önce Atacan’la bindik. İyice ıslandığımı fark eden eşim, benim yerimi aldı ve kızağın başına geçti. Bu arada kızakla kayarken telefonumu düşürmüşüm. Aradım, bulamadım. Görevli gençlere sordum, onlar da bulamadılar. Eşimin telefon numarasını bıraktık onlara, bulunca bize ulaşsınlar diye. Hava soğuk, yapacak bir şey yok! Telefonumdan umudu kesmek üzereyim. Çünkü telefonum kar renginde. Ayırt etmek güç. Telefonu sürekli çaldırıyoruz ki sesi işitilince bulunsun diye. Kızak alanı mahşeri kalabalık.

Giysilerim ıslak. Islaklık, üşütüyor. Karşıdaki yeiçe girdim. Ekmek arası sucuk yapmaktalar. Acıkmışım. Bir çorba içtim. Ardından bir de çay. Sucuğu, sonra yerim eşim ve Atacan gelince. Tepemde elektrik sobası yanıyor, ancak benim ıslaklığımı kurutmaya yararı yok! Görevlilerle söyleşiyoruz. Sinan Ay adında Adanalı, ancak Mersin’de yaşayan bir genç var. Akdeniz gibi sıcak. Söyleşmekten zevk alıyor. Telefonumu yitirdiğimi söyleyince işe dört elle sarıldı. Kendi telefonu yitse bu denli uğraşmazdı. Sürekli telefonumu çaldırmakta. Arada sırada kızak alanındaki görevlileri aramakta. Kendine dert edindi telefonumu. Ona “Telefonum eski, bu nedenle çok önemli değil; ancak içindeki bilgiler çok değerli.” diyorum. Onaylıyor beni. Delikanlının ruhunda esnaflık var. Müşterisinin derdiyle dertlenmekte.

Eşimle Atacan da geldiler üşümüş ve sırılsıklam. Önce Atacan’ın üstünü değiştirdi eşim. Sonrasında ekmek arası sucuklarımızı söyledik ayranla. Karnımız doyunca içimiz ısındı. Üstüne üçümüz de çay içtik. Biraz söyleştikten sonra çıkıp yürüdük. Yine kartopu oynadık. Ama sabahki gibi uzun ve yoğun değil. Taze kar, tel tel dökülmekte. Altta kalanlar ise çoktan buz olmuş. Biraz dolaşıp üşüdükten sonra otelin yeiçine girdik ısınalım diye. Cam kıyısında bir oturma kümesine tünedik. Yanımızda ısıyayar var. Islanmış eldiven ve berelerimizi üstüne koyduk kurusunlar diye. Bir süre camdan dışarıyı izledik. Görünüm çok güzel. Kar yağışı ve ağaçlar insanı büyülemekte. Çay içtik burada da. Bir bardak çay on iki lira… İçmesi güzel de ödemesi zor.  

Otelde Yasin ve gezi şirketi sahibine rastladım. Oturduk bir masaya. Söyleştik birçok konuda. Telefonum konusunda fazla üzülmemem ilgilerini çekmiş. Ben de “Felekten bir gün çalıp bir kar keyfi yapalım, dedik. Şimdi telefon yüzünden bunu berbat etmek istemem. Gezimizin tadını çıkaralım. İstanbul’a dönünce yeterince üzülürüm. Hak verdiler… Onlardan ayrılıp yerimize döndüm.

Saat beşte otobüsümüz hareket edecek. Biraz daha dolaştık kar üzerinde. Atacan kara doyamıyor. Bazen arabaları kaplamış taze kardan kartopu yapıp atıyor her yanıma. Bazen de yerde buzlaşmakta olan büyük kar kütlelerini kartopu niyetine atıyor üstüme. Uyarıyorum onu “Onlar buz, bana zarar verebilir.” diyorum. Umurunda mı çocuğun. Kar onun için bir bayram günü heyecanı yaratıyor. Heyecanını anlamak gerek.  

Kar yağışı altında apak olduk. Hareketimize yarım saat kala otobüse gitmek için yavaş adımlarla dönüşe geçtik. Otobüsün yanına vardık. Önce üzerimizdeki karı silkeledik. Ancak ne denli silkelenirsen silkelen karın bir bölümü yapışıyor giysilere. Neyse çok da önemli değil. Biz kar için gelmedik mi buraya? Otobüsün içi çok sıcak, kurur giysilerimiz.

Otobüsümüz tam hareket ederken eşimin telefonu çaldı. Benim telefonumdan aranıyordu. Ne yazık ki iletişim kuramadık. Az sonra bilmediğimiz bir numara aradı. Kızak ve karşısındaki yeiçlerin sorumlu müdürü olan Sergen Aksanlı'ydı bu kişi. Ben, konuştum onunla. Otobüsü bekletsek olmaz. İçinde yaklaşık elli kişi var. İnsanlar üşümüş ve giysileri ıslak. Herkesin yetişeceği bir yer var. Yolcu yolunda gerek, diye düşündüm. İmdadıma yanımda oturan Matematik Öğretmeni Polat Bey yetişti tam da çözüm ararken. “Yarın, ben kayak için geleceğim. Telefonu alıp getiririm.” dedi. Sorun halloldu böylece.

Kartepe, İstanbul’a çok yakın bir kar cenneti. Kar özlemi çekenler için gidilmesi gereken bir yer. Özellikle çocuklar için iyi bir dinlence alanı.

Yola koyulduk. İnişteyiz. Polat Yavan’la söyleşiyoruz. O da doğa ve tarih meraklısı. İyi bir gezgin sayılır. Öncelikle ülkemizin güzelliklerini, değerlerini tanımak istemekte.

Dönüşte yine kayak araçları satan dükkânın önünde durduk. Herkes emanetlerini geri verdi. Orada ayaküstü yeni dostluklar edindim. Yeniden otobüse bindik. Hava karmıştı. İzmit’e girdik. Otele yolcu bırakacağız. Eşimin usuna pişmaniye almak geldi. Ancak geç kalmıştık. Durduğumuz yerde pişmaniyeci yoktu. Koca otobüsü bir kutu pişmaniye için durdurmak da olmaz.

Yolcuları bıraktıktan sonra İzmit’in içinden boydan boya geçiyoruz. Yollar sıkış tıkış. Bir süre zorlukla ilerledik. İzmit, karanlık bir kent. Mahalleler loş bir ışığın altında. Yapıların çoğu seçilmiyor bu loşlukta. Çarpık kentleşme göz zevkini bozuyor. İnsanın içine üzüntüyle karışık bir karamsarlık çöküyor kentin loşluğuna baktıkça.

Dilovası’nda geçiyoruz. Yaz kış sisli, dumanlı bir yer. Fabrika bacaları uzanıyor göğe doğru. Dar bir vadiyi sanayi bölgesi yapmak kimlerin usuna geldi acaba? Gebze’ye ulaşınca trafik yine yoğunlaştı. Yetişeceğimiz bir işimiz yok! Nasıl olsa yola girdik. Er ya da geç ulaşırız evimize. Geç olsun da temiz olsun işimiz. Kazasız, belasız varalım Bostancı’ya.

Yolda inişler başladı. Otobüs yavaş yavaş boşalmakta. Bostancı Köprüsüne gelince indik otobüsten vedalaşarak. Az sonra bir taksiye bindik. Şansımıza bu taksici de neşe kaynağı bir Rizeli… Neredeyse tanış çıkacağız. Ancak yolumuz yakın, tanış çıkacak kadar söyleşemedik, yol izin vermedi.

Saat yirmi bir olmadan evimize girdik Soyunup dökündükten sonra ilk işimiz çay demlemek. Ağız tadıyla bir çay içelim bari. Çayın yanında bir şeyler atıştırdık. Yorulmuştuk. Mutlu bir günün sonunda kendimizi uyku meleğine teslim ettik.

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       4 Şubat 2022

 

 

 

 

 

 


2 yorum:

  1. Adil Bey, Her zaman olduğu gibi , duru, yalın , ancak kişiyi kavrayan , olanların içinde yaşarcasına algıladığı bir anlatı olmuş.... Size ve ailenize esenlik dileklerimle....

    YanıtlaSil
  2. Bu tür günübirlik kısa turlar Sefa mı cefa mı tartışılır ama sizin Yalın anlatımını harika sağlıklı güzel günler diliyorum sevgili hocam

    YanıtlaSil