Yapsatçılara çok para kazandırmak için
çürük yapılarda oturduğumuz için ölüyoruz topluca.
İş bilmez yöneticilerin oluşturduğu
çarpık ve altyapısız kentlerde her yağış sele dönüştüğünden ölüyoruz.
Maden ocaklarında gerekli önlemler
alınmadığı için ölüyoruz.
Trafik kurallarına uymak zor geldiği
için yollarda ölüyoruz.
Salgınlarda zamanında davranmadığımız
için ölüyoruz.
Ortaçağ kültüründen bir türlü
kurtulamadığımız için töre cinayetlerinde ölüyoruz.
Bilginin, bilimin, kültürün, sanatın
gücüne inanmayıp silahlanarak adam olunacağını sandığımız için ölüyoruz.
Bize yaşam veren doğanın ne büyük
nimet olduğunu bir türlü anlamayıp onu sürekli zehirlerle kirlettiğimiz için
ölüyoruz.
İşyerlerinde gerekli iş güvenliği
önlemleri alınmadığı için göz göre göre ölüyoruz “iş kazası” adı altında.
Dünyanın neredeyse hiçbir ülkesinde
görülmeyecek bir biçimde ölüyoruz ve bu ölümlere de “kaza” diyoruz.
Peki neden ölüyoruz?
Vahşi kapitalizmin özeğinde insan yok,
para var. Bu durum, vahşi kapitalizmin sağ ayağı liberalizm, sol ayağı sosyal
demokrasi için de değişmez. Önemli olan para olduğundan ne yoldan, nasıl
kazanırsan kazan. Kapitalizmin egemenlerine göre insan onlara iyi hizmet ettiği
ve çok para kazandırdığı sürece önemli.
“Önemli” diyorum, “değerli”
demiyorum. Değer verilen insan pisi pisine ölmez. Kendisini yönetenlerce değer
verilen bir yurttaş, göçükte, yıkıntıda, yollarda arabaların altında, sel sularında
boğularak can verir mi?
Çok para kazanma, insanları sömürerek
varsıllaşma asıl amaç olduğunda insanın da doğanın da değeri kalmaz. Doğa,
açgözlüler için yağmalanan bir alan. İnsan ise bu yağmada kullanılan bir araç
durumuna getirilmiş durumda.
13 Şubat 2024 günü Erzincan’ın İliç
ilçesinde altın madeninde toprak kayması oldu ve dokuz işçi toprak altında
kaldı. Yetkililer açıklamalar yapmaktalar “Tüm ekiplerimiz dokuz yurttaşımızı bulmak
için seferber oldu.” diye. Toprak kayması olmadan niye seferber olmadı ekipleriniz?
Yapılan tüm uyarıları işitip gerekli
önlemleri almak için neden seferberlik yapmadınız zamanında?
Yandaşlara toprağımızı, maden
alanlarımızı, ormanlarımızı peşkeş çekerken onları gerekli iş güvenliği
önlemlerini almak için niçin seferber olup yurttaşınızın canını güvence altına
almadınız?
Yurttaşınızı bir lokma ekmek için ilkel
koşullarda çalıştırılmasına nasıl göz yumdunuz bunca zaman? Toprak kayması
olunca mı aklınız başınıza geldi?
Aydınlık gazetesi, aylar öncesinden
iki kez söz konusu madenle ilgili uyarıcı yayınlar yaptı ne yazık ki ne gören
oldu ne de işiten. Gazete, ilk olarak 26 Ocak 2020 günü “Ölmek İstemiyoruz”
başlığını attı. Ölmek istemeyenler kimler mi? Orada çalışanlar ve çevrede
yaşayanlar… Aradan iki yıl geçtikten sonra 22 Haziran 2022’de Aydınlık yeniden uyardı
kamuoyunu ve yetkili yetkisizleri. Bu uyarı da bir işe yaramadı nedense.
Madende altın çıkarmak için siyanür
kullanıldığı bazı basın organlarınca yazılıp söylendi. Kimi aklı erenler bu
konuda uyarılarda bulundu. Ne yazık ki ne yetkilileri ne denetleme görevi
olanlar ne de işletmeciler bu uyarılara kulak asmadı. Dokuz işçi, toprağın altında
kalınca üzüntülü maskeler geçirdiler yüzlerine seferber olarak çalışıyorlar. Dokuz
işçimizin cansız eğinlerini bulunca vicdanınız rahatlayacak mı? Bu
işçilerimizin ailelerin yüzlerine utanmadan nasıl bakacaksınız iş güvenliğini
savsaklayan yetkili yetkisizler.
Bir ülkenin yöneticilerinin görevi, yurttaşlarının
can güvenliğini sağlayıp onlarının sağlıklı bir biçimde yaşamasını sağlamaktır.
Siyanürün toprağı, madenin yakınından
geçen Fırat Nehri’ni zehirlemesi söz konusu. Yetkililerin vurdumduymazlığı, bilgisizliği,
sorumsuzluğuyla bir kez daha ölüyoruz ulusça.
Erzincan, ülkemizde en çok ve
şiddetli depremlerin olduğu bir ilimiz. Burada böyle işler yapılırken önlemler
bin kat daha artırılmalı. Önlem almayınca ceza yazmakta resmi görevliler. Ceza
yazınca can güvenliğinin sağlandığını, toprağın ve suyun temiz kalacağını sanmaktalar.
Resmi görevliler de işletme sahipleri de insanı, toprağı, suyu, ülkeyi kurtarmak
yerine günü kurtarmaktalar. Çok yazık, çok…
Zamanında önlem alacaksın insanını,
suyunu, toprağını, ülkeni korumak için. İş olup bittikten sonra “kriz masası”
kurup iş yapar gibi görünmekle cansız eğinlere can verilmiyor. Akan gözyaşları
dinmiyor. Siyanürle zehirlenen su, toprak ve canlılar temizlenmiyor. Bırakın
halkı aldatmayı da işinizi gereği gibi yapın, Türk halkını enayi yerine
koymayın artık!
Adil
Hacıömeroğlu
14
Şubat 2024
Erzincan... MADEN OCAĞI.... TOPRAK.... SU.... HAVA... FIRAT NEHRİ.... BİTKİLER... HAYVANLAR... İNSANLAR....!!!Her şey sonsuz değil ,feci şekilde yok oluyoruz.Su , hava , toprak, yiyecek olmazsa nasıl yaşayacağız.Emperyalist şirket kazansın diye tüm canlıları ve yaşam alanlarımız yok ediliyor.Giden canlar geri gelmeyecek, hesabını kim verecek.can kaybının bedeli olamaz.Vebali yapanların vicdanları varsa tabi ki😠 Vatan toprağı her şeyin üstündedir.🇹🇷🇹🇷çok üzgünüm 😞 hocam sağolunuz yüreğinize sağlık🇹🇷✍️🙏🏻🍀🌿🌱Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilReşat Nuri Güntekin - Gizli El, Kemal Tahir - Yol Ayrımı, Mahmut Yesari - Çulluk isimli romanları okunmalı. Okunmalı ki halkçı olmak üzere yola çıkan devrimin, imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir topluluk olma hayalinin ve savaşta bu ülke için çocuğunu, eşini, kolunu, bacağını veren Anadolu köylüsünün nasıl ihanete uğradıkları anlaşılabilsin.
YanıtlaSilTürkiye de insan canının kıymeti yok yukarı da yazı dan o anlaşılıyor teşekkürler
YanıtlaSilUfak bir itirazım var. Töre davaları Türklere özgü değildir. Evet yer yer olan iller var. Ancak töre cinayetleri daha çok Farisi ve onlarla iç içe yaşamış topluluklarda vardır.
YanıtlaSil