1979’un
yazıydı. Arkadaşım Osman Nuri Saral’la Of sokaklarını arşınlayıp söyleşmekteydik.
İkimiz de Fatih Eğitim Enstitüsü’nü bitirmiştik. O, matematik bölümünü bitirmişti;
ben de Türkçe bölümünden mezun olmuştum. İkimiz de atamamızın yapılması için
kura çekimini beklemekteydik.
Neredeyse
her gün buluşurduk Osman’la. Gün boyu söyleşirdik onunla. Kimi zaman başka
arkadaşlarımızda katılırdı bize. Fırsat buldukça yakın ilçelere, arada sırada
Trabzon ve Rize’ye giderdik gezmek için. Gittiğimiz yerlerde arkadaşlarımızla
buluşurduk. Gençlik tükenmez bir erke, dağ pınarları gibi ne suyu kesilir ne de
sesi. Gençlik ülküleri, bitip tükenmez.
Öğlene
doğru buluşurduk arkadaşlarla. Akşam olduğunda el ayak çekilirdi şirin ilçemizden.
Bazı akşamlar, ıssızlaşmış ilçe alanında futbol oynardık. Ülkemizin belki de ülkemizin
ilk gece maçlarını oynadık sokak lambalarının, kimi zaman da ay ışığının derin,
loş gölgelerle aydınlattığı bir alanda. Kimler vardı kimler… Ali İhsan Coşar, Muzaffer
Taka, Atilla Düzel, Şeref Saral, Sebahattin Öner, Nurettin Malay, Mustafa Saral, Turan Saral, Reşat Saral, Recep Bakkaloğlu,
Raci Sarıalioğlu, Alpaslan ve Yavuz Kalemci kardeşler… Uçmağa varmış
arkadaşlarımız içimizde büyük bir eksiklik…
Kan
ter içinde biten maçlardan sonra Kalyon Fırınına yürürdük arkadaşlarla. Fırına
yaklaştığımızda ekmek kokusu gelirdi burnumuza. Ekmekler yeni çıkardı gecenin sabaha
kavuşmakta olduğu bir zamanda. Sıcak ekmeğin arasına tereyağı da koyardı
fırıncı. Koca ekmeği kaşla göz arasında bitirirdik. O ekmeğin tadını yıllarca hiçbir yerde
bulamadım. Ekmek mi lezzetliydi, yoksa biz çok açtık da öylesine iştahla yerdik
koca ekmeği.
1979
yazında bir gün hava çoktan kararmıştı. Of’un doğudan batıya doğru uzanan Cumhuriyet
Caddesinde yürüyorduk Osman’la. Yürürken derin bir söyleşinin içindeydik. Cumhuriyet
Caddesinden sağa dönüp gündüz insan kalabalığı ve köy dolmuşlarının işgal
ettiği belediyenin önündeki küçük alana yöneldik. Oradan Atatürk Bulvarına döndük.
Yönümüz batıya doğru. Kaşımızda Çamburnu’nun sarıçam ormanları dalga dalga
yükselmekte güneye doğru karartılar içinde. Az sonra karşı tepede, ormanın
içinde bir ışık belirdi. Çok geçmeden ormanın yandığını anladık. Bir şeyler
yapmamız gerek. Yangını olduğumuz yerden izleyemeyiz.
Genciz...
Ülkemizle ilgili büyük ülkülerimiz var. Yurdumuzun bir çöpüne bile zarar
gelmesini istemiyoruz. Hele dünyada, deniz kıyısında doğal olarak yetişen
birkaç sarıçam ormanından biri olan bir dünya varsıllığının yanıp kül olmasına seyirci
kalamayız. Hemen ne yapacağımıza karar verdik. Şimdi adını anımsayamadığım, benzinli
testeresi olan Çaykara-Karaçamlı bir tanıdığı bulduk. Osman’ın birkaç yıl önce
aldığı arabasına bindik. Hızla yangın yerine ulaştık. Çevredeki köylerden bazı
kişiler, yangını söndürmek için var güçleriyle uğraşmaktalar. Testereyi görünce
sevindiler. Hemen yangının çevresini açmaya başladık. Bu arada ormancılar da
geldi tüm araç ve gereçleriyle. Ormancılar, yaptığımız işten mutlu oldular.
Osman’la yangına çok yakınız. Söndürmek için elimizden geleni yapmaktayız. Yangını
söndürmeye odaklanmışken arkadaşımın “Yanıyorum!” diye bağıran sesini işittim.
Dönüp baktığımda onun yeni aldığı ve ilk kez giydiği tişört yanıyordu. Hemen onu
söndürdük. Verilmiş sadakası vardı ki derisine bir şey olmamıştı. “Gelen mala
gelsin.” deyip avunduk içinde bulunduğumuz durumla. Bu arada yangın kontrol altına
alınmış, sönmek üzereydi. Biz ormancılardan izin alıp geri döndük. Testerenin
benzini bitmişti. Osmanların yakıtlığından benzin doldurduk testereye. Karaçamlı
emekçi arkadaş bizden para almadı. Of’a gelip evlerimize dağıldık.
İki
genç adamın orman yangınını söndürmek için gösterdiği olağanüstü çaba usuma
geldikçe bir hoşluk duyarım içimden. Osman’la konuştuğumuzda ara sıra bu
anımızı anlatırız. O, tişörtünün keyfini çıkaramadan yandığına hala üzülür.
Ormandan
döndüğümüzde kendimizi bir kahraman olarak gördük. Bu kahramanlığımız günlerce
sürdü.
Memleketime
her gidişimde Çamburnu’ndan geçerken yanık sarıçamlardan çevreye yayılan çıra
kokusu gelir burnuma. Çıra kokusu, yaşamım boyunca sevdiğim en güzel
kokulardandır. Ancak yangın söz konusu olunca güzelliğinin de kokusunun da tadı
kaçmakta.
Adil
Hacıömeroğlu
12
Şubat 2024
ÖMER AYKURT.SAĞOL,YİNE 1979 YILINA GÖTÜRDÜN BİZİ !AH OYILLAR,AH GENÇLİK,AH GİDİ BÜYÜK AMAÇLAR!NEYDİ O YILLAR!
YanıtlaSilSarıçam ormanları’ ın deniz yüzeyine inebildiği nadir alanlardan olan Çamburnu doğa güzelliği yeşiliyle , mavisiyle gözleriniz ve ruhunuzun doyduğu bir yer.Balıklarını tatmak ,nefes almak eşsiz gün batımını izlemek için gidilmeye değer , herkes görebilse hocam yüreğinize sağlık.🙏🏻🌺🌿☘️🌱🌲🐟💦
YanıtlaSilHelal olsun Adil hocama ve Osman Saral ağabeye.Yangını seyretmek yerine yangını söndürmek için emek veren iki genç Karadeniz insanının yürekliligini cesaretini ve vatanseverliğini gösteriyor bizlere.👏👏👏👏
YanıtlaSil