Türkiye’de
batılılaşma eğilimleri Osmanlının gerilemesiyle hız kazandı. Çünkü gerileme,
toplumsal bir özgüven eksikliği oluşturdu. Tanzimat dönemi, batılılaşmanın
büyük atılımı. Batılılaşma olur da batıcılık olmaz mı? Nedense batı hayranları;
Avrupa’nın sanayileşmesini, bilimsel gelişimini değil de dillerini,
davranışlarını, yaşam biçimlerini örnek aldılar.
Tanzimat’la
başlayan batıcılık özentisi, önce dile yansıdı. Özellikle aydınlar, kentliler,
okumuşlar günlük konuşmalarına Fransızca sözcükler serpiştirdiler. Güzel
Türkçemiz yabanıl sözcüklerle kirlenmeye başladı. Yabancı sözcüklerle kirlenen,
anlaşılırlığını, ezgisini yitiren bir dil ortaya çıktı. Bunu da kültürlü
görünmek adına yaptılar. Halkın anlamadığı sözcükleri kullanmanın dillerini,
düşüncelerini, bakış açılarını, yaşamlarını varsıllaştırdığını sandılar. Oysa
bu durumlarıyla gülünç duruma düştüler.
Yabancı
dillerin etkisiyle kirlenen bir dil, zamanla anlatım gücünü yitirir. Bu da yurttaşlar
arasındaki anlamayı, anlaşmayı, iletişimi güçleştirir. Giderek toplum;
anlamadığı, anlatamadığı, doğru düzgün konuşup yazamadığı bir dilin tutsağı
olur. Bu da dilde ve kültürde yok oluşu getirir.
Kişi,
anadiliyle düşünüp yazar ve konuşur. İnsanın düşünsel gelişimini sağlayan onun
anadili. Bir kişi, anadilini ne denli güzel konuşup yazarsa o denli kültürlüdür.
İnsanlar yabancı dil öğrenmeli. Ancak öğrendiği yabancı dilin sözcükleriyle ana
sütü gibi temiz Türkçesini kirletmemeli.
Günümüzde
türlü nedenlerle yabacı kültür özentisi içinde olanlar var. Bu kişiler, hayranı
oldukları dillerden sözcükler taşımaktalar sorumsuzca, duyarsızca ve bilinçsizce.
İslamcılar,
günlük konuşma dillerinde çokça Arapça sözcük kullanarak daha iyi Müslüman olduklarını
düşünmekteler. Bu biçimsellik, ne yazık ki özü yok etmekte. Oldum olası
İslamcılar da batıcılar gibi güçlüye hayranlar. Batıcılar, emperyalist kültürün
savunusunu açıkça; İslamcılar ise bunu açıkça değil, gizli bir utangaçlıkla yaparlar.
Bu durum kendi diline, kültürüne, toplumuna yabancılaşmadır. Bunu yapanlarda
özgüven yoksunluğundan söz edebiliriz. Bu kişiler; kendilerine, toplumlarına,
tarihlerine, dillerine, kültürlerine, halklarına güvenmiyorlar. Onların bu
zayıflığı, içlerinde yabancılara karşı derin bir özentiyi, sevgiyi, hayranlığı
beslemekte içten içe.
Son
yıllarda hem batıcılar hem de İslamcılarda emperyalist ülkelerin dillerine
karşı bir yönelim var. Birçok sözcüğün Türkçesi varken yabancı kökenli olanı
kullanmak niye? Bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler, devlet görevlileri,
sanatçılar(!), spor adamları, televizyon sunucuları, radyo konuşmacıları, üniversite
öğretim üyeleri ve birçok kişi Türkçe olan “tanıtım” yerine, Fransızca “lansman”
sözcüğünü kullanmakta. Yine Türkçe “konum” sözcüğünün yerine ise İngilizce “lokasyon”u
dilimize sokmaktalar. Böylece Güzel Türkçemiz, yabancı sözcüklerle
kirletilmekte. Bu, her şeyden önce büyük bir duyarsızlık ve sorumsuzluk. Ayrıca
ulusal dile ve kültüre karşı saygısızlık. Bu yapılanı, düşman bile yapmaz bize.
Yurdumuzun
kurtarıcısı, devletimizin kurucusu, cumhuriyetimizin ve devrimlerimizin önderi
Atatürk: “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti, dilini
de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” diyerek dilimizin bağımsız
yaşamamız, ulusal varlığımız için ne denli önemli olduğunu belirtmiştir.
Dil
yoksa ulus da yok! Dil olmadığında kültür de olmaz. Bir ulus, dili ve kültürüyle
var olur. Bunları yok ettiğinizde ulusal kimlik yitirilir. Ulusal kimlik
yitirildiğinde ne ulus kalır ne de ulusun yaşadığı yurt toprakları.
Bir
sözcüğün Türkçesi varsa onu kullanmalı. Yoksa yabancı dil istilasını engellemek
için o sözcüğe, Türkçe karşılık bulmalı. Bir kişi, anasından öğrendiği dil
yerine niye başka anaların dillerine özenir? Ana sütü gibi tertemiz Türkçemizin
içine yabancı sözcükleri sokarak kültürel kirlenmeye yol açanlar, kartal
yürüyüşlü kargaya benzemekteler. Türkçemizde ana sütü tadındaki “tanıtım, konum”
sözcükleri varken “lansman ve lokasyon” da ne? İnsan, ana sütünü kirletir mi
hiç?
Adil
Hacıömeroğlu
19
Şubat 2024
Türk dili en yaygın ve en köklü dünya dillerinden biridir.Türkçedeki yabancı sözcüklerin varlık nedeni dilimiz de dahil olmak üzere kültürel , toplumsal ve ekonomik olarak bizden daha gelişmiş daha zengin Arap , Fars ve Fransız kültürlerinin etkisi altında kalmış olması.Geçmişte olduğu gibi bugün de dilimize kattığımız yabancı sözcüklerin nedeni kendini farklı, seçkin gösterme çabası , özenti.Bir de Türkçeyi iyi öğrenip , bilmemelerinden kaynaklanıyor.Dileğim dilimizin doğru ve güzel konuşulması.Doğru ve güzel konuşabilmek doğru düşünmekle oluyor.Dilimize gereken özeni göstermemiz ,yabancı sözcükleri kullanmamamız getekiyor.Hocam emeklerinize sağlık, kaleminiz tükenmesin , güzel Türkçemizi sayenizde öğreniyor, geliştiriyoruz👏✍️🙏🏻🇹🇷👩Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil