Atatürk,
Türk insanını iyi tanıyordu. Çok farklı cephelerde, çok farklı yörelerimizden
insanlarla karşılaştı. Türk yurttaşlarını savaş alanlarında tanıdı. Onların
duygu, düşünce, gelenek, göreneklerini yakından anlama fırsatını yakaladı. Olanak
buldukça askerleriyle söyleşti onları tanımak için. Cephede Mehmetçikleri
tanırken kadınları tanımamak olmazdı. Bu nedenle gittiği her yerde Türk
kadınıyla söyleşme fırsatı yakalamaya çalıştı. Kadınlarımızın tinsel, duygusal,
düşünsel, geleneksel, sosyal dünyalarını öğrenip duyumsadı. Onları yaşamın
içinde tanımaya özen gösterdi.
Atatürk
fırsat buldukça köyleri dolaşırdı. Bu gezilerinde kimliğini saklar, normal bir
yurttaş, tanrı misafiri gibi kapıları çalardı. Böyle anlarda genellikle
kadınlar tarafından karşılanırdı evlerde. Bir gün Akşehir’de çok yağmur
yağıyordu. Hava da çok soğuktu. Herkes, yani Büyük Taarruz’a hazırlanan
Mehmetçikler ıslanıp üşümemek için bir yana sinmişti.
Akşehir’in
soğuk yağmurlu gününde otomobiline biner. Çevrede bir köye gider. Köyün girişinde
otomobilden iner. Tek başına yürüyerek önüne
çıkan bir evin kapısını çalar. Bir genç kız açar kapıyı.
Atatürk:
“Hemşire!” der ve sözlerini şöyle sürdürür: “Çok soğuk ve yağmur var, beni
kabul eder misiniz?
Genç
Kız: “Buyurun!” der.
Önce
Atatürk’ü bir odaya alırlar. Soğuk olan odayı ısıtmak için ateş yakmaya
çalışırlar. Ancak soba yansa da odanın ısınması zaman alacak ve konukları
üşüyecektir. Evdeki kadınlardan biri:
“Bizim
kendi odamız vardır. Orada ateş yanıyor, oraya gelmez misiniz?”
Atatürk:
“Pekâlâ…” der ve onlarla sıcak odaya girer.
Ocağı
tüten sıcak odada oturduktan sonra bir komşu kadın daha gelir. Az sonra neredeyse
ona yakın genç, yaşlı kadın doluşur odaya. En sonunda ardı ardına iki erkek gelip
oturur odadaki yerlerine. Atatürk konuşmaya başlar oradakilerle. Kadınlarından
biri Atatürk’e:
“Sana
sütlü kahve yapayım.” der. Bu öneriyi Atatürk teşekkürle karşılar.
Kadın,
Atatürk’e sütlü kahve yapıp getirir. Söyleşi başlar ve Gazi’ye en çok soru
soran kadınlar olur. Askerin durumunu sorarlar. Askerlerden bazılarının çıplak
olduğu dikkatlerini çekmiş. Düşmanın durumunu ve en önemli düşmanın hangisi
olduğunu sorarlar. Kocaları askerde olanlar vardı. Onlardan aldıkları
mektuplardan edindikleri bilgileri Atatürk’e anlatır kadınlar. Kadınlar hiç
çekinmeden, mükemmelen ve insanca Atatürk’le konuşurlar. Sonradan oraya Atatürk’ün birkaç arkadaşı
daha gelir. Söyleşi tüm doğallığıyla sürer. Daha sonra konuklarının Mustafa
Kemal Paşa olduğunu anlarlar. Anlayınca kendilerine bir zararın geleceğini düşünerek
az da olsa heyecanlanıp telaşlanırlar. Çünkü bu kadınlar, o ana dek bir resmi
kişiyle hiç karşılaşıp konuşmamışlardı. Bir resmi adamla açıkça konuşmayı bir
suç olarak gördüler kendilerince. Bundan sonrasını Atatürk’ün sözleriyle
anlatalım.
“Biraz
sonra büyük bir ağırlık kafalarında baskı yaptı. İhtimal ki, o güzel hareketlerinden
dolayı kendilerini hatalı göreceğimi zannettiler. Zira babaları, anaları, silsilesi
ona onu öğretmiştir. O halde baştan nihayete kadar çoğunluk, kadınların çoğu toplumsal
hayatta beraberdir, mesai hayatında beraberdir. İlim ve irfan hayatında
beraberdir efendiler… Çünkü hangi köyde bütün erkekler okumuştur da kadınlar
cahil kalmıştır. Hayır, eğer bir köyde bir tane ve iki tane okumuş erkek varsa mutlaka
bir tane ve iki tane okumuş kadına tesadüf edersiniz.
Eğer
cehalet varsa bu geneldir; yalnız kadınlarımıza ait değildir, erkeklerimizi de
kapsamaktadır. Yalnız büyük şehirlerimizde ve kasabalarda bu izah ettiğim hayattan
ayrılan, bununla çelişen bazı manzaralara tesadüf ediyoruz. (Atatürk’ün Bütün
Eserleri, Cilt: 15, Kaynak Yayınları, Birinci Basım: Şubat 2005, s. 70-71)”
Türk
kadınının geleneğinde kaç göç yok! Kadın ve erkek, binlerce yıldır yaşamın
güçlükleriyle birlikte savaştı. Kadınlar, sosyal yaşamda erkeklerle söyleşip
konuşurlar eskiden beri. Üretime erkeğiyle katılan kadınlarımız özgüvenlidir. Zaten
halk oyunlarımıza bakıldığında kadınla erkeğin el ele, omuz omuza oynadığını
görürüz.
Son
yıllarda bazı kimseler, kendi dar görüşlü siyasetlerinin gereğince kadını kafes
arkasına kapatmaya çalışmakta. Erkekle kadını birbirinin karşıtıymış, düşmanıymış
gibi algılatmaya çalışmaktalar. Oysa kadınla erkek birbirini tamamlayan iki
farklı cins. Biri olmazsa diğeri de olmaz. Halkımızın deyişiyle bir elmanın iki
yarısı. Elmayı ikiye bölün bakalım çürütmeden
saklamamız olanaklı mı?
Adil
Hacıömeroğlu
8
Mart 2024
8 Mart Dünya emekçi kadınlar gününde okuduğum en güzel yazı.Sağol Varol Adil hoca
YanıtlaSilKadınlarınn özgürlük ve eşitlik mücadelesi çok büyük bir tarihsel mücadeledirBu mücadelenin diğer tarafında kadınları destekleyen ve onlarla beraber yürüyen erkeklerimiz var.Çalışan , üreten , emeğiyle her yerde , bereketli kadınlarımız iyi ki varlar .Kadınlar bir günden daha ötede ana yüreğinin doğurganlığıyla çoğaltabiliryorsa dokunduğu her yeri,hamur kokuyorsa elleri , çocuğunu gülümsetebiliyorsa , kadın sevgi tomurcuklarını açtırabiliyorsa var. Umutlarından vazgeçmezse hayatın tarafındaysa istediği her yeri güzelleştirebilir.Kadın olmak zoru başarmaktır.Hocam emeğinize , yüreğinize sağlık.Sağolunuz.✍️👏🙏🏻🍀🌺Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilKadının eğitimli olması,toplumun geleceği açısından daha fazla önem arzediyor. Çünkü dünyayı yöneten erkekler,vücudda ki baş gibidir. Kadınlar ise vücüdda ki başa,sağa sola,yukarı aşağa müteharrik kumanda eden,vücudda ki boyun gibidir.
YanıtlaSil