TÜRKLERİN ANADOLU’YA GELİŞİ


Türklerin Anadolu’ya ilk olarak ne zaman geldikleri tartışma konusu olsa da şu anda okullarda okutulan tarih ve sosyal bilgiler kitabında Malazgirt Utkusu’ndan sonra Anadolu kapılarının Türklere açıldığı yazmakta. Oysa Atatürk döneminde yazılan ve liselerde on yıl (1931-1941) boyunca okutulan kitaplar, bu tezi doğrulamıyor.

Türklerin Orta Asya’dan göçleri iki koldan yapılmış. Birinci kol, Karadeniz’in kuzeyinden gitmiş batıya doğru. Diğer kol ise Hazar Denizi’nin güneyinden ilerlemiş yeni yerleşecekleri topraklara.

“Güney yolunu takip edenler (Türkler-AH) Mezopotamya’ya, Anadolu’ya oradan adalara geçmişlerdir. Ön Asya’ya gelmiş olanlardan Suriye’ye sapanlar, Palestin (Filistin-AH) üzerinden Mısır’a gitmişlerdir. İberler’in de Hazar civarından bu yolla Afrika’nın kuzeyine ve oradan İspanya’ya geçtiklerini söyleyenler vardır. Kuzey yolunu takip edenlerden bir kısmı Karadeniz’in kuzeyindeki sahalarda, Tuna Havzası’nda ve Trakya’da yerleştiler. Sonraları bunlardan bazı kabileler Makedonya’ya, Teselya’ya ve en nihayet asıl Yunanistan denilen yarımadaya gelip yerleştiler. Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçerek Anadolu’ya batı yoluyla girmiş olanlar da bu Trakya ve Tuna bölgelerinde yerleşmiş Türk kabileleridir. (Tarih I Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri, Kaynak Yayınları, 7. Basım: Ekim 2016, s. 29)” Görüldüğü gibi Malazgirt Utkusu’nda çok önce Türkler, Anadolu topraklarına gelmişler. Ayrıca Batı Asya’nın birçok yerini yurt edinmişler.

Mezopotamya’daki Sümer ve Elam uygarlıklarının bu topraklara yerleşen Türkler tarafından kurulduğu belirtilmekte kitapta. “Türk’ün en az yedi bin yıldan beri gelip yerleşerek kendine kutsal yurt edindiği Anadolu’da yapılan araştırmalar, bugün milattan evvel 4.000 yıla çıkarılan Anadolu-Eti medeniyetinin kıdemini her an birkaç asır daha geçmişe götürmektedir.

Anadolu medeniyetinin, Mezopotamya veya Mısır medeniyeti kadar eski olmadığı iddiası geçerli değildir. Çünkü söylediğimiz gibi, Mezopotamya ile Anadolu’yu işgal eden insanlar aynı ırktan ve aynı kökendendirler. Bu itibarla geldikleri yerlerden aynı devirlerde aynı medeniyeti getirmiş olmaları doğaldır. Alişar Höyüğü kazılarında derin tabakalara doğru indikçe elde edilen eserler ve Karkamış harabesinin daha altında bulunan Birinci Karkamış eserleri bu gerçeği doğrulamaya hizmet edebilecek delillerdir. (Aynı yapıt, s. 30)” Bu yazılanlardan da anlıyoruz ki Türkler, insanlığın bilebildiği en eski zamanlardan beri Anadolu’da varlar.

Ülkemizin Atlantik sürecine girmesiyle Atatürk döneminde liselerde okutulan ders kitapları kaldırıldı. Onların yerine batıcı bir anlayışla yazılan kitaplar okutulmaya başlandı öğrencilere. Okullarımızda okutulan tarih ve sosyal bilgiler kitaplarında Türkler, sanki yaşadığımız topraklara çok sonradan gelmiş konuklar gibi gösterilmekte. Batılı emperyalistler de bu toprakları kendi uygarlıklarına ait görerek Türkleri, geldikleri yere göndermek için yüzyıllardır savaşmakta. En son emperyalistlerin bu düşlerini, Büyük Taarruz’da bozguna uğratsak da onların bu isteklerinden vazgeçmeleri söz konusu değil.

Atatürk, iki önemli kuruluşumuzun adını Etibank ve Sümerbank koyarak emperyalistlerin safsatalarına karşı durdu. Anadolu ve Mezopotamya’da kurulan ilk devletlerin, uygarlıkların adını yaşatmak istedi bu iki kurumla. Ancak Cumhuriyet’imizin bu iki anlamlı kurumu, emperyalistlerin isteği doğrultusunda özelleştirme adı altında perişan edildi. Bu yolla bu topraklardaki kökümüz kurutulmak istndi.

Günümüzün ivedi gereksinimi, 1931-41 yılları arasında liselerde okutulan tarih kitaplarının yeniden okullarımızda ders kitabı olması. Atatürk’ün tarih anlayışı, yeniden ülkemiz eğitimine egemen kılınmalı. Emperyalistlerin çıkarlarına uygun bir tarih anlayışının okullarımızda okutulması, ülkemize derin zararlar vermekte.  Bu doğrultuda Etibank ve Sümerbank kuruluş amaçlarına uygun olarak yeniden ayağa kaldırılmalı.

Unutulmasın ki kökü kuruyan ağaç yaşayamaz. Tarihsel kökleri bilinçli olarak yok edilen uluslar da yaşamsal birçok sorunla karşılaşır.

                                                                  Adil Hacıömeroğlu

                                                                  5 Mart 2024

3 yorum:

  1. Batı'nın arkeoloji ve antropoloji bilimini kendini ötekilerden ayırmak için kullandığı ve elbette Türkleri de Anadolu'da misafir göstermek istedikleri ortadadır. Buna rağmen, bir toplumun bin yıl bir coğrafyada yaşamış olması zaten başlı başına o coğrafya ile özdeşleşmesi demektir. Hangi toplum kesintisiz bin yıl boyunca bir coğrafyayı yurt edinebilmiştir? Türkler neden bundan gocunsun? Arkeolojik ve antropolojik verilerin Avrupamerkezci yorumuna ilk ciddi darbeyi Atatürk indirmiştir. Bunu söyleyen Alman arkeolog Zangger'dir. Tüm bunlara rağmen "Türk" adının kullanılmadığı dönemlerde Asya'dan köken almış tüm göç hareketlerini Türklükle ilişkilendirmek bilimsel bir tutum değildir. Bahsettiğiniz Tarih kitapları bizim dönemimizde okutulan tarih kitaplarından çok üstün olmakla birlikte eksikleri çoktur ve yer yer subjektif yazım ön plana çıkmıştır. Saygılarımla

    YanıtlaSil
  2. “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
    Gazi Mustafa Kemal Atatürk 🇹🇷🇹🇷Hocam emeklerinize sağlık 🙏🏻tarih yazılırken mutlaka gerçeklere sadık kalınmalı.Gelecek nesillerimize aktarılmalıdırAtatürk’ünkurduğu ve koruyucusu olduğu Türk Tarih Kurumunun amacı Türk tarihi ile Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları araştırıp, incelemek sonuçları çeşitli yollarla yaymaktır.Türkiye Cumhuriyeti binlerce yıllık Türk Devlet geleneğinin son halkasıdır.Cumhuriyeti kuranlarBüyük Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti geleneği ve mirası üzerine inşa etmişlerdir.Cumhuriyete sahip çıkmak devletin milletin varlığına sahip çıkmaktır.Türk dünya’ yı aydınlatan güneştir.Hocam kaleminiz tükenmesin , sağ olunuz . Tarihimizi doğru okuyup , öğrenenlerin çoğalması dileğiyle , sayeniz de bilgileniyoruz .👏✍️🙏🏻🌺🍀👩Fulya Kırımoğlu

    YanıtlaSil
  3. Sümerbank ve Etlbank'ın yok edilmeleri bir ulusun adeta yok edilişi gibidir. Bir de buna Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarının işlevsizleştirilmesi eklenirse Türk ulusunun bilimsel direnç ve yaşam unsurları yok edilmiş demektir.yimiz dejenere edilmiştir.

    YanıtlaSil