Çocukluğumda
futbol maçlarını radyodan dinlerdim. Ayrıca evimize birden çok gazete
girdiğinden spor sayfalarından bilgilenirdim futbol takımlarıyla ilgili. Birinci
Lig’de oynayan takımların bazılarının ilk on birlerini ezbere sayardım. Bununla
kalmaz. Batı Almanya, İtalya, Hollanda, Brezilya gibi dünya futbol devlerinin
kadrolarını da ezberlemiştim.
Foto
Maç diye haftalık bir futbol dergisi çıkardı. Onun neredeyse her sayısını alıp
okurdum. En ilgi duyduğum ise “George Best Futbol Öğretiyor” sayfasıydı. Kendimce
oradan futbol öğrenirdim. Öğrendiklerimi de arkadaşlarıma öğretmeye çalışırdım
kendimce.
Çocukluğum,
yazın köyümüz Gülderen’de; okullar başladığında ise Hayrat’ta geçti. Doğru
düzgün top oynayacak yer yoktu ne yazık ki. Çünkü arazi düz değil. Boş
bulduğumuz her yerde top oynardık. Takımlardan biri yokuş yukarı, diğeri yokuş
aşağı oynamak durumundaydı. Yokuş yukarı hücum etmek zorunda kalan takım,
diğerine gör iki kat fazla yorulurdu. Saate karşı oynanmazdı maçlar. Devre ve
maç bitimleri gol sayısına göre belirlenirdi. Örneğin; beşte haftayım, onda maç
biterdi. Kimi zaman gol olmazdı uzun süre. Böyle bir durumda maç saatlerce
sürerdi. Açlık duymazdık. Susuzluğumuzu ise mahalle çeşmelerinden ya da oynadığımız
yer, dereye yakınsa çakıl taşlarını yalayıp geçen berrak sudan karşılardık. Su
içerken elimizi, yüzümüzü, boynumuzu yıkamayı unutmazdık.
Genellikle
okul kıyafetlerimizle oynardık futbolu. O dönemde kösele ayakkabı giyen azdı.
Bunlar, topa vurdukça patlardı sağından solundan. Eve gidince anneler, babalar
çıkışırdı bu duruma. Bu konuda kara lastik giyenler şanslıydı. Üstelik okul
kıyafetleri de çamur içinde kalırdı. Zaten bir tane takım elbisemiz ya da
önlüğümüz vardı. O da çamur içinde kalınca ertesi gün okula neyle gidecektik?
Çamaşır makinesi yok, yıkama işi elle yapılmakta. Evler de sobalı, ısıtaç
(kalorifer) henüz yaşamımıza girmemiş. Diyelim ki yıkandı giysi, nasıl
kuruyacak sabaha dek.
Her
şeyde olduğu gibi çözümü annelerimiz bulurdu. Babalarımızın kızmasını önlemek
için çabucak giysimizi yıkar, sobanın önündeki bir sandalyeye ya da soba
borularına çamaşır kurutmak için takılan metal çubuklara asardı ıslak giysiyi.
Sabaha dek kururdu giysimiz.
Ortaokulun
birinci sınıfındaydım. Kurban Bayramı yaklaşmaktaydı. Kurbanımızı köyümüzde
keserdik. Çünkü ninem (babaannem) ve amcamın ailesi köyde yaşardı. Ayrıca orada
geçmişimiz vardı. Dedemin, amcalarımın, amca çoklarımın, küçük yaşta
yitirdiğimiz kız kardeşim Sevil’in gömütlüğü bulunmaktaydı. 14 Şubat 1970 Cumartesi
günü öğlende okullar dağıldı. 1973’e dek cumartesileri okullara gidilirdi.
1973’te çalışma günleri, cumartesinin dinlence olmasıyla beş güne indi. Annem,
babam ve biz dört kardeş yola dizilirdik köye gitmek için. O günlerde araba zor
bulunur bir şeydi. Yürüyerek giderdik neredeyse her yere. Hepimizin elinde,
sırtında yükler vardı. Yüklerimiz; bayramlık giysilerimiz, yedek çamaşırlar ve
köydekilere götürdüğümüz ufak tefek armağanlardan oluşmaktaydı. Dimdik yokuşu
çıktık. Bir saat olmadan köyümüze geldik 14 Şubat günü.
Babam,
hemen kurbanlık ineğine yedinci ortak olarak girdiğimiz komşumuzu bulmak için
Caminin Yanı’na gitti. Yanında ben de vardım. Hoşbeşten sonra kurban parasını
ödedi. Köy kahvesindeki gençler arasında bir devinim vardı. Gençlerden biri,
babama: “Hocam, sizde gelmek ister misiniz maça?” diye sorunca babam düşünmeden
“Evet!” dedi. Ertesi gün Trabzonspor-Karşıyaka maçına gideceğiz. Yenersek
Birinci Lig’e yükselme şansımız artacak. Çünkü bulunduğumuz kümenin lideri
Karşıyaka.
15
Şubat 1970 Pazar sabahı erkenden kalktık. Sıkıca kahvaltımızı yaptık. Benim
heyecanım dorukta, ilk kez maça gideceğim. Neredeyse herkes toplanmıştı.
Dolmuşa bindik. Ben küçük olduğumdan babamın kucağına oturdum. Dolmuş on beş
kişilik… Önceki gün kararsız olanlardan birkaçı da gelince sayımız çoğaldı. Sıkış
tıkış bindik. Önce ilçe merkezimiz Of’a uğradık. Böylece yolun on yedi
kilometresi bitti. Geri kaldı elli iki kilometre. Zaman geçirmeden yola koyulduk.
Yol boyunca konumuz, Trabzonspor’du. Birinci Lig’e yükseleceğimize inananlar
çoktu. İşimizin zor olduğunu söyleyenler de vardı içimizde. Dolmuşta en yaşlı
kişi babamdı. Ayrıca okumuş biriydi. Anlaşmazlıklarda ona soruyorlardı. O da
bildiği kadar yorum yapıyordu. Dolmuştaki bazıları bana, Trabzonspor’un hangi
on birle sahaya çıkacağını soruyorlar. Ben de ezberimdeki takımı bir çırpıda
sayıyorum. Eğlence olsun diye Ankaragücü, Altay, Beşiktaş, Bursaspor, Eskişehirspor,
Fenerbahçe, Galatasaray ve Göztepe’nin ilk on birlerini saydırıyorlar bana. Ben
de keyifle söylüyorum bu takımların as oyuncularını.
Söyleşerek,
tartışarak stadyumun yakınına geldik. Dolmuştan inip biletlerimizi aldık. Bana
bilet almadı babam. Yaşıma göre zayıf ve çelimsizim. Babamla birlikte girdim
açık tribünlere. Köylülerimizle bir aradayız. Erkenci olduğumuz için tribünün ortasında
bir yerdeyiz. Görüş açımız çok iyi. Maçın başlama saati: 14.00… O dönemde gece
maçları yok henüz.
Hüseyin
Avni Aker, benim için o anda kutsal bir yer. İlk kez takımımızı izleyeceğim.
Zaman geçmek bilmiyor. Beklerken tribünlerin her yanı doldu. Neredeyse boş yer
yok! Maç saati yaklaştıkça heyecan artmakta ve izleyicilerin sesleri gökyüzünü
kaplamakta. Derken ısınmak için takımımız çıktı alana. Yer gök inledi birden. Ben,
neredeyse sevinçten ağlayacağım. Adlarını ezberlediğim futbolcularımız, önümde
ısınmaktalar sağa sola koşarak. Kimi zaman da birtakım hareketler yapmaktalar.
İzleyicilerin sevinç gösterilerine kendilerince yanıt verdiler sık sık.
Karşıyaka
takımı da çıktı sahaya. Onlara “Yuh!” çekildi. Doğrusunu söylemek gerekirse bu
bağırışa ben katılmadım. Ne de olsa konuğumuz onlar. Köylülerimiz,
Karşıyaka’nın on birini soruyorlar bana. Stadyumun sesbüyütücüsünden takım
kadroları duyuruldu. İyi dinleyince birkaç as oyuncusunun olmadığını söyledim
yanımdakilere. Derken saatler 14.00’ü gösterdiğinde maçın hakemi Nevzat Tansuk,
başlama düdüğünü öttürünce maç başladı. Yerimde duramıyorum. Takımımız ileriye
gidince bende gidiyorum onlarla. Savunmadayken ben de savunmadayım. Derken
maçın 13. dakikasında oyuncularımızdan Ahmet Ziya Genç ilk golümüzü attı.
Oyuncularımız orta yuvarlakta, bizler tribünlerde sarmaş dolaşız. Takımımız çok
iyi, kazanmak için sürekli gol arıyor. Oyun, Karşıyaka’nın yarı alanında. 20.
Dakikada Ahmet Tanrıkulu, ikinci golümüzü attı. Sevincimiz bin kat çoğaldı.
Devre
arası oldu. Kemençe eşliğinde sevinçli yorumlar sürdü on beş dakika boyunca.
Oyun başladı. Maçın 65. dakikasında Ahmet Tanrıkulu, üçüncü golümüzü filelere
gönderdi. Çok sayıda gol kaçırdık. Ancak üzülmedik buna. Maç bitince arabamıza
yürüdük. Herkes oturunca yerine, yola çıktık. Çok sevinçliyiz. Takımımıza
duyduğumuz güven üst düzeyde. Birinci Lig’e yükseleceğimize inanç tam. Dönüşte
ilçe merkezimize uğramadık. Dolmuşumuz Eskipazar’da, Baltacı Deresi kıyısındaki
fırının önünde durdu. Herkes indi ekmek almak için. Babam çokça ekmek aldı bayram
nedeniyle. Sıcak ekmeklerin bir bölümü dolmuşta yendi iştahla.
Akşamleyin
eve vardık. 16 Şubat, bayramın öngünü. 17 Şubat 1970 Salı günü Kurban Bayramı. Çifte
bayram yaptık o gün Trabzonspor sayesinde.
Ne
yazık ki 1969-70 futbol sezonunda Trabzonspor Birinci Lig’e yükselemedi. Üç
sıfır yendiğimiz Karşıyaka çıktı o yıl birinci lige. Düşlerimizi
gerçekleştirmek için daha çok zamana ve sabra gereksinmemiz vardı. Sonunda 1973-74
sezonunda şampiyon olarak 1. Lig’e yükseldik. Bundan sonra Türk futbolunda yeni
bir tarih yazılamaya başlandı. Bu tarih, futbolumuzdaki Anadolu devriminin
tarihiydi
Adil
Hacıömeroğlu
17
Mart 2024
enfes bir anı yazısı.siz anınızı yazıyorsunuz ben okuyorum ve sizinle yokuş aşağı yokuş yukarı oynanan maçta oyuncu oluyorum.maça giden dolmuşta yolcu tribünde tezahürat yapan gol sevinci ile kendinden geçen taraftar ve eve giderken alınan sıcak ekmeklerin guduğunu yiyen çocuk.iyi ki varsın iyi ki yazıyorsun bu anı yazılarını
YanıtlaSilHocam yüreğinize sağlık ,güzel anılar unutulmuyor ,ilk stadyum deneyiminiz ,heyecanla izleyişiniz ,bizleri Avni Aker’ e 90 lı yıllara Trabzon da keyifle izlediğimiz futbol maçlarına götürdü. Değerli anlatımınızı bizlerle paylaştığınız için var olunuz . Ne güzeldir paylaşmak babanız nurlarda uyusun , sıcak ekmeği bölüşerek yemek kokusuyla, tadını da alarak doymak farklı lezzetlerdi.Sağlıkla nice bayramları görmeniz dileğiyle saygılarımla 👏✍️🙏🏻🍀🌼📗Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil