KONUŞMA SIRASI KAHRAMANLARDA


        Türkiye, dünyanın en büyük felaketlerinden biriyle karşılaştı. On ilimiz felaketten ağır bir biçimde etkilendi. Kentlerimiz, kasabalarımız, köylerimiz, karayollarımız, havaalanlarımız, tünellerimiz, köprülerimiz yıkıldı. Her şeyden önce evlerimiz yıkıldı evlerimiz.

        Ülkemizde yediden yetmişe herkes, felaketi işitir işitmez seferber oldu. Her yurttaşımız, işin bir ucundan tutmak için adeta çırpındı. İl, ilçe, kasaba hatta köylerimizde yaşayanlar; kendi aralarında örgütlenip deprem bölgesine yardım elini uzattı. Devlet kurumları, ulusun her bireyi sırt sırta vererek tarihin çok az görebileceği büyük bir seferberlik başlattı.

        Felaketten kurtulan yurttaşlarımızın günlük yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan en küçük gereksinim maddeleri inceden inceye düşünüldü. Bir anda on ilimiz ve buralara bağlı ilçe merkezleri TIR ve kamyonlarla doldu. Kamyonlar, bir yandan kış koşullarının olumsuzluklarıyla bir yandan da depremin yıktığı yollarla savaşmaktaydı. Bir diğer engel de deprem bölgesinden göç edenlerin ve yardım elini uzatmak için felaket topraklarına ulaşmak isteyenlerin taşıt sıkışıklığıydı.

        Depremin ilk günü, Kızılay tarafından yapılan kan bağışı çağrısına koştu yurttaşlarımız. Uzun kuyruklar oluştu Kızılay kan merkezlerinde. Ertesi gün Kızılay’dan açıklama geldi, yoğunluk, sıkışıklık olmasın diye. Kan bağışının günlere yayılmasını istedi Kızılay yöneticileri. Çünkü bağış için öyle bir insan kalabalığı oluştu ki, bu kadar çok kişinin kanını alacak sağlık çalışanı yoktu. Alınan kanları saklayacak yer de bulunamadı neredeyse.

        Kurtarma ekipleri yurdumuzun dört bir yanından yola çıktı. Yurtdışından da imdadımıza yetişti dost ülkeler. Yıkıntılarda insan sesi, soluğu, sıcaklığı arandı. Bulunduğunda sevinçten gözler parlayıp soluklar tutulmakta. Kimi zaman her türlü aletle kimi zaman da el ve tırnaklarla bir kuyumcu titizliğiyle molozlar ufalanmakta. Elbirliğiyle taşınmakta yıkıntı parçaları. Ne yorulmak vardı ne de uyku. Yemeyi içmeyi düşünen de yok! İnsanüstü bir güçle çalışmakta herkes. Ülkemizin dört bir yanından gelenlerle dünyanın farklı ülkelerinden koşanlar, kırk yıllık dost gibi omuz omuza can kurtarmaktalar yıkıntılar altından. Çoğu zaman dilleri suskun, elleriyle konuşmaktalar. Gözleriyle, bir bakışla anlaşmaktalar. Bir kişi canlı çıktığında sarmaş dolaş olmaktalar insanlık diliyle. O insanlık dilini, ancak ortak emek harcayıp aynı amaç uğruna yazgı birliği yapanlar bilir. Emek ve amaç insanı olmayanlar, bu dili ne konuşur ne de anlar.

        Yıkıntılardan insanlarımızı kurtaran kahramanlar, yaptıkları işi kameralarla çekip sosyal medyada paylaşmıyorlar. Paylaşıp ne kadar beğeni aldıklarını dakika dakika, saat saat, gün gün hesaplamıyorlar. İnsancıl bir emeği, sosyal medyadan pazarlayıp ünlü olma peşinde koşmuyorlar. Yalancı kahramanlık için emeklerini pazarlamıyorlar.

        Sosyal medya ünlüleri ve ABD sever siyasetçiler, deprem bölgesine akbabalar gibi üşüştüler. Yanlarında kameralar… Arkalarında şakşakçılar… Gözlerinde öfke, yapay bir üzüntü maskesi takılmış yüzleri asık… Seslerinde metalik bir titreme… Görüntülerde kendilerinden başka kimse yok! Ağızlarından sözcükler tükürür gibi çıkmakta: “Burada devlet yok!” ya da “Enkazın altında kalan devleti çıkarıyoruz!” demekteler.

        Kaldırıp başlarını baksalar sağa sola, gözlerindeki kin perdesini kaldırsalar görecekler devleti de milleti de. Devletin de milletin de gücünü anlayacaklar. Aslında bu, hiç de zor değil.

        Sosyal medyanın klavye kahramanları, yalancı ünlüleri düşmanın makineli tüfeklerinden daha hızlı ateş etmekteler üstümüze üstümüze. Haberin doğruluğunun, yanlışlığının pek önemi yok onlar için. Türkiye aleyhinde olan ne varsa onlar için çok değerli. Hele ABD ya da AB ülkelerinden bir eleştiri, bir uyduruk haber çıkmaya görsün ülkemize karşı, dört elle sarılmaktalar bu fitili yanık dinamitlere. Onları aldıklarında bu dinamitler ellerinde patlamakta. Elleri koptuğunda efendileri onlara protez çoklu el yapmakta yeni dinamitler için.

        İş yapmayanlar mazeret üretir sürekli. İş yapanlar, çalışanlar, üretenler ise işlerine odaklanırlar. Çeneleri değil; usları, elleri çalışır. Felaketin vurduğu yerlerde devleti arayanlar; devlet sensin, devlet benim, devlet o… Sen, elini taşın altına koyarsan devletin gücünü, milletin büyüklüğünü anlarsın.

        Artık susun, konuşmayın! Olumsuzluklara odaklanmış beyinlerinizden düşmanın alevleriyle yüreklerimizi yakmayın! Elleri, emekleri, uslarıyla yıkıntılar arasından canlarımızı kurtaran adsız kahramanlarda konuşma sırası…

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       10 Şubat 2023

2 yorum:

  1. DENİZLİDE KAN MERKEZİ ÖNÜNDE YÜZLERCE GENÇ VARDI KAN VERMEK İÇİN BEKLİYORLARDI . GURUR DUYDUM GENÇLERİMİZLE. KANSULANDIRICI KULLANDIĞIM İÇİNKAN VEREMEDİM. ELBETTE YARDIMIMIZ OLDU VE OLACAK . EMEĞİ OLANLARA TEŞEKKÜRLER
    Duygusal şair
    DENİZLE

    YanıtlaSil
  2. Kalemine sağlık. Şimdi birlik beraberlik zamanıdır. Ülkemizin 10 vilayeti ve 13 milyon insanımız yaşam savaşı verirken 85 milyon kan ağlarken ABDVE AB yani haçlı mankurtları aktif edilmiş salyalarını akıtmaktadır. Vah ki ne vah halimize!!!

    YanıtlaSil