Depremin ilk gününden başlayarak belli bir merkezden
yönetildiği anlaşılan bir yalan makinesi çalışmaya başladı. Bu yalan makinesine
bilerek ya da bilmeyerek bazı yurttaşlarımız alet oldu. Deprem felaketini,
Türkiye’yi zayıf düşürüp parçalamak amacıyla kullanmak isteyen emperyalist
merkez düğmeye bastı. Aslında yalan haber yayarak kışkırtma yapma, ülkemize
karşı büyük bir psikolojik savaş. Bu savaşı yürütenlerin amacı ve niyeti belli.
Emperyalistler, savaşı sosyal medya üzerinden başlatıp yürütmekteler.
Bu işte öncelikle FETÖ ve PKK yandaşlarını kullanılmakta. “Tayyip düşmanlığı”
ile gözleri kararmış kimi yurttaşlarımız da bu savaşa bilinçsizce katılmakta.
İlk günden itibaren “Devlet nerede? Asker niye deprem bölgesinde değil? Yardım
kuruluşları neden ortalıkta yok!” benzeri tümcelerle halkı devlete ve devlet
kurumlarına karşı kışkırtmaya çalıştılar. Amaç, devlete karşı toplumsal güvensizlik
yaratmak…
Kimi zaman yalan haberler yayarak kurtarma çalışmalarını
engellediler. Bu yalanların en belirgini ise barajların su sızdırdığıydı. Ne
yazık ki bu yalanla yıkıntılar altındaki kişileri kurtarmak için zaman karşı
savaşan ekiplerin emeklerini çalıp hedef şaşırttılar. Nedense bu yalanı oraya
atanlar, pişkince yalanlı yollarında yürümeyi sürdürmekteler.
Askerin ilk saatlerinden itibaren deprem bölgesinde görev
başında olduğunu hem televizyonlardaki canlı yayınlarda görüp hem de devlet
yöneticilerinin açıklamalarından anlıyoruz. İlk kurtarma çalışmaları
başladığında canlı yayınlarda ilk gördüğümüz kurtarma ekiplerinin sırtlarında
JAK (Jandarma Arama Kurtarma) yazıyordu. Bu bile görmezden gelindi.
Devleti güçsüz göstermek için çabalayanlar: “Deprem olan
illerdeki arkadaşlarımız askerleri görmediklerini, söylüyorlar.” diye açıklamalar
yapmaktalar. Deprem on ilimizi vurdu. On ilimizin onlarca ilçesi, yüzlerce köyü
ve mahallesi, binlerce sokağı var. Klavye başında oturarak askeri göremediğini
yazan kişi, oturduğu yerden doğaldır ki kimseyi göremez. Git, yıkıntıların başına
görürsün orada askeri de polisi de. Görmek için öncelikle bakacaksın. Yalnızca
bakmak yetmez, görmek istediğine bakacaksın.
Bakalım asker neredeymiş?
Birgül Tuncay… Adıyaman’ın Dardağan köyünde yaşayan bir köylü
Türk kadını… Yıkıntılar altında kalan ineği ölmesin diye canla başla uğraşan
güzel yürekli bir kişi. İneği Bircan’ı, o yıkıntılar altında besledi on bir gün
boyunca. İki ineği, on beş keçisi ve otuz tavuğu yıkıntılar altında kalarak
ölmüş. Bazıları için bu yitikler önemsiz sayılabilir. Ancak bu hayvanlar köyde
yaşayan bir aileyi ayakta tutar, onların geçimini sağlar.
Bircan, vinçle yıkıntılardan çıkarıldı. Kurtarma ekibinin
yanı sıra veterinerler de vardı orada. Tüm çabalara karşın Bircan yaşamını
yitirdi sonradan.
Bircan’ın kurtarılması sırasında askerler de Dardağan’daydı.
Birgül Hanım’ın üşüdüğünü gören bir askerimiz parkasını çıkarıp ona verdi.
Ancak Birgül Tuncay asker üşür diye parkayı almadı.
İşte, size iki bakış açısı. Türk askerinin yüreğinde
duyumsayan Birgül Hanım ve askeri karalamak için emperyalist merkezlerin
yalanlarına alet olan klavye yalancıları.
Evet, askerin nerde olduğunu soruyorlar kimileri. Asker Birgül
Hanımların yanında ve yüreğinde, dağda bayırda, kentlerde, köylerde. Asıl siz
neredesiniz? Hangi karanlık dehlizlerde, hangi yalanları uydurmanın
peşindesiniz?
Adil Hacıömeroğlu
20
Şubat 2023
Egemen sınıfların haberlerine itibar etmemek anlaşılır, ama egemen sınıfların önüne sunduğunu reddetmekle beraber eğri doğruyu, güzeli çirkini, provakasyonu ajitasyonu eline yüzüne bulaştırmak bir kasıt yoksa, ya umarsızlığın ya da düşük zekanın göstergesidir.
YanıtlaSil