Yüz yıllardır süren dinsel bir ibadet, ramazan ayında yerine
getirilir. Müslümanlar, bu ayda oruç tutar. Doğaldır ki sağlık sorunu yaşayanlar,
çocuklar ve oruca dayanamayacak kadar yaşlılar oruç tutmaz.
Bir ay sürer Müslümanların orucu. Tarih boyunca dünyanın neredeyse
her yanında ve farklı dinlerinde oruç söz konusu. Ancak bu oruçlar, birbirinden
farklı. Farklı dinlerin oruçları da ayrı ayrı olmakta. Oruçların
biçimlenmesinde dinlerin boy attığı coğrafyaların, yaşam ve beslenme biçimlerinin
etkisi yadsınamaz.
Farklı tutulan oruçların bir tek ortak yanı var: O da insanoğlunun nefsine egemen olması. Yalnızca boğazına değil, tüm bedensel ve tinsel isteklerin bir yana bırakılır oruç boyunca. Kişi, yaşamın kendine verdiği nimetlere şükretmeyi öğrenir oruçla. Usun yüreğe, düşüncenin duyguya, istencin güdüye üstün geldiği aydır ramazan. Kişinin içsel bir yolculuğa, hesaplaşmaya girdiği bir dönem. Aslında oruç, insanın tüketme özgürlüğünün sınırlandığı bir eylem. Yediğimiz, içtiğimiz, tükettiğimiz her şeyde dünyada yaşayan tüm canlıların da haklarının, paylarının olduğunu anlamak ve bunu eylemli bir duruma getirmektir amaç
Ramazanın, dolayısıyla orucun en önemli özelliği eşitlikçiliğin,
birlikte davranmanın uygulanması. Nasıl mı? Düşünebiliyor musunuz milyonlarca
insan, bir ezanla önündeki tabağa kaşık çalıyor. Kaşık çalmadan öce milyonlarca
insanın dudaklarında aynı besmele. Bu, toplumun birlikte davranmasının en güzel
örneği. Bu tür eylemler, toplumu bir araya getirir. Yürekler aynı anda çarpar.
Eller, aynı anda göğe açılır. Nefis, aynı anda köreltilir. Lokmalar, birlikte
çiğnenir. Verilen nimete hep birlikte şükredilir.
Bazı kişiler, yazımı okurken iftar zamanının yerel saatlere
göre değiştiğini söyleyecekler. Evet, doğrudur. Burada saat yok aslında. Hangi
coğrafyada yaşarsanız yaşayın orucun zamanı iftar ve sahur. Nefsin zapturapt
altına alındığı zaman da sahurla iftar arasındaki zaman. Böyle olunca saatin
yelkovanı ile akrebinin gösterdiği rakamlar değil, sahur ve iftar önem kazanır.
Ramazan, iyilik ayıdır aynı zamanda. Yoksula yardım etmek, insanlara
iyilik etmek gelenektendir. Açları doyurup giydirmek olmazsa olmaz. Bu yönüyle
büyük bir dayanışma ve yardımlaşma söz konusu. Dayanışma ve yardımlaşmanın
olmadığı toplumların zamanla çözülüp dağıldığına tanık oldu insanoğlu yüzyıllar
boyunca. Bu nedenle yürekler birlikte çarpmalı, tok açın durumunu anlamalı.
Ramazan, alçak gönüllülüğün doruğu. Sahur ve iftar sofraları
gösterişten uzak olmalı. Bu sofralara çağrılı konuklar, tanrı misafirleri, eş
dost, hısım akraba sığar; ancak gösteriş ve savurganlık sığmaz. Gösterişin,
böbürlenmenin, savurganlığın olduğu sofralar; nefse egemen olmak yerine, nefsi
kabartır. Bu da orucun içeriğine aykırı düşer.
Varsıl iftar sofralarından savurganlık, gösteriş, yoksulu
aşağıda görme, görgüsüzlük, açgözlülük, doymak bilmez bir nefis anlayışı lime lime
akar. Toplumumuzda ve İslam ülkelerinin nerdeyse hepsinde kapitalist bir
düzenin ekonomik çarkı dönmekte. Bu da varsılla yoksul arasındaki gelir
uçurumuna neden olmakta. Bir yanda gösteriş içinde altınlar içinde yüzenler varken
öte yanda ise bir lokma ekmeğe muhtaç insanlar bulunmakta. Bu eşitsizlik
ortamında yoksulun gözüne sokarcasına gösterişli sofralar hazırlamak niye? Hele
bu gösterişli sofraları basın yayın organlarında göstermek, orucun tinsel ve
dinsel amacına uygun mu? Lüks otellerin aşevlerinde görkemli sofraları
kurmaktaki amaç ne? Bir yoksulun yaşamı boyunca oturup bir lokma yiyemeyeceği
buralarda iftar yapmak nedendir?
Orucun nefisleri eğiten, insan olmayı anımsatan, insanın
dünyasal nimetleri hiçe sayan anlayışının kapitalizmin açgözlülüğüne,
görgüsüzlüğüne kurban edilmesi anlaşılır bir şey değil. Kapitalizm, orucun dayanışmacı
ve yardımlaşmacı özüne ters düşer. Bu nedenle oruç tutarken oruca ters işler
yapılmamalı. Bereket ve tanrısal övgü bin bir tür yemeğin masalara dizildiği
masalarda değil, alçak gönüllü sofralardadır. Bu konuda örnek alınması gereken
de İslam’ın Peygamberi Hz. Muhammet’tir.
Adil Hacıömeroğlu
20
Nisan 2023
Her yıl yenilenen "eski bayramlar" nostaljisini yapmayacağım. Farklı bir yerden bakmak istiyorum. Müslüman bir ülkede, Ramazan ayı hatta üç aylar süreci yılın diğer günlerinden ayrılabilmelidir. İslami gelenek açısından değil, bizzat dinin kendi kaynağı olan Kur'an açısından da bu böyledir. Bu ayrım şekilsel değil, öze dönük bir ayrımdır. Bu aylarda kavga edilmez, küsler barıştırılır. Saldıran olmadıkça savaşılmaz vs. gibi... Çok doğal olarak Müslüman bir ülkede, Ramazan ayında içsel yolculuğun dışa vurumunu da görmek istiyorsunuz. Genel atmosfer, sokaklar, evler Ramazan kültürünü yaşamalı yaşatmalı. Tiyatrolar, sokak şenlikleri, klasik müzik icrası, orta oyunu, yemek kültürü, sema gösterileri gibi kültür unsurları Ramazan ayında yoğunlaşmalı, bir farklılık yaratmalı. Batılı gibi gözükmeyi marifet sanan yobazlarla, Cumhuriyet dini elimizden aldı diyen yobazların ortak noktası sanırım yıkıcılıkları. Yıkanlar yapamazlar, sadece yıkmayı bilirler. Yaratıcılık yapanlara has bir özelliktir.
YanıtlaSil