Atatürk, 10 Kasım 1938’de sonsuzluğa göçtü. Erken yaşta (57)
aramızdan ayrılan Büyük Önder, kısa zamanda büyük yapıtlar bıraktı Türk Ulusuna.
Yok olmak üzere olan bir ülkeyi, emperyalizmin işgalinden kurtardı. Türkiye,
onunla küllerinden doğup dünya ülkeleri arasındaki onurlu yerini aldı.
Yüz yılların getirdiği toplumsal geriliği ortadan kaldırmak
için kolları sıvadı Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrası. Önce devletin yönetim
biçimini Cumhuriyet yaptı. Ardından bir dizi devrimler geldi peş peşe.
Sanayileşmede, tarımın modernleşmesinde, hayvancılığın ıslahında büyük adımlar
atıldı. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki uçurumu kapatmak için büyük atılımlar, durup
dinlenmeden çalışmalar yapıldı.
Ulaşımı olmayan yurt toprakları, demir ağlarla örüldü. Kabotaj
hakkıyla limanlarımız gelişti. Türk denizciliği, büyük atılımlar yaptı.
Okullaşma arttı. Yurdumuzun dört bir yanında açılan okullarla
halkımız önce okuryazar oldu. Sonrasında yurttaşlarımızın öğrenim düzeyi hızla
yükseldi.
Devletimiz, çağdaş hukukun gerektirdiği yasalarla yönetilmeye
başlandı. Hem kişi hem de toplum hakları önemsendi. Yurttaşa sınıfsal ayrıma
göre davranma ortadan kalktı. Toplumsal alanda olağanüstü yenilikler yapıldı.
Bilimi sanat, kültür alanında gelişmeler oldu.
“Arasız devrimler” demekteydi Atatürk. Devrimlerle ilerleyen,
gelişen, kalkınan, Ortaçağ’ın kör karanlığından kurtulan bir Türkiye’yi
yaratmaktı Büyük Önder’in amacı.
Neyse sözü uzatmayalım... 10 Kasım 1938’den sonra “Arasız devrimler”
hedefi unutuldu. Devrimcilik unutulunca tam bağımsızlık ülküsü yara almaya
başladı. Bu nedenle 1945 sonrası dümen Atlantik’e doğru kırıldı. Tam bağımsızlık,
Atlantik düşlerine feda edildi. Sanayileşmeden vazgeçildi. Eğitimdeki devrimci
dönüşüm, feodal ve küresel güç odaklarının istekleriyle sona erdirildi.
Truman (1947), Marshall (1948), ABD ile eğitim (27 Aralık
1949) anlaşmalarıyla ulusal gücümüze dayanan eğitim ve kalkınma anlayışı terk
edildi. Bu, Atatürk Devriminden adım adım uzaklaşmayı getirdi. Devrimciliğin
yerine, içeriği boş bir ilericilik kondu.
ABD’nin isteğiyle çok partili yaşam başladı. Ortaya çıkan
iktidar ve muhalefetin iki büyük partisi de Atatürk döneminin amaçlarından
uzaklaşma yarışı yaptı. Devrimcilik, tam bağımsızlık, milliyetçilik, halkçılık,
ezilen ulusların yanında olma düşünceleri unutturulmaya çalışıldı. Özellikle
devletçilikten kaçarcasına uzaklaştı hem iktidar hem de muhalefet partisi.
Soğuk Savaş ideolojisi, yavaş yavaş Kemalizmin yerini aldı. Hem CHP hem de DP
batıcılığı, Atatürkçülük olarak topluma kabul ettirme uğraşı verdi.
Askeri darbeler, Atlantik’in oluşturmak istediği içi
boşaltılmış ve biçimselliğe indirgenmiş Atatürkçülüğün oluşturulması konusunda
etkili oldu. Atatürk’ü heykel, büst, resim ve fotoğraflara indirgediler. Her
yere Atatürk büstü yapmanın Atatürkçülük olduğu algısını yarattı ABD sever
darbeciler. Bu yolla Kemalizmi ve onun devrimciliği kulak ardı edildi. Ne yazık
ki Atatürk’ün kurduğu CHP, darbecilerin Kemalizmin içini boşaltmasına göz
yumdu. Giderek bu anlayışı benimsedi. Böylece bu partide Kemalizm, ideoloji
olmaktan çıktı. Yüzeysel, biçimsel bir Atatürkçülük toplumda yaygınlaştı. Batıcı
liberal anlayışlar, Atatürkçülük olarak topluma yerleştirilmeye çalışıldı. Bu
da ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına, tam bağımsızlığına ayak bağı oldu. Bu
durum, bir aymazlığın da nedeni. Cumhuriyet kurumlarının yıkılması sürecine su
taşıdı bu anlayış.
Giderek CHP yönetimi, Atatürk’ün tasfiye ettiği güçlerle işbirliği
yapmaya başladı. Şu anda geldiğimiz noktada CHP’nin milletvekili aday listelerine
baktığımızda Atatürk’e en karşıt olan bölücü, liberal ve yobaz ittifakını
görmekteyiz. Kalkıp bu yapılana “Atatürkçülük” derlerse de şaşırmam. Çünkü toplumsal
bilinç kayması, öyle bir yere geldi ki kavramlar birbirine karıştı. Aldatmaca,
sinsilik Kemalizmi yiyip bitirmekte. Atatürk’ün genel başkanlık koltuğuna
oturtulan kişi, herkesin gözünün içine baka baka “Biz 1930’ların CHP’si
değiliz.” demekte. Kendini Atatürkçü sananlar da onu var güçleriyle
alkışlamaktalar.
Her şeye karşın ülkemizin kurtuluşu Kemalizmdedir. Cumhuriyet
devrimini sürdürmek gerekmekte. Atatürk’ün “Arasız devrimler” düşüncesi yaşama
geçirilmeli toplumsal bir zorunluluk olarak. Bu yolla Cumhuriyet kurumları
yeniden oluşturulmalı. Tam bağımsızlığımızı da varlığımızı da sürdürmenin başka
yolu yok!
Adil Hacıömeroğlu
11
Nisan 2023
Elinize sağlık. Öncelikle bir durum tespiti yaparak başlamak istiyorum. Şekilci Atatürkçülük, artık ülkenin siyasetini zehirleyen bir unsur olarak görünüyor bana. Dinin istismar edilmesi gibi, Atatürk ve onun anısı da adi kimselerin çıkarları uğruna istismar edilmektedir. Durum tespitin budur, ancak çözüm olarak sunduğumuz Altı Ok'çu projeyi kitleye anlatmakta sorun çekiyoruz. Dolayısıyla hepsini "Kemalizm" adı altında sunmanın ideolojik berraklık getirmediğini ve halka hitap etmediğini düşünüyorum. Onun yerine Atatürk döneminde yapılan uygulamalardan örnek vermek, yakın Cumhuriyet tarihinde yapılan hataları ve devrimden geri dönüşleri bugüne hitap eden örneklerle anlatmanın zihinlerde doğal olarak Kemalist fikirlerin oluşmasını sağlayacağını düşünüyorum.
YanıtlaSilBu arada DP'nin ATATÜRK'Ü KORUMA YASASI adı altında DEVLETİN VE CUMHURİYETİMİZİN içini olmaya devam ettiğini unutmayalım.
YanıtlaSil