“BELEŞ PEYNİR, YALNIZCA FARE KAPANINDA OLUR.”


        14 Mayıs’ta seçimler var. 13. Cumhurbaşkanımız ve milletvekilleri seçilecek. Toplumumuz, tamamen politize olmuş durumda. Her yerde seçimler konuşulmakta. Halkımız, deyim yerindeyse karpuz gibi ortadan bölünmüş. Cumhur ve millet ittifakları birbirini düşman bellemekte. Millet ittifakı yandaşlarının düşmanlığı daha derin. Eleştiri, kitaplarında yazmamakta. Düşmanlığı körükleyip artırmak için sosyal medya işgüzarları işbaşında. Bunun için de gerçek olmayan bilgiler havalarda uçuşmakta. Kimse, gerçeğin peşinde değil. Önemli olan, karşı saflara zarar vermek. Bunun gerçek ya da yalanla olması onlar için pek de önemli değil. Onlara göre savaşta her şey mübah.

        Ortalık toz duman… Siyaset adına bir kör döğüşü var. Karşı cephe suçlanırken kendi saflarında aynı şeylerin savunulduğu ne görülüyor ne de işitiliyor. Aslında bakıldığında birçok konuda aynı tezler savunulmakta. Yok birbirlerinden farkları. İkisinin de kollarında birer bölücü örgüt… Her iki cumhurbaşkanının umudu dünya tefecilerinden alınacak borçlar. Ekonominin ayağa kaldırılmasını borçlanarak yapacaklar uslarınca. Bundan da anlaşılacağı üzere dışa bağımlılığı daha çok artırmanın yarışı var aralarında. Üretim ekonomisi kitaplarının dipnotlarında bile yok! Hele ulusun öz gücüne güven uslarından geçmemekte.

        Aydın Karabulut… Eğitimci bir arkadaşım… Sanat tarihi eğitimi görmüş. Bir özel öğretim kurumunun başında. Okur, araştırır. Dinlemeyi, öğrenmeyi sever. Atatürk’e ve onun devrimlerine yürekten bağlı. Seyrek de olsa bir araya gelip söyleşiriz. Arada telefonla konuşuruz. Daha çok tarih, sanat, kültürdür konumuz. Önümüzde seçimler var.  Doğal olarak söz dolaşıp siyasete gelir. Burada karşımdaki Aydın gider, başka bir Aydın gelir. O sorgulayıcı, neden sonuç ilişkili düşünen adam birden buharlaşır sanki. Yerine niyet okuyucu, gerçekçilikten uzak, nesnel düşünmeyen biri oturur karşıma. Kılıçdaroğlu’nu kendi düşlediği yere oturtur gerçekçilikten uzak bir biçimde. Şunu söyleyeyim ki ikinci durumda da karşısındakine saygısını, inceliğini yitirmez.

        İki gün önce yine siyasetten açıldı konu. Kılıçdaroğlu’yla ilgili umudu yüksek… Onun Atatürk devrimlerini geri almayı düşündüğünü söylemekte. Hem de yürekten inanarak… Kılıçdaroğlu’nun Atatürk’ün yanından bile geçmediğini sabırla anlatıyorum ona. O ise “Kılıçdaroğlu seçilince ters köşe yapacak herkesi. Atatürkçü yüzünü. Tavrını gösterecek. O, devletle anlaştı.” demekte her defasında. Ben de “Evet, bir devletle anlaştı, ama o devlet Türkiye değil. ABD, İngiltere, Almanya…” diye sayıyorum. Gülüyor dostça, ama inancı değişmiyor.

        Son konuşmamızda Kılıçdaroğlu’nun İngiltere’nin ona vereceğini söylediği 300 milyar doların ne karşılığında alınacağını sordum. İngiltere, güneş batmayan bir imparatorluk… Dünyanın ezilen halklarının kanını emen sömürgeci, emperyalist ülke. Dünyanın kapitalist canavarının palazlandığı yer… Babasının hayrına kimseye para vermez. Eğer böyle yüklü bir borç veriyorsa bunun siyasal, ekonomik karşılığı kesinlikle olur. Evet, Aydın Bey’e: “Kılıçdaroğlu, 300 milyar doların karşılığında İngiltere’ye ne verecek? Hangi vaatlerde bulundu? Bu vaatleri bilmek yurttaşlarımızın hakkı değil mi?” diye sordum.

        Aydın Bey, hemen yanıtladı beni. “Ninem, ‘Beleş peynir, yalnızca fare kapanında olur.’ derdi.” dedi gülerek ve siyaset konuşmadığımız durumdaki gerçekçiliğine döndü. Hay usunla bin yaşa arkadaşım! Ninene de binlerce rahmet…

        Aydın Bey’in ninesinin gördüğü tuzağı, torunu göremiyor; neden? Çünkü o elleri öpülesi nine, Kurtuluş Savaşı görmüş. Küffarın bin bir dolapla ülkemizin başına örmekte olduğu çorapların nasıl ulusça yok edildiğinin tanığı. Belki okuryazar değildi; ancak engin sağduyusu, gözlemleri, düşmanını iyi tanımlaması, dostlarının kimlerin olacağını bilmesi onu doğru düşünmeye yönlendirmişti onu. Anadolu’nun bilgeliğinin bitek topraklarında, Sivas ozanlarının gerçekçiliğiyle harmanlanmış kültürel bir iklimin ninesi o.  Aydın Bey gerçekçilikten uzak, düş aleminde. Ninesi ise ayağı yere basan gerçekçilikle düşünmekte.

        Şimdinin aydını, Kemalizmi de değiştirip kendine uydurdu. Onu yalnızca laikliğe ve batılı yaşam biçimine indirgedi. Böyle olunca da tam bağımsızlık unutuldu. Kılıçdaroğlu’nun “İngiltere’den 300 milyarlık temiz yatırım Bu konuda farklı zamanlarda söylem farklılıkları var Kemal Bey’de.) getireceğim.” diyerek dünyanın en büyük emperyalistinin aklanmasını beceri sanmakta bu laikçiler.

        Kurtuluş Savaşı’ndan çıktık. Kesintisiz on yıl süren savaşlarda nüfusumuz kırılmıştı. Ürün tarlada kalmıştı. Binlerce hektar toprağımız ekilememişti. Çalışacak erkek nüfus yoktu neredeyse. Sanayimiz kurulmamıştı henüz. Halk, bir dilim ekmeğe muhtaçtı. Büyüklerimiz bu dönemi: “At b.kundan arpa toplayıp yenirdi.” diye anlatırlardı. İşte böyle bir dönemde bile Atatürk, batılı emperyalistlerin borç tuzağına düşmedi. Kendi olanaklarımız ve dost Sovyetler Birliği’yle yapılan ulusal paralarımızla ticaret anlaşmalarıyla sanayimizi de kurduk, tarımımızı da modernleştirdik. Sovyetler fabrikalarımız yaptı, biz de karşılığında ürettiğimiz tarım ürünlerini verdik onlara. Tam bağımsızlığımızdan zerre kadar ödün vermedik.

        “Gavurun ekmeğini yiyen, gavurun kılıcını sallar.” demiş atalarımız. Ne güzel bir söz… Emperyalistlerden borç dilenen biri, Atatürkçü olamaz. Bu tür politikalara kananlar da Atatürk’ün yanından geçemez.

        Kılıçdaroğlu, 300 milyar doları almak için karşılığında ne verecek? Yoksa onlara “demokrasiyi ve insan haklarını geliştirme” sözü mü verdi? Eğer böyle bir söz verdiyse bu Sevr’in uygulanması demek. Sevr’i imzalayanın Damat Ferit olduğunu anımsatmama gerek var mı Aydın Bey?

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       19 Nisan 2023

 

 

1 yorum:

  1. Atasözleri, menkıbeler, tarih, sosyoloji, iktisat, siyaset bilim, felsefe, teoloji... Her türlü bu 300 milyar Dolar'ın "temiz" olmadığını anlatabilirsiniz. Ancak karşınızda saplantılı, ülkesinin çıkarını değil hırslarını öne çıkarmış insanlar olunca boşa konuşmuş oluyorsunuz. Halkın bu söyleme itibar etmediğini düşünüyorum. Seçimde gereken cevap tertemiz verilecektir.

    YanıtlaSil