Ağva,
Şile’ye bağlı küçük bir dinlence beldesi şimdilerde. Karadeniz ikliminin egemen
olduğu, bitek toprakların yer aldığı bir yer köyleriyle. Ağva beldesinin
doğusundan Yeşilçay, batısından Göksu yer alır. Bu dereler, nazlı bir gelin
edasıyla akıp kavuşur Karadeniz’e.
Karadeniz’in
incisi sayılabilecek bu güzel kıyı beldesi, yalnız doğal güzellikleriyle değil;
tarihsel özellikleriyle de ilgi çekici bir yer. Çok eski tarihlerden beri bir
yerleşim yeri burası. Tarihi, M. Ö. 7. yüzyıla dek uzanmakta. Hititler,
Frigler, Romalılar ve Osmanlıların ayak izleri var Ağva ve çevresindeki
köylerde. Ağva, Latince “İki dere arasına kurulmuş köy” ya da “su” anlamına
gelmekte. Sözcük, zamanla bugünkü biçimine gelmiş. 14. Yüzyılın ortalarında bu
topraklara Konya, Karaman ve Balıkesir’den Türkmenler gelip yerleşir. Bereketli
topraklarda tarım ürünleri üretip İstanbul’un yiyecek gereksinimine katkı
yaparlar.
Geçen
yıl, eşim ve oğlumla Kartepe’den İstanbul’a dönerken Kandıra yoluna saptık.
Oradan da Ağva’ya geçtik. Yol boyunca en çok rastladığımız şey emlakçı dükkânları
ve satılık arsa, arazi duyurularıydı. Belki de ülkemizde tarım alanları göz
önüne alındığında kilometre kareye en çok emlakçını olduğu yer Kandıra, Şile ve
Ağva. Tarım arazileri parsellenmiş el kadar ve yapılaşma olsun diye satışa
çıkarılmış. Serbest piyasacılıkla can çekişen verimli tarım topraklarında
sebze, meyve, tahıl, bakliyat yetiştirilmeyecek; onların yerine beton yapılar
yükselecek buralarda. Zaten çoktan yapılmaya başlanmış bile yapılar. Ülkemizi
yönetenler, böylesine bir toprak talanını nasıl izlerler? Böylesi bir yok edilişi
niye görmezden gelirler? Karadeniz’den gelen nemli bulutlarla bereketlenen bu
topraklar; birkaç yapsatçının, emlakçının çıkarları için feda edilebilir mi?
Ağva’nın
ve çevre köylerin cam damarıdır Yeşilçay ve Göksu. Bahçe, tarla ve ormanlar
arasından süzülerek ve geçtiği topraklara can verip yağmurlar, pınarlar,
yeraltı sularıyla beslenerek Karadeniz’e doğru akar bu iki dere. Yeşilçay’ın Ağva’da
deniz dökülmeden önce batısında balıkçı aşevleri, yeiçler yapılmış. Derenin
yağmurlu havalarda taşacağı yerler işgal edilmiş. Oysa eskiden buralar
kumsaldı. Karadeniz, fırtınalı havalarda dalgalarıyla bu kumsalı var ederdi.
Kumsalı daraltmayı kazanç sayan yerel yönetimler var. Buna göz yuman mülki idare
amirleri bulunmakta ne yazık ki. Doğanın binlerce yılda oluşturduğu kurallarını
değiştirmek isteyen uyanık yurttaşlarımız bulunmakta. Kalkınma deyince her
yerin betonlaşmasını düşünen yöneticiler çok…
İstanbul’u
betonlaştıran gözü doymaz yapsatçılar, son yıllarda Şile ve Ağva’ya tadandılar.
Marmara otoyolunun buradan geçmesi, tarım alanlarının talan edilmesini
hızlandırdı. Köylerde araziler satılmakta yapıların yapılması için. Tarım
üretiminin değer bulmadığı toprakları elden çıkarmakta köylüler üç kuruş için. Üretene,
ekip biçene değer vermeyen yöneticilerdir bu betonlaşmanın sorumluları.
Göksu
ve Yeşilçay’ın doğdukları yerler, Marmara kıyılarına çok yakın. Güneyden kuzeye
geçtikleri topraklardan beslenerek çoğalır bu iki dere. Küçük kollarla güç
kazanır bu akarsular.
Karayelle gelen delişmen yağmurlar, önce tarımsal alanların yumuşak topraklarınca emilir. Toprak, suya iyice doyunca fazla su akarak Göksu ve Yeşilçay’la buluşur. Betonlarla kaplanan toprak, yağmur sularını emip depolayamaz. Bu nedenle yağan yağmurlar olduğu gibi derelere akar. Oysa dereler, bu denli çok suyu taşıyacak durumda değil. Taşıyamayınca da su taşkınları olmakta.
Son yıllarda ülkemizin neresinde olursa olsun neredeyse her yağmurda seller olmakta. Ne yazık ki bu sellerde can ve mal yitikleri ulusça bizleri üzmekte. İnsanoğlu, sel olduğunda doğayı suçlamakta. Oysa iğneyi batıracağı yer, kendisi. Bırakın, kumsalları, dere yataklarını daraltıp betonlaştırmayı… Bırakın, akarsu havzalarını yapılarla kirletmeyi… Unutmayın, atalarımızın “Akarsu pislik tutmaz.” dediğini. Sizin yaptığınız o yapılar, akarsular için doğayı kirleten pislikten başka bir şey değil. Seni var eden doğayı hor kullanma ki yüzyıllar boyu toprak sütünde güvenle yaşayabilesin.
Adil
Hacıömeroğlu
20
Kasım 2023
Öyle tanıdık geldi ki bu cümleleriniz. Otuz yıl önce Akçakoca’dan ufak bir ev aldık, yazlık niyetine. O tarihlerde Akçakoca ahşap evleri, bugün yok olmuş zanaatkarların çokça olduğu, fındık tarlaları ile çevrili sevimli bir kıyı kasabasıydı. Şimdi ise o görüntü sadece hatıralarımızda kaldı.
YanıtlaSilAslında genel olarak baktığımızda tüm yurtta bir betonlaşma hakim. Mayıs ayında Karadeniz turuna katılmıştım. Ayder yaylasında TOKİ aslına uygun diyerek! betonarme inşaata başlamış. İnanın Florya evleri sanırsınız. Yerli halk son noktayı koymuş; TOKİ değil B.Kİ diyordu.😢