“Kırmızı
Buğday” türküsü, son yıllarda çok sevilip söylenir oldu. Birçok kişinin dilinden
düşmüyor bu Manisa türküsü. Ezgisi ve sözleri, söyleyeni de dinleyeni de çok
etkilemekte. İnsanın içine işleyen türden bir türkü. Peki, bu türkünün ortaya
çıkması nasıl oldu? Halkımız, hangi koşullarda yüreğimizi yakan böylesine güzel
bir türküyü yaktı?
Türkünün
öyküsü, aslında Yunanlıların 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgaliyle başlar. Bu
sırada Manisa Cezaevi’nde gardiyanlık yapan yürekli bir adam vardır: Adı, Parti
Mehmet Pehlivan. Yurt sevgisiyle yanıp tutuşan bir adamdır Parti Pehlivan.
İşgalin genişleyeceğini öngörerek yurdun savunulması için sorumluluk duyar.
Sorumluluğunun, yurtseverliğinin gereğini yapmak için kolları hemen sıvar.
Cezaevinde yatan tutuklu ve mahkûmlara işgale karşı direnişe katılmaları
durumunda özgür kalacaklarını söyler. Bu güzel öneriyi kabul eder tutuklu ve mahkûmlar
hem de düşünmeden. Yurt savunması söz konusu olduğunda uzun boylu düşünülecek
ne var?
Parti
Mehmet Pehlivan, özgürlüklerine kavuşturduğu mahkûm ve tutukluları silahlandırıp
bir akıncı birliği oluşturur. Bu akıncı birliğinde biri vardır ki kısa sürede
herkesin ilgisini çeker yurtseverliği, yürekliliği, gözü pekliği ve
savaşçılığıyla. Bu yiğidin adı, Ali Osman Efe’dir. Efe, Aslen Bergama’nın
Alibeyli köyünden. Çok esmer olduğu için ona, işgalciler Yunanca “kara”
anlamına gelen “Mavro” adını vermişler. Ali Osman Efe’nin Arap olduğu söylenir.
Çünkü ülkemizde Afrika kökenli zenciler, ten renklerini belirtmek için “Arap”
adıyla anıldı yüzyıllarca. Mavro’nun yardımcısı da Afrika kökenli bir
yurttaşımızdı. Bu nedenle bu iki kahramandan, işgalciler “mavrolar” diye söz
ederlerdi.
Parti
Mehmet Pehlivan müfrezesi, bir yandan işgalcilerle çarpışırken diğer yandan da
adam ve yardım toplamak için yerleşim yerlerine gidiyorlardı. Menemen çevresi ile
Manisa’nın merkez köylerine uğruyorlardı bu amaçla. Bir gün Manisa’nın
Sümbüller Köyü’ne gittiler. Halkı, köy meydanında toplayıp amaçlarını anlattılar.
Halkın arasında çevrede “Şeyh” olarak tanınan Derviş Mehmet de vardır. Parti
Pehlivan, söze şöyle başlar: “Menemen’i Yunan vurdu. Ezan sustu; mala cana, ırza
tecavüz ediyorlar. Buralara da gelirlerse aynı şeyleri yapacaklardır.” diyerek direnişi
güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Parti
Pehlivan, sözünü bitirmek üzereyken Derviş Mehmet: “Ayağınızı denk alın!”
diyerek araya girer. “Ben Yunt Dağı’na kadar bu köylerin tarikat şeyhiyim.
Bizim tarikatımız kurşun atmayacak.” der. Mehdi gelmeden kimseyle savaşmayacaklarını
da belirtir Derviş Mehmet. Bu sözlerle Yunan işbirlikçisi olduğunu da açıkça
dile getirir.
Derviş
Mehmet’in yurda ihanet dolu sözlerine, akıncılar büyük tepki gösterir. Ali
Osman Efe, silahını Derviş’e doğrultarak: “Bundan başlayalım, belli ki gâvurla
anlaşmış.” der. Amacı, bu haini temizlemektir. Parti Mehmet Pehlivan, kızanlarına
silahlarını indirmeleri için işaret eder. “Sizin tarikatınız gâvur tarikatı
mıdır ki, gâvura kurşun atmaz, ne biçim laf edersiniz?” der.
Akıncılar
müfrezesi, bu ihanete karşı nefret duyarak köyden ayrılır. Böylece Derviş
Mehmet de canını kurtarır yeni ihanetler için.
Ali
Osman Efe’nin kurşunlarından kurtulan Derviş Mehmet, yıllar sonra yeniden
sahneye çıkar. 23 Aralık 1930’da Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve
bekçilerimiz Hasan ile Şevki’nin şehit olmasına yol açan Cumhuriyet’imize karşı
ayaklanmanın başını çeker. Sonrasında mahkeme kararıyla idam edilir. Eğer Efe,
onu orada vursaydı Kubilay olayı belki de olmayacaktı.
Ali
Osman Efe ve kızanları, Menemen Ovası’ndan ayrılarak Bergama’ya gelirler.
Burada baskın yaparak işgalcilere önemli yitikler verdirirler. Efe’nin
kızanları gittikçe çoğalır. Ünü, dört bir yana yayıldı. İşgal güçlerine karşı
önemli saldırılar yaptı çete. Yunanlılar, Ali Osman Efe’yi tuzağa düşürmek için
olağanüstü çaba gösterdiler. Efe’nin başına 300 bin Drahmi ödül koydular. Buna
karşın Efe, her fırsatta işgalcilere ağır darbeler indiriyordu. Bergama’dan
Soma’ya geçer Ali Osman Efe. Cinge cephesinde Yunanlılara karşı büyük
kahramanlıklar gösterir. Böylece ünü daha da yayılır. Onun yiğitliği; dostu
sevindirir, düşmanı üzerek kinlendirir.
Cinge
cephesinde direniş tüm hızıyla sürerken Mavro Efe, Yunanlılarca pusuya
düşürülür. Çapraz ateşe tutulan Efe, ağır bir biçimde yaralansa da kendini
pusuya düşüren Giritli Sarı Yüzbaşı ile üç Yunan erini düştüğü yerden vurarak
öldürür.
Ali
Osman Efe’nin yaralanarak düştüğü yer, buğday tarlasıdır. Efe’nin kanı buğday
saplarını, başaklarını kana boyar. Sarı buğday kırmızıya döner. Ayrıca
heybesinde bulunan buğday kavurgası da kan içinde kırmızıya kesmiştir. Halkımız,
bu yiğidi unutmaz. Onun bu kahramanlığını dizelerde yaşatır. Dizeleri söyleyen
unutulur. Ancak bu sözleri, Ayaskent İmamı Ali besteler ve güzel bir türkü
ortaya çıkar.
Türkünün
ilk sözleri şöyle:
“Kırmızı
buğday ayrılmıyor hadülen kanından
Can
bulaşmış Ali Osman Efe’nin hadülen canından
Kurşun
girmiş Efe’mizin hadülen dört bir yanından
Yürü
serbest yürü beyaz Aşe’m örme saçlar sürünsün
Açıver
ak gerdanını Aşe’m hadülen sinen görünsün
Göçbeyli
altından selamet geçtim hadülen sağ geçtim
Sarıcalar
deresinde pusuya düştüm kendimden geçtim
Aklımı
zor topladım hadülen Cinge’ye dar kaçtım
Yeğitler
yeğidi Ali Osman Efe’m yerde yatıyor
Heybesinde
buğdaylar hadülen kanıyla yatıyor
Kırmızı
buğday ayrılmıyor hadülen aman saçımdan
Mevla’m
bana versin beyaz Aşe’m güzellerin gencinden
Kim
ayrılmış ki hadülen ben ayrılem Aşe’m eşimden
Serbest
yürü beyaz Aşe’m örme saçları sürünsün
Aç
beyaz gerdanını da Aşe’m hadülen sinen görünsün”
Görüldüğü
gibi türkünün sözleri iyice değiştirilmiş. Bugün söylenen biçimiyle bir sevi
türküsü olmuş. Oysa düşmana karşı savaşırken yaralanmış bir efenin ölümcül bir
biçimde yaralanmasını anlatıyordu. Keşke bu türküyü, özgün sözleriyle
dinleyebilsek.
Ali
Osman Efe’nin yaraları iyileşir. Öldü denen bir yiğidin kolayca iyileşmesi destanlaşır
ve yukarıdaki dizelerde yaşatılır kahramanlığı. İyileşir iyileşmez cepheye
koşar. Bu kez düzenli orduya katılır. Soma-Cinge cephesi komutanı Yüzbaşı Kemal
Balıkesir’in komutası altında yiğitçe savaşır düşmana karşı. Düşman, İzmir’den
denize dökülünce Efe’ye Atatürk tarafından İstiklal madalyası ve Alibeyli Köyü’nde
altmış dekarlık bir arazi verilir. 1951’de sonsuzluğa göçer Bergama’da. Bu
güzel ilçemizde toprağa verilir.
Türkülerimizin
hepsinin tarihsel bir öyküsü var. Bu öyküleri bildikçe türküler anlam kazanır.
Hem de türküler aracılığıyla tarihimize köprü kurarız. Ulusumuzun varlığı için
tarihten ders çıkarmalı. Türkülerimizle yaşayalım, onları yaşatalım.
Adil
Hacıömeroğlu
18
Mayıs 2025
.
MUHTEŞEM TÜRKÜDÜR ÇOK SEVERİM AMA HİKAYESİDE ÇOK GÜZELMİŞ.
YanıtlaSilTürkülerimiz kültürümüzü, tarihimizi, geleneklerimizi yansıtır. Dinlemekten çok keyif alırım. Hele hikayesi olanlar..! O hikayeyi bilerek dinlemek insanı fazlası ile duygulandırıyor.
YanıtlaSilBir türkü hikâyesi daha öğrettiniz. Teşekkür ederim Adil bey. Saygılar.
Mekanları cennet olsun
YanıtlaSilOrtaokul ve lise eğitimim Manisa'da geçti. Müzik derslerinde bu türküyü de öğrenmiştik. Maalesef hikayesini yeni öğreniyorum. Çok teşekkürler
YanıtlaSilKalemine Efendi Kalan, Adil öğretmenim ,
YanıtlaSilAnlatımınız çok etkileyici! “Kırmızı Buğday” türküsünün derin tarihsel kökenlerini ve Ali Osman Efe’nin cesur mücadelesini bu kadar detaylı paylaşmanız, Hikayenin toplumsal hafıza ile türküler aracılığıyla canlı tutulması fikriniz çok dokunaklı.Türküleri hikayesiyle dinlemek sizin anlatılarınızla daha da anlamlı oluyor .Sağolunuz.👏👏
Özgün sözlerin sevilmiş haline kıyasla değişiminin altını çizmeniz, türkünün gerçek ruhunu bilmek isteyenler için yol gösterici olmuş.
Ali Osman Efe’nin sonrasında İstiklal Madalyası alması ve kazanımlarıyla ilgili bilgi, kahramanın kişisel hikâyesini de zenginleştiriyor.
Genel olarak; tarih, müzik ve milli duygu ekseninde çok sağlam bir içerik ortaya çıkmış, ruhunuza, yüreğinize sağlık.👏👏🇹🇷🍀📚Fulya Kırımoğlu