AKRAN ZORBALIĞININ NEDENLERİ


Akran zorbalığı doludizgin gitmekte. Ortaokul yıllarında başlayan zorbalık, lisede doruğa ulaşıyor. Bazı ilkokullarda da akran zorbalığı az da olsa gözlemlenmekte. Bu, öğrenilen bir şiddet türü. Peki, kimlerden öğreniliyor bu şiddet yüklü zorbalık?

1980’den başlayarak ülkemizde hızlı, düzensiz, plansız bir iç göç var. Köylerden kentlere akıyor insanlar bir dilim ekmek için. Yıllarca dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olduğumuzla övündük. Tarımsal üretimimiz, nüfusumuzun çok üstündeydi. Yurttaşlarımızda aç kalma, işsiz olma gibi bir düşünce yoktu. Bu da yurttaşlarımızın yarınlara güvenle bakasını sağlıyordu. İnsanımız, karınca kararınca üretirdi. Kendi ürettiği besinle beslenirdi genellikle. Besin dışındaki günlük gereksinmelerinin önemli bir bölümü de elbirliğiyle sunulurdu günlük yaşama. Halkımız, namerde muhtaç olmamak için üretmeyi bir namus, aktöre, ülkü olarak görürdü. Üretmeyen, çalışmayan, başkalarının sırtından geçinene adam (insan demek) değeri verilmezdi.

24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesiyle ülkemizin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel dengesi değişti. Üretimin yerini, tüketim aldı. İçinde bulunduğu ekonomik koşullara aldırmadan çılgınca bir tüketim yarışı başladı toplumda. İletişim organlarının gelişmesiyle geleneksel kültürden uzaklaşma başladı. Özellikle son yıllarda sosyal medyanın toplum yaşamını, tepeden tırnağa düzenlediğini görmekteyiz. Böyle olunca çocuklar, anne ve babaların denetiminde uzaklaşmaktalar hızla.

Uzlaşma, hoşgörü, duygudaşlık, erdem, aktöre, ülkü, yardımlaşma, dayanışma, elseverlik toplumun gündeminden çıkmaya başladı. Bireysellik, ev içinde bile kendini duyumsatmaya başladı. Kişisel çıkara dayalı yaşam biçimi, aynı çatı altında yaşayan kişileri bile birbirinden koparıyor. İnsanlar birbirlerini dinlemez, anlamaz duruma geldi. Hatta birçok evde yaşayanlar kendi aralarında konuşamıyorlar bile. Yapılan konuşmalar da üstünkörü, yasak savmak için. Evdeki bireyler arasında sağaltımı zor ve derin duygusal kırılmalar yaşanmakta. Duygunun yerini, kişisel çıkar almakta. Bir evde anne ve baba birbirine saygı duymuyor. En küçük şeyde ağzına gelenleri saydırıyorlar karşılıklı olarak. Aynı yastığa baş koyan kişilerin bu denli sorumsuz davranması çok ilginç. Bu davranışın altında gittikçe büyüyen “ben” duygusu var. Karı-koca birbirini bir eş olarak değil, düşman olarak görmekteler birçok evde. Evler, küçük çıkar hesapları ya da eften püften sorunlar yüzünden dağılıyor. Akran zorbalığını yapanlar ve bu şiddete uğrayanlar böyle bir ev ortamında yaşayan, yetişen çocuklar.

Televizyonu açıyorsunuz. Siyasetçiler ağzına gelini sayıyor karşıtına. Karşıtını, düşman olarak görüyor. “Karşıt” ve “düşman” sözcüklerinin anlamlarını bile doğru düzgün bilmeyen siyasetçiler var iktidarıyla muhalefetiyle. Toplumumuzda en çok karıştırılan ise “eleştiri” ile “küfür ve hakaret ederek çamur atma” sözlerinin anlamları. Eleştiri yapıyorum diye insanları aşağılamak sıradanlaştı. Oysa eleştiri, yapıcıdır. Küfür ise yapıcı değil, kavga nedeni ve çok yıkıcı.

Televizyon dizilerinde hep anlamsız bağırmalar, gereksiz sinirlilik ve kavgalar var. Mafya, ağa dizileri en çok izlenenler… Dizilerin her bölümünde birçok insan dövülüp onlarca kişi öldürülmekte. Bu dizilerle insanların dövülmesi, öldürülmesi günlük yaşamın sıradan olayları durumuna getirilmekte.

Sosyal medyada hakaretin, küfrün bini bir para… Eleştiri, anlayış, saygı, hoşgörü hak getire. Karşımızdaki kişiye olduğu gibi kabullenme yok! Onu kendimiz gibi yapmak için olağanüstü bir çaba var. Kişinin düşüncesine, farlılıklarına saygı göstermeyen biri; onun varlığına saygı gösterir mi?

Çocuklar, zamanlarının önemli bölümünü internette oyun oynayarak geçirmekteler. Sanal dünyanın albenisine kapılıyorlar ne yazık ki. Bu durum, onları günlük yaşamın gerçeklerinden uzaklaştırıyor. Sanal dünya, onların duygularını örseleyip çevresindeki kişilere duygusal bağlılıklarını azaltıyor. Çoğu zaman sanal dünyayı; arkadaşlarına, kardeşlerine, anne ve babalarına, en yakınlarına yeğlemekteler. Bu saptamamın okuyucularımın içlerini acıttığını, onları şaşırttığını biliyorum. Ancak bu gerçekle yüzleşme zamanı geldi de geçiyor bile. Bu duygusal kırılmanın ilerde hangi felaketlere neden olacağını bilip ona göre önlemler almalı.

Ev içinde yaşanan günümüzün en büyük sorunlarından biri, disiplin yokluğu ve otorite boşluğu. Ev içinde anne ya da babadan biri ya da ikisi, çocuğuna şirin gözükmek için yanlışı bile bile yapıyor. Bu, çocuğu, evden uzaklaştırmakta. Onun evine duygusal bağlılığını yok ediyor. Böylece derin bir kuralsızlığın, ilkesizliğin kör kuyusuna yuvarlıyoruz çocuklarımızı. Ülkemizde ebeveyn eğitimi ivedilik göstermekte. Bilgisiz kişi, bilmediğini bilmez. Yarım yamalak bilgileriyle yaşama yön vermeye çalışır. Bu da hem kendi hem de toplum yaşamında onulmaz yaralar açar.

Çocuk, her şeye öykünerek öğrenir. İyi bir kopyacıdır. Ne yazık ki gördüğünü yapıyor. Saygısızlığı, küfrü, şiddeti, zorbalığı, zorbalığa uğramayı, boyun eğmeyi, susmayı, uyumsuzluğu, anlayışsızlığı, saldırganlığı, geçimsizliği, duygusuzluğu, erdemli olmamayı, aktöreye uymamayı, amaçsız yaşamayı, dünyanın maddi varlıklarına tapınmayı, kişisel çıkarı için yakıp yıkmayı, düşüncesizliği, özverisizliği,  duygusal kopuklukları, sosyal uyumsuzluğu genellikle büyüklerinden öğrenir. Üzülerek söyleyeyim ki çocuklarımızı, başta akran zorbalığı olmak üzere birçok yanlışın içine biz büyükler sürüklüyoruz. Ondan sonra da yakınıp dövünüyoruz. Yakınmayı bırakıp özveriyle çocuklarımızı anlamaya çalışmalı. Onları gerçekçi bir düzlemin içinde yaşama hazırlamak her anne ve babanın başlıca görevi değil mi?

                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                       13 Mayıs 2025

2 yorum:

  1. Güzel yazı için teşekkürler. Ufak bir ekleme de ben yapmak isterim hocam. Küfür, şiddeti mayalayan bir tutumdur. Küfrettiğinizde öfkeniz dinmez fakat artar. Son on yılda küfürün "mizah" denen şaklabanlık türünün her türlüsüne sızdığını gözlemliyorum. Ayrıca siyseten bitmiş muhalefetin, küfürle karışık basit söz oyunlarını "yüksek zeka" diye sunduğu bir ortamda gençlerin etkilendiğini söylemek de mümkün sanırım.
    Saygılarımla

    YanıtlaSil
  2. Kalemine Efendi Kalan ,Değerli Adil öğretmenim,

    Teşekkür ederim, Aydınlatıcı anlatımınız için! Çocuklarımız bizim geleceğimiz; onlara sevgi, güven ve destek dolu bir ortam sağlamak hepimizin sorumluluğu.Çocuklarımıza Sahip Çıkalım
    Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız, her biri birer umut çiçeğidir. Onların güvenli, sağlıklı ve sevgi dolu bir ortamda büyümeleri, hem bireysel gelişimleri hem de toplumumuzun refahı için hayati önemdedir.
    . Bu durum, yalnızca ailelerin değil, toplumun her bireyinin sorumluluğudur.
    Bir çocuğun başını okşamak, onunla konuşmak, dinlemek, sevgi göstermek… Bazen küçük bir ilgi bile bir çocuğun hayatını değiştirebilir. Çocuklar; korunmaya, yönlendirilmeye ve desteklenmeye ihtiyaç duyarlar. Onların ihtiyaçlarını görmezden gelmek, geleceği görmezden gelmektir.
    Unutmayalım ki sağlıklı bireyler ancak sağlıklı çocukluk dönemleriyle yetişir. Bu nedenle çocuklarımızın eğitim hakkına, oyun hakkına, sağlık ve barınma hakkına sahip çıkmak; onlara güvenli bir gelecek sunmak hepimizin görevidir.
    Komşumuzun çocuğu, sokakta gördüğümüz yalnız bir çocuk, sessizleşmiş bir öğrenci… Hepsi bizim çocuklarımızdır. Hep birlikte farkında olmalı, hep birlikte sahip çıkmalıyız.
    Çocuklarımıza sahip çıkalım, çünkü onlar bizim en kıymetli mirasımızdır.
    Usunuza, ruhunuza . yüreğinize sağlık👏👏Duyarlılığınızla , insancıllığınızla , baba şefkatinizle sağ olunuz🙏🏻

    YanıtlaSil