BÜYÜK ULUSUN YÜCE GÖNÜLLÜ ÇOCUKLARI


        Kahramanmaraş merkezli deprem felaketine, dünyanın dört bir yanından kurtarma ekipleri yardıma geldi. Bu kurtarma ekipleri dil, din, renk farkı gözetmeden güçleri yettiğince yıkıntılar altındaki yurttaşlarımızı kurtarmak için canla başla çalıştılar. Çoğu zaman onların duygulandıklarını gördük ekranlarda.

        Ülkemize ilk koşan kurtarma ekipleri kardeş Azerbaycan, komşularımız Yunanistan, Gürcistan ve Ermenistan. Dünyada en değerli şey, kardeşlik ve komşuluk olmalı.

        Türkiye; deprem, sel, kasırga ve salgınlarda dünya ülkelerinin yardımına ilk koşan ülkelerden biri. Dünyanın her yanında kurtarma çalışmalarında ay yıldızı gördükçe gururlandık ulusça. Açlık çeken Afrika’nın yanında oldu ülkemiz. Açlıktan kırılan kara derili insanlara bir lokma ekmek yedirmeyi, bir sıcak çorba içirmeyi, onlara sağlık yardımı yapmayı insanlık görevi bildik.

        Türkiye, tarihi boyunca hem kardeşlerini hem komşularının hem de dünyadaki her ulusun dar zamanında yanında oldu. Korona salgını dünyayı kasıp kavururken elimizdeki olanakları dünyanın birçok ulusuyla paylaştık. Birçok ülkenin sağaltımcıları, Türkiye’den gönderilen maske ve arındırıcılarla salgından kendilerini korudu. Birçok ülkenin korona sayrıları, Türkiye’nin solunum cihazları sayesinde yaşama tutundu. Türkiye’nin bu yardımları, birçok ülke insanına umut oldu.

        Türkiye, salgının kasıp kavurduğu ülkelere yardım ederken her şeye karşı çıkmayı alışkanlık durumuna getiren, hatta kendi varlığına ve kişiliğine bile muhalefet eden bir kitle vardı. Bu kişiler “Bizim gereksinmemiz varken niye yabancı ülkelere yardın ediliyor.” diye söylendiler tüm bozgunculuklarıyla. Onların bencilliği giderek ırkçılığa, başka ülkelerden ve onların halklarından nefret etmeye dek vardı. Bu davranışlarının nedeni, kendilerince hükümete muhalefet etmekti. Oysa bu biçimde yaptıkları iş, hükümete değil de insanlığa muhalefetti.

        Yardım ekipleri, işleri bittiğinde ülkemizden ayrıldılar. Onların çoğunun deprem bölgesinden ayrılışlarını izlemeye çalıştım ekranlardan. Neredeyse hepsi, yüreklerinin yarısını topraklarımıza bırakarak gittiler.

        Yunan ekibinin bir yurttaşımızı bizim kurtarma ekiplerimizle kurtardıktan sonra sarmaş dolaş olmaları yaşamım boyunca usumdan çıkmayacak hiç. “İşte, insanlık! dedirten bir görüntüydü bu!

        Her canlı insan kurtarıldığında gözyaşı döken ekiplerin çoğu, ülkemizden ayrılırken de heyecan ve gözyaşlarına engel olamadılar. Ülkelerine gittiklerinde ülkemiz ve insanımız için güzel sözler söylemeleri bizleri mutlu etti doğal olarak.

        Kendi içeceği suyu, kurtarma ekiplerine veren depremzedelerin bu davranışları onları çok etkiledi. Yiyeceği ekmeği, çorbayı, yemeği dilini bilmedikleri yabancı kurtarma ekipleriyle paylaşan deprem bölgesindeki insanlarımızın bu davranışları onları çok etkiledi. Çadırındaki minderi, yastığı, kilimi kurtarma ekibinin altına koyan ve kendisi soğuk toprağın üzerine oturan bu ulusun evlatları unutulur mu hiç? Başını sokacağı çadırı bile olmayan, yiyecek ekmeğini zar zor elde eden yurttaşımızın gönlündeki konukseverliği en zor koşullarda bile yaşama geçirmesi bizim için olağan, yabancılar için ise şaşılacak bir davranış. İşte, büyük ulus olmak bu!

        Ulusun yetişkinleri, yüce gönüllülük gösterir de çocukları durur mu?

        Hatay’ın Kırıkhan İlçesinde, yardımseverler çikolatalı gofret dağıttılar çocuklara. Bu dağıtım sırasında çocuklardan dokuz yaşındaki depremzede Muhammet İnan Türkmen, verilen gofretlerin ikincisini, başka çocukları kastederek “Onlara da kısmet olsun.” diyerek almadı. Şu yüce gönüllülüğe, elseverliğe, tok gözlülüğe bakın! Bu davranışı birçok çocukta da gördük.

        Çocukken sık sık konuk olurduk komşularımıza. Komşularımız da bize gelirdi. Annemin bize: “Size ikram edilen şeker, lokum, meyve, tatlıdan yalnızca bir tane alın. Sakın açgözlülük yapmayın!” diye uyarırdı. Acımızdan ölsek bile ikram edilen şeylerin ikincisine el uzatmazdık.

        Çocukluk dönemimizde yoksulluk yaygındı. İnsanlar ikramlarını mallarından değil, gönüllerinden verirdi. Gönül varsıllığı, parasal varsıllığın önündeydi. Bugün de bu kural toplumun ezici çoğunluğunda geçerli. Bir mutlu azınlığın duyarsızlığı, soysuzluğu, sonradan görmeliği toplumun genelini yansıtmaz. İşte, Muhammet İnan Türkmenleri yetiştiren iklim bu. Bu iklim, sonsuza dek değişmeyecek. Çünkü bu; ulusumuzun genel, belirleyici kişilik özelliği. Binlerce yıldır var olmamızın nedeni, bu elseverlik. Bu elseverlik, toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı her şeyin önüne koymakta. Bunu için büyük ulusuz.

        İşte, büyük ulusun yüce gönüllü çocuklarıdır Muhammet İnan Türkmenler.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       10 Mart 2023

 

       

 

       

1 yorum:

  1. Yazının özüne, biçimine, esemesine denilecek tek harf yok Saygıdeğer Hocam. Ancak konuyla ilgili Değerli Amiralimiz Sayın Cem Gürdeniz'in yazısını sanırım gözden kaçırdınız. Afetlerde yardıma gelen ülkelerin gelen personelinin yüzde 29'sinin casusluk amacıyla geldiği bilinen bir gerçekmiş. Bu yüzden yardıma gelinen ülkenin istihbarat teşkilatı dikkatli olmalıymış. Nitekim gelen ABD ekibi önce bölgedeki nüfus yapımızı raporlamış. Bunun haberide birkaç gün önce çıktı. Selamlar saygılar

    YanıtlaSil