“Kadın” sözcüğü, Türkçemizin en eski sözcüklerinden biri.
Yaşam kadınla başladığına göre bu sözcüğün de Türk dilinin ilk sözcüklerinden
olması olağan bir şey.
“Hermann Vambery, kat/kay kökünün ‘bir bünyeyi
diğerine katmak, eklemek, katılmak, eş, yoldaş, kadın, evlenmeyle kazanılan
hısımlık, kaymak’ gibi anlamların kökeni olduğunu belirtiyor. (Doğu Perinçek,
Türkçe Kökler, Kaynak Yayınları, 2.Basım, Mayıs 2022, sf. 83)” Burada “kadın”
sözcüğünün türediği kat/kay kökünün ne denli anlam varsıllığı olduğunu
görmekteyiz.
“Bir bünyeyi diğerine katmak” ne güzel bir anlam. Her doğumda
kadın, bünyesini yavrusuna katıp ona can vermekte. Yalnızca bünyesini mi
katıyor? Değil tabi ki... Sevgisini, üretkenliğini, tinini, kişi oğlu olmayı da
katmakta yavrusuna. Atatürk: “Dünya üzerinde gördüğümüz her şey, kadının
yapıtıdır.” diyerek kadın sözcüğünün türediği kök anlamı nasıl da özetlemekte
bilgece. İşte, liderlik budur. Öncelikle içinde yaşadığın toplumun dilini, tarihini,
kültürünü iyi bileceksin. Şimdilerde bakıyorum da kendi ülkesinde yabancı
gezginler gibi dolaşıp ülke siyasetini yönlendirmeye çalışanlara, içten içe
buruk bir gülümseme konuyor içime. Atatürk’ün bu sözünü düşündükçe bu
gezginlerin gereksizliği içimi yakmakta.
Kat/kay kökünden güzel sözcükler kazanmış dilimiz: kadın,
kayın, kaymak, kaynak, katık, katmer, kayık… Türkçemizde d>y dönüşmesi sıkça
görülmekte; kadın>kayın, adak>ayak, bod-un>boy, adıg>ayı… Bu
eylemde de ses dönüşmesi söz konusu. Kadın sözcüğü kayına dönüşmüş.
“Kayın” dan kaynana (kayınana), kaynata, kayınata) sözcüklerini oluşturmuşuz.
Hepsi de kayın ağacı gibi sağlam ve doğurgan…
Halkımız: “İnsanlar, kadınla birbirine eklenir.” der. Kız çocuğunu el bebek gül bebek büyütür ailesi. Vakti gelince çoğu zaman kendisinin de ailesinin de hiç tanımadığı bir eve gelin gider kız çocuğu. Orada çocukları olur. Çocuk sahibi olarak gelin olduğu toprağa kök salar. Her iki aile dünürlük temelinde hısım olur. Bu iki aileyi birbirine yaklaştıran akrabalık bağlarını oluşturan kadındır. Aslında bu yolla insanlar, geniş bir aileye ulaşır. İnsanlık, kadınlar aracılığıyla hısım akraba olur. Aralarında kan bağı ilişkisi oluşur. Kan bağı da duygusal yakınlıkları ortaya çıkarır.
Bugün, Dünya Emekçi Kadınlar Günü… Türlü söylevler söylenecek...
Bazıları, bu nedenle sokaklara çıkıp liberal gösteriler yapacak... Kimileri,
kadınları süs eşyası gibi gösterecek… Kimi de bir günlüğüne abartılı
söylevlerde bulunacak… Birçok kişi ise bakışıyla, duruşuyla anlatacak yüreğindekini…
Ülkemiz, büyük bir deprem felaketi yaşadı. Elli bine yakın
yurttaşımız toprağa düştü. Binlerce kişi, yıkıntılar altından çıkarıldı çoğu
bedensel ve tinsel olarak yaralı. On binlerce insanımız çadırlarda, derme çatma
kulübelerde yaşamakta. On bir ilimizde yaşayan yurttaşlarımız, depremin
etkisiyle işini gücünü yitirdi. Evde ocaklarda yemek pişmez, fabrikalarda
bacalarında duman tütmez, tarla ve bahçelerde ise insan izi görülmez oldu. Bu
felaketi en ağır yaşayanlar ise çocuklar ve kadınlar... Ağır yaralı aileleri,
insan yitikleriyle kanayan yürekleri, bir kanadı kırık toplumu kadınların gücü,
direnci ayakta tutmakta. Deprem bölgesine yardıma koşanların en önünde
kadınları görmekteyiz. İnsan gücünü aşan ortak bir çabanın adı kadın
oldu deprem felaketinde.
Televizyon izlemekteyim boş zamanlarımda. En çok ilgimi çeken
de depremin vurduğu illerimizde depremzede yurttaşlarımızla yapılan konuşmalar.
Yer, Adıyaman… Bir çadırın içi kadınlarla dolu… Kimi yufka açıyor, kimi de
gözlemelerin içini dolduruyor. Baş köşedeki kadın ise kızgın sac üzerinde
gözlemeleri pişirmekte. Çadırın içi, arı kovanı gibi… Anlaşılan büyük bir imece
var. Yapılan işin mutluluğu; kadınların gözlerinden, devinimlerinden belli.
Gözleme işini örgütlediği anlaşılan Yelda Hanım, kocaman
tabaktaki yöreye özgü gözlemeleri kaptığı gibi çadırdan çıkıyor. Dışarıda
güvenliklerini sağlayan jandarmalara, kendilerine yardımcı olan gönüllülere,
medya çalışanlarına, depremzedeler için seyyar mutfakta yemek yapanlara, devlet
görevlilerine ikram ediyor elindekileri. Yokluk içinde yürek varsıllığını
görüyoruz gözyaşlarımızı tutamayarak. Bu nasıl bir yürektir? Bir kıyametin
içinden çık, yardımlarla zar zor ayakta dur, sen yine de sana yapılanlara el emeğin,
alınterin ve yüreğinden kopanla bir karşılık ver.
Yelda Hanımlar, Türk kadınının özgün sesi, simgesi ve yürek
ışıltısı. Depremin, yıkıntıların, yoklukların, karın boranın, ayrılıkların,
üzüntülerin altında kalıyorlar; ancak iyiliklerin altında kalmıyorlar. Onlara
yapılan iyiliğe, el emekleriyle karşılık veriyorlar. Aslında bu gözlemeler,
depremzede kadınların bir teşekkürü.
Ah
benim ışık ışık bakan, gonca gibi gülen, yaşamı insan insan ören kadınlarımız,
analarımız… Yıkıntılar altından kocaman yüreklerinizle yaşamın, insanlık erdemlerinin
tohumlarını nasıl da yeşertmektesiniz. Yokluk çölünden, varlık pınarlarını
nasıl da kaynatıyorsunuz. İnsanlığınızı, hangi koşulda olursa olsun yerlere
düşürmüyor, kadın onurunu hep başlar üzerinde taşıyorsunuz. Dünyalara sığmayan
yüreğinizle siz, bir güne sığar mısınız?
Ülkemiz toprağının bitekliği sizdendir. Bu topraklarda
ırkçılık, ayrımcılık mikrobu sizler sayesinde kimseye bulaşmaz. Siz ki ana, eş,
kardeş, evlatsınız sönmeyen ocaklarımızda ne bir güne ne de bir ömre
sığarsınız. Siz yürek okyanusumuzun mimarı, öz gücüsünüz. İyi ki varsınız.
Adil Hacıömeroğlu
8
Mart 2023
Gününün en anlamlı yazısı, kaleminize bu sağlık Değerli Hocam. Ufak bir anımsatma, Öz Türkçede h harfi olmamasına karşın Türklerde k harfiyle birlikte kullanılmış . Örneğin, khatun. Süreç içerisinde kadına dönüşmüş. Türk kadınlarının günü kutlu olsun.
YanıtlaSilHocam emeğinize sağlık , anlamlı yazınızla yine bizleri bize anlattınız,sizi yetiştiren annenizi canı yürekten kutluyorum . Kaleminiz tükenmesin👏🙏🏻🌺✍️Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSil