AH URFA’M, VAH URFA’M


        Peygamberler şehri Urfa… Türküler diyarı Urfa… Uygarlıklar beşiği Urfa… Tahılın, tarımın toprağı Urfa… Fransız emperyalistlerine dünyayı dar eden ve “Şanlı” unvanını canıyla, kanıyla hak eden Urfa… Hoşgörünün, uzlaşmanın kenti Urfa... Öngörünün kaynağı Urfa…

        Yukarıda Şanlıurfa’nın birtakım tarihsel özelliklerini sıraladım. Bunlar çok az… Şanlıurfa’yı anlatmak birkaç satırla olmaz. Tarihin derinliklerine kök salmış bir kentimizi tanıyıp öğrenmek gerek.

        “Öngörünün kaynağı Urfa…” dedim yukarıda. Nedir bu öngörü?

        Atatürk, Anafartalar kahramanı olarak tüm yurtta adını duyurur. Ülkemizin dört bir yanında onunla ilgili olumlu sözler söylenmeye başlar. Yavaş yavaş destanlaşır Mustafa Kemal Paşa.

        Atatürk, Çanakkale Utkusundan sonra 16. Kolordu komutanı olarak Kafkas Cephesine, yani doğu bölgemize atanır. 8 Ağustos 1916’da Muş ve Bitlis’i düşman işgalinden kurtarır. Bu, doğu cephesinde Ruslara karşı alının ilk kesin yengidir. Bu utkuyla Rusların cephedeki dengesi bozulur, lojistik hatları kesilir. 25 Ağustos 1916’da Ruslar, Muş’u yeniden işgal eder.

        Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Diyarbakır’daki 2. Ordu komutanlığına getirilir. 14 Mayıs 1917’de Muş’u bir daha kurtarır Rus işgalinden ordu komutanı olarak. Paşa’nın doğu cephesinde yöre halkının da katılımıyla gösterdiği bu başarı, onu halkın gönlüne yerleştirir. Hem Anafartalar hem de doğudaki utkular, onu bir kahraman yapar halkın gözünde.

        Atatürk, Diyarbakır’da 2. Ordu komutanıyken Urfa mutasarrıflığına getirilen Nusret Bey, bu büyük kahraman adına bir anıt dikmeye karar verir yönettiği kentte.  1917’de kentin kuzeyinde Karakoyunlu Deresine koşut bir cadde yapıldı ve adı Mustafa Kemal Paşa Caddesi oldu. Ardından bu caddenin ortasına denk gelen bir yere, Urfalı taş ustalarınca Mustafa Kemal Paşa Anıt Çeşmesi yapıldı. Böylece Atatürk adına ilk anıtın yapıldığı ve adının ilk kez bir caddeye verildiği yer Şanlıurfa ilimiz. İşte, öngörü bu... Bir vatan kurtarıcısını, ilk kez öngörüp ona sarılan bir kent, Şanlıurfa’mız.

        Mustafa Kemal Paşa Anıt Çeşmesi, daha sonra bugünlerde adını çok işittiğimiz Abide Kavşağına taşındı. Bir de oraya Gaziantep, Diyarbakır ve Mardin’e giden yolları gösterir yön levhaları kondu. Daha sonra yeniden kavşak düzenlemesi yapıldı. Çeşme kaldırıldı, yön levhaları da. Düzenlemeler bittikten sonra çeşme yerine kondu, ama eski görkemi yok! Üstelik Urfalıların birçoğu çeşmenin anlamını, tarihini bilmemekte.

        Şanlıurfa’yı önce deprem vurdu 6 Şubat’ta. Ardından de sel… Depremde can yitikleri oldu. Ne yazık ki bilim adamlarına kulak asmayan ve para kazanmaya odaklı bir yönetim anlayışı, depreme dayanaksız yapıları ortaya çıkardı. Bu da doğaya ve bilime aykırı yapıların çökmesine neden oldu. Yapsatçı cebini doldurdu, halk toprağa düştü.

        Şanlıurfa tam da depremin acılarını yüreğine gömüp yaralarını sarmaya başladığında büyük bir sel felaketiyle karşılaştı. Birçok yurttaşımız yaşamını yitirdi sel sularına kapılarak. Kent, büyük bir su deryasına döndü. Kentin merkezinde bulunan Abide Kavşağı, felaketin de merkezi oldu. Çünkü bu bölgeden binlerce yıldır akmakta olan Cavsak Deresinin doğal yatağıyla oynandı. Çevresi betonla dolduruldu. Ne suyun akacağı yatak ne de suyu çekecek toprak kaldı. Tarihi yapıtları ve doğayı umursamayan bir kent yöneticiliği, selin karşısında çaresiz kaldı. Abide kavşağında yapılan alt geçit, bir nehre dönüştü.

        Karakoyunlu ve Karaköprü derelerini yok edip üstüne yapılar yapan belediyecilik anlayışıdır sulara gömülen aslında. Doğanın sesine, kurallarına kulak asmayanlar; kentlerini yurttaşa mezar yapmaktalar. Şimdi ne mi olacak? Herkes suçu birbirinin üstüne atacak. Kimse sorumluluğu üstlenmeyecek. Suçlu kim mi olacak? Çok yağan yağmur…

        Yüz kez söyledik, yine söylüyoruz… Dereleri yok etmeyin ey yöneticiler! Dereleri daracık yataklara tutsak etmeyin! Kentlerin tarihsel dokularına dokunmayın! Büyüyüp genişleyen kentleri bilimin öncülüğünde yapın! Yapın ki yurttaşımız yıkıntılarda can vermesin, sel sularında boğulmasın.

        Her ilimizde üniversiteler var. Bu eğitim kurumlarından yararlanın ey yöneticiler! Yerel yönetimlere onları danışman yapın! Onlara her konuda danışın! Atalarımız: “Danışan dağlar aşmış, danışmayanın yolu şaşmış.” sözünü boşuna mı söylemiş.

        Bazı yöneticilerimiz, bilene danışmayı bilgisizlik olarak algılamakta. Bu, çok yanlış ve büyük bir özgüvensizlik… Bilsek de bilmesek de danışmak zorundayız doğruyu bulmak ve yapmak için. Hangi düzeyde olursa olsun her yönetici “Bin bilsen de bir bilene danış.” atasözünü bir kez olsun usundan çıkarmamalı.

        Bölge tarihine bakıldığında geçmişte yoğun yağışların neden olduğu seller yaşanmış. Bunu unutan yöneticiler, doğaya meydan okuma peşinde.

        Birçok istilaya direnen, Fransızlara karşı destansı bir savaşın kahraman, şanlı kenti Urfa... Düşmanın altında kalmayan Urfalılar, selin ve depremin altında can veriyor. Bunu, hak ediyor mu Şanlıurfa ve Türkiye? Söyleyin Urfalı selin ve depremin yıkıntıları altında kalmayı, böylesine derin acıları yaşamayı hak ediyor mu? Ah Urfa’m, vah Urfa’m sen bunları hak ettin mi, sana bu çektirilenler nedendir?

                                                               Adil Hacıömeroğlu

                                                               17 Mart 2023

       

       

 

4 yorum:

  1. Ülkedeki birçok sorunun temelinde vatandaşlık esaslı yatay bir toplum mimarisinin inşa edilememiş olması var. Şehirlerden önce, toplum mimarisi eksik. Buna yarım kalmış milli demokratik devrim demek, anlaşılmayı güçleştirdiği için böyle bir tanımlama yaptım. Şehirler o yörenin kodamanlarınca yapılandırılıyor, planlama değil rant kapma ön planda çoğu kez. Sonucu da böyle oluyor maalesef.

    YanıtlaSil
  2. Sel görüntülerine bakınca sanki dere yataklarına kurulan Hidroelektrik santralerinin kapakları açılmış ve komtrolsuzce yağan yağmur sularının dere yataklarına salindigi izlenimi oluştu bende. Malûm odur ki daraltilan dere yatakları bir anda bu kadar yoğun suyu kaldıramayarak, sel ve taskinlara neden oldu

    YanıtlaSil
  3. Hocam çok haklısınız sel denince akla Karadeniz geliyor ama ne yazık ülkemizin kaderi her bölgemizde aynı

    YanıtlaSil
  4. Ah Urfa'm vah Urfa'm sen bunları hak ettin mi? Güzel soru.Hiç bir kent halkı hak etmez.İnsan canın kıymetinin üzerinde değer yoktur.Peki Urfa halkı bunları hak etmemek için kara yazgıyı değiştirmek için bir şey yaptı mı? 50 yıldır sağ görüşlü partilere oy vermekten yorulmadı mı hala mesela? Feodal yapının hükmettiği sosyal yaşam ve değer yargılarına hiç yeter artık diyerek isyan etmeyi hiç düşündü mü mesela? Veya çocuk yaştaki evliliklere hayır demeyi? Farklılıkların esasında kültürümüzü geliştiren zenginlik olduğunu düşündü mü hiç? Tarikat ve cemaatlerin boyunduruğundan çıkmayaı hacılara hocalara şıhlara dervislere değil Mustafa Kemal değerlerine tabi olmayı peki?Yok Adil hocam yok bir halk hak ettiği neyse o şekilde yönetilir ve bedelini öder maalesef.

    YanıtlaSil