20 Mart Pazartesi günü dostlarla söyleşmek için onların
işyerine gittim. Burası bir eğitim kurumu… Dostlarım da öğretmen… Farklı görüşlerden
çoğu… Bazıları milliyetçi-ülkücü gelenekten… Geçmişte tarikat ve cemaatlere
bulaşanlar da var. Bir arkadaşım da devrimci…
Daha önce konuştuğumuz bir konu nedeniyle çantamda bazı
kaynak kitaplar vardı. Kaynakçalara dayalı tartışmaya, konuşmaya çoğu zaman
gereksinim duymaktayım. Nesnel olmayan söylemler üzerinden konuşmak, çoğu zaman
ikna edici olmuyor. Bunlar boş konuşmalar…
Masanın üstünde, konuk olduğum yerdeki arkadaşlarıma yılbaşında
armağan ettiğim Doğu Perinçek’in Türkçe Kökler ve Og’dan Ogur’a
Devletin Oluşması Sürecinin Türkçedeki İzleri kitapları durmakta. Ayrıntılı
ve düşünülerek okundukları belli. Kitap sayfalarının boşluklarına notlar
alınmış. Bazı yerlerde soru imleri var.
Çaylarımız geldikten sonra söyleşimiz başladı. Önce
kitaplarla ilgili sorular soruldu bana. Soruların yanıtlarını ayrıntılı bir
biçimde konuştuk. Türkçenin gücü, canlılığı, yaşamla bütünlüğüne karşı hayranlığımızı
gizleyemedik. Kitaplardan çok şey öğrendiklerini söyledi arkadaşlarım. Bir
kuyumcu titizliğiyle hazırlandıklarını belirttiler. Kitapların yazarı Doğu
Perinçek’e bu nedenle minnet ve hayranlık duyduklarını söylediler. Övgülerde
bulundular yazarımıza.
Sonra konuşmamız günlük siyasete geldi. Önümüz seçim... Perinçek
de aday cumhurbaşkanlığına. Yüz bin imza gerekmekte adaylığı için. Bu denli
övgü ve hayranlık sözlerinden sonra kitaplardan çok etkilenen milliyetçi
arkadaşımdan Doğu Bey için imza istemem normal değil mi?
Arkadaşım: “Türk milliyetçisi olduğum için … aday için imza
vereceğim.” dedi.
Ben: “İmza vereceğin kişi ve arkadaşlarının bugüne dek
Türkçeye, Türk kültürüne, sizin bilincinizin gelişmesine az önce konuştuğumuz
kitaplar kadar hizmetleri var mı? Böyle olağanüstü yapıtlarla Türklüğe bir
hizmetleri oldu mu bugüne dek?” diye sordum.
Arkadaşım düşünüp taşındı. Yüzü değişti. Kararsız bir ses
tonuyla “Yok!” dedi.
“Hazreti Ali: ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.’
demişti. Siz bu kitaplardan binlerce harf öğrendiniz. Köle olmanızı istemiyorum,
yalnızca bir imza istiyorum bu harfleri öğreten için.” dedim.
Sözlerim
karşısında arkadaşım şaşkın. Diğer dostlarım afallamış durumda. Arkadaşım, ayak
diremekte Türkçü(!) adayıyla ilgili. Çünkü onun siyaset yapması futbol takımı
yandaşları gibi. Olağanüstü bir tutuculuk içinde.
Arkadaşım, bana göre epeyce genç bir eğitimci. Zamanında
farklı siyasal kümeler içinde bulunmuş. Her seferinde “Kandırıldım.” diyerek hayıflanıp
biraz da kendini suçlayarak terk etmiş bulunduğu yeri. Aslında değiştirdiği
siyasal çizgiler, hep birbirinin benzeri. Çünkü özünde hep aynı doğrultuda
görüşler bu siyasal çizgiler. Hepsi de ABD yörüngesinde dönmekte.
Epey bir süre sessizlik oldu. “Ülkemizde Kahrolsun ABD
emperyalizmi, yaşasın tam bağımsız Türkiye!’ diyemeyenler, milliyetçi de
devrimci de olamazlar.” diyerek sessizliği bozdum. “Yaşamı boyunca emperyalizme
karşı bir çift söz edemeyenlerin asla milliyetçi olamayacaklarını…” ekledim
sözlerime.
O: “Benim imza vereceğim kişi, ABD’ye hiç mi karşı çıkmadı?”
diye sordu.
Ben: “Bir karşı çıkışını bulursan geçmişinde bana söyle! Ben
de onun gıyabında ondan ve senden özür dilerim.” dedim.
Bekliyorum. Bekleyeceğim de… Arkadaşımın üç beş ay sonra “Bu
kişiye imza verdim, ama yine yanıldım.” dememesini istiyorum.. Yaşam kısa, bu
da yanılgılarla geçmesin.
Adil Hacıömeroğlu
22
Mart 2023
Doğu Perinçek'in entelektüel birikimi takdir görmüyor halk nezdinde. Bunun birkaç sebebi de bulunmakta. Öncelikle entelektüel birikimi değerlendirebilmek, kıymetini anlayabilmek için çok okumak lazım. Ayda yılda bir kitap eline akşam birisi okuduğunun değerini veya değersizliğini tartamaz. İkinci sebep Doğu Perinçek ve Vatan Partisi'nin sekter tutum ve davranışı. Herkese, hatta kendi üyelerine bile kılıç sallayarak doğru savunulmaz. Ayrıca her doğru, her zaman konuşulmaz. Buradan kastımız takiye yapılmasını özendirmek değil elbette.
YanıtlaSilÜlkenin son 45 yılını ve siyasetini yakın takip eden devlet memuru olamaz damgası yemiş biri olarak durumu değerlendirdiğimde Doğu Perinçek gibi birinin ülkeye Cumhurbaşkanı değil,yurttaş olarak bağı olması bile 12 eylül döneminde gördüğüm işkencelerden daha fazla sinirlerimi bozuyor !
YanıtlaSilSenin adına üzgünüm.
Çok net, çok açık, çok bilimsel bir çağrıda bulunmuşsunuz Değerli Hocam. Kaleminize sağlık. Sonucu birlikte görürüz, dilerim. Yazınızdaki yalınlık ayrıca övgüye değer. Öyle seçkin ortamda , aktöre ve kendine saygı duyan bir topluluk içinde çok güzel şeyler konuşulmuş. Selamlar
YanıtlaSilOLMAZ HOCAM OLMAZ
YanıtlaSil