Günümüz
çocuklarının bir bölümü bolluk içinde yaşamakta. Bir başka deyişle bir elleri
yağda, bir elleri balda. Anneler ve babalar, çocukları ne isterse almaktalar
onlara. Bu nedenle çocukların çoğu maymun iştahlı...
Maymun
iştahlı çocuk, doğal olarak hiçbir şeyin değerini bilmemekte. Tabağında yemek
bırakmakta. Tadına bakıp yiyeceği bırakanlar çok. Bu yemeklerin çöpe
dökülmesine içi sızlamıyor bile. Giysi dolapları dopdolu… Özellikle reklamlarda
gördüğü her şeyi istemekte. Çünkü modanın dışında kalmaktan korkuyor deliler
gibi. Bu da aslında çocuğun bağımlılığı… Reklamlarla yönlendirilmekte çocuklar.
Moda denen toplumu ve kişiyi bir kalıba döküp tüketime yönlendirme yüzünden
çocuklarımız elimizden sabun gibi kaymakta. Ne yazık ki giderek modanın,
reklamların ve sanal dünyanın tutsağı olmaktalar.
Çocukların
yediği önünde, yemediği arkasında olduğundan ne yiyip içtiklerinden ne giydiklerinden
ne de yaptıklarından doyuma ulaşmaktalar. Günümüz çocuk ve gençlerinin çoğunda
doyumsuzluk söz konusu.
Bir
bebek doğar doğmaz onu oyuncaklara boğmakta anne, baba ve diğer akrabalar. Oyuncak
nasıl olsa kolayca alınır bir şey olduğu düşüncesi oluşmakta çocukta. Oyuncağı
kırıldığında ya da yittiğinde hemen yenisi alınıp çocuk mutlu(!) edilmekte. Bu
da çocuğun malına sahip çıkmama, onun değerini bilmeme davranışının oluşmasına
neden olmakta. Böyle bir durumda çocuk, oyuncağıyla ve çevresindeki insanlarla
duygusal bağ kuramıyor.
Çocuklarımıza
bol bol oyuncak almak yerine, onlarla oynayalım. Onların düşledikleri dünyaya
ortak olalım. Onlar, düşsel öyküleri kurgulama ustasıdır. Onların düşsel
öykülerini dinleyelim. Bu öykülere, değer verdiğimizi içtenlikle gösterelim. Öykülere
verilen değer; çocuğun kişiliğine, düşüncesine, duygularına, düşlerine,
varlığına verilir aslında. Kendini tüm varlığıyla değerli bulan çocuk, özgüven
kazanıp özsaygısı artar. Özgüveni, özsaygısı tam çocukta duygusal, tinsel varsıllık
gelişir. Bu da duygudaşlık yapmasını sağlar. Duygudaş birey, çevresiyle
uyumludur. Bu da onun yaşamı boyunca barış içinde, umutlu, başarılı, araştırmacı,
tutsaklaştırılamayan, yaşamın zorlukları karşısında yılmayan bir kişi olmasını sağlar.
Anne
ve babaların ne işi olursa olsun bu, çocuklarıyla ilgilenmelerini etkilememeli.
Onlarla nitelikli zaman geçirmeli. Çünkü bir ailede en önemli iş, çocuklarla
ilgilenmek, onları dinlemek ve onlarla zamanı paylaşmak… Onların biz büyüklere
saçma sapan gelebilecek düşsel öykülerini, büyük bir ilgiyle dinlemeli. Dinleyişimizdeki
içtenlik ve öyküleriyle ilgili soracağımız sorular güvenli bir konuşmanın,
sağlıklı bir ilişkinin alt yapısını oluşturmalı.
Çocuklara
insan değeri verilmeli. Onları bizimle eşit birey olarak görmeli. Onlara karşı
davranışımız, bir kedi yavrusunu sever gibi sevmek gibi olmamalı. Bir oyuncağa
ya da bir teknolojik ürüne karşı hayranlık gösterir gibi sevmemeli onları. Çünkü
onlar, etten ve kemikten oluşmakta tıpkı büyükler gibi. Onların da duyguları,
düşünceleri, bakış açıları, beğenileri ve kendine özgü davranışları bulunmakta.
Onların farklılıklarına saygı gösterilmeli. Farklılıkların özgünlük, varsıllık
olduğu kabul etmeli.
Kimi
ebeveynler, çocuklarının kendilerine benzemelerini ister. Bu, çocuklara
yapılabilecek en büyük kötülük. Çünkü onun özgürce gelişimi önlenmekte bu
yolla. Çocuğun benzeyeceği tek kişi var, o da kendisi. Bu nedenle onun doğal
gelişimi, doğal yollardan benlik kazanması, yeteneklerinin ortaya çıkması,
becerilerini geliştirmesi engellenmemeli. Unutulmamalı kuşlar, kendi kanatlarıyla
uçar. Kanatları yolunup kırılmış kuş, kuş olmaz; başka bir varlık olur.
Günümüz
çocuklarının çoğu; varlık, bolluk içinde yoksulluk ve yoksunluk çekmekte. Bu;
duygu, sosyalleşme yoksulluğu… Eğinleri sağlıklı görünse de tinsel eksiklikleri
her alanda kendini göstermekte. İnsan yaşamındaki en büyük yoksulluk da
varsıllık da tinsel ve sosyal alanda olandır.
Adil
Hacıömeroğlu
10
Şubat 2024
Hz.Ömer ra.şöyle buyuruyor. "Bir insanın her istediğini yemesi,giyinmesi ona israf olarak yeter".. Çocuklarımıza her istediğini vermekle,onlara aslında can sıkıntısından başka bir şey vermemiş oluyoruz.
YanıtlaSilYazılarınızı her zaman beğeniyor ilgiyle okuyorum emeğinize yüreğinize sağlık
YanıtlaSilÇocukları doyumsuz yetiştiren anne,babalardır.Ufak şeylerle mutlu olamayan çocuklar doyumsuz bir nesil demektir.Çocuğu sevmek ona çeşit çeşit oyuncak almak değil onunla beraber faaliyetyaparak, ona zaman ayırmak , onunla oyun oynamak ve onu dinlemektir.Çocuğu sevmek sözle sevgiyi beden diliyle eyleme dönüştürüp bu duyguyu ona yaşatmaktır.Çocuklarla geçirilen zamanın niteliği önemlidir. Çalışan anneler çocuğa veremediği zamanı madde ile kapatır.Çocuklar yarınlarımızdır.Bizim servetlerimizdir onlara vereceğimiz en değerli şey eğitimleri ve zamanlarınız verimli kullanmalarıdır.Çocuklarımızı güldürebiliyorsak hayat bizim için o kadar güzel ve anlamlıdır.Sürekli isteyip doyuma ulaşamayan çocuklar mutsuzdurlar.İstekleri hiç bitmez , her istediği yapılan çocuk gün gelir araba ister.. Ölçüsü yoktur.Çocuklarımıza imkansızlıklar içinde yaşamaya çalışıp okuyan çocuklarında olduğunu , farklı dünyaları anlatıp insani değerlerle onlara destek olmamız gerektiğini , tutumluluğu , duyarlı olmayı yaparak öğretmeliyiz.Adil hocam sağ olunuz.Yüreğinize sağlık.👏✍️🍀🌺👩Fulya Kırımoğlu
YanıtlaSilAdil hocam çok haklısınız maalesef çocuklarımız gerçekten doyumsuz ve tatminsiz yetişiyorlar bunda en büyük etken anne ve babalardır çünkü bizler farkında olmadan çocuklarımızı sürekli tüketime yönelik yetiştiriyoruz. sürekli tüketen çocuk ise hiçbir şeyin kıymetini bilmiyor ve tüketmeye devam ediyor. oysa çocukları iyi yetiştirebilmemiz için sürekli onlara bir şeyler almaktansa sevgimizi verebilmeliyiz ve onlarla nitelikli zamanlar geçirebilmeliyiz. eminim çocuklarda kendilerine alınan envay çeşit oyuncak yerine kendileriyle zaman geçiren kendileriyle oynayan kendilerini dinleyen düşsel öykülerine ortak olan anne ve babalarla geçireceği zamandan çok daha mutlu olacaklardır. bu kıymetli yazınız için size çok teşekkür ediyorum sayın Adil hocam
YanıtlaSil