GECE YARISI KALACAK YER ARAYIŞI (Dinlence Yazıları 13)


Biga’dan Bandırma’ya büyük bir mutlulukla gittik. İç erincimiz yerindeydi. Çünkü yıllardır görmek istediğimiz Mehmet Çavuş’un gömütünü görmüştük.

Saat yirmi bir sıralarında Bandırma’daydık. Öncelikle kalacak yer sorunumuzu halletmeliyiz. Öğretmenevini kolayca bulduk. Yakın bir yerde park ettik arabamızı. Atacan, arka koltukta deliksiz bir uykuda. Öğretmenevine gitmek için arabadan indim. İnmişken az önce bir ses işitmiştik ne olduğuna da bakayım, dedim. Arabanın bir yerini mi çarptık yoksa? Soluk soluğa bir genç geldi yanıma elinde arabamızın ön plakası. Az önce kavşaktan dönerken düşmüş. Genç arkadaş da balkonda otururken görmüş. Üçüncü kattaki evinden inip plakamızı bize yetiştirmiş. Öylesine mutlu olduk ki anlatamam. “Memlekette insanlık ölmedi.” dedirtecek biçimde bir güzel davranış.

Genç adama içtenlikle “Sağol!” dedim. O, toplumsal bir görevi yerine getirmiş biri mutlu. Ben de arabamızın plakasını yitirmediğimiz için mutluyum. Gençle vedalaştık. Plakayı ön camdan görülebilecek biçimde sağ yana koydum. Ben bu işle uğraşırken eşim çoktan öğretmenevine gitmiş bile. Atacan’ın başında bekledim bir süre.

Eşim, çok geçmeden döndü yanımıza. Öğretmenevinin bahçesinde düğün olduğunu görevliyi uzun süre aradığını ve bulup onunla konuştuğunu, kalacak yer olmadığını söyledi. Bana. “İstersen bir de sen git, bak!” dedi. Bunun üzerine ben de gittim. O, uyuyan çocuğun başında nöbetçi. Gidip görevliyi kolayca buldum. İnceledi, baktı ve “Yerimiz yok!” dedi. Geri dönmeden önce bahçedeki düğüne biraz bakayım, dedim. Vur patlasın, çal oynasın. Ne maske ne de sosyal ara… Kapının girişindeki masanın üzerinde duran bir dezenfektan. Bahçedeki genel havaya bakınca o da yasak savmak için. Koronanın kol gezdiği bir memlekette bu rahatlık bizi şaşırttı epeyce.

Arabamıza binip sahile doğru indik. Eşim ve Atacan arabada kaldı, ben inip otellerde yer aramaya başladım. Sahildeki otellere bakınca bir tersliğin olduğunu hemencecik anladım. Karşıma çıkan ilk otelin kapısına gittim. İçeride cılız bir ışık. Kapıyı çaldım birkaç kez hareket yok! Aynı sırada olan ikincisine yöneldim. Burada ışık mışık yok! Merak ettim. Ön camların birisine yapıştırılmış bir dosya kâğıdında gerekli açıklamayı gördüm. Korona nedeniyle bir süre kapalı kalacakları yazmakta. Bunun üzerine geri döndüm.

Eşime durumu anlattım. “Otellerden birisinde açıklama yoktu, ama diğerinin camında korona nedeniyle kapalı olduğu yazılıydı. İçime kurt düştü. Burada kalmayalım.” dedim. O da kabul etti. Böylece gezmeyi düşündüğümüz Bandırma, Erdek, Manyas’ı görmeyeceğiz şimdilik. Gerçi daha önce görmüştük. Ama Atacan için önemliydi gezimizin bu ayağı. Özellikle de Kuş Cenneti…

Dinlencemiz boyunca salgının varlığını bir an olsun unutmadık. Gezimizi bu acı ve kahredici gerçeğin ışığında yaptık. En küçük bir riski bile almadık. Olsun yorulacağız, ama salgının en küçük olasılığı da olsa ondan kaçmak zorundayız. Nasıl olsa çocuğumuz uyumakta arabada. Yorucu bir gün geçirdik. Onun getirdiği bir yorgunluk var üzerinde. Eşim, bana baktı, “Ne yapalım?” der gibi. Bursa’ya doğru gitmemizi söyledim. Kolayca anayol çıktık.

Yavaşça yol almaktayız. Gecenin, yıldızlı gökyüzünün, ay ışığında dalga dalga parlayan bahçe tarlaların, yolun iki yanında sık sık gördüğümüz fabrikaları seyreylemekteyiz. Karacabey’e yaklaştık. Buraya gitmeye karar verdik.

Gece yarısına doğru bir vakitte Karacabey’e girdik. Tatlı bir yokuştan tırmanırken sağ yanda bir fırın ışıl ışıl… Önünde birkaç kişi oturmakta. Onlara önce selam verdim, sonra öğretmenevini sordum. Selamımı alırken konuşmalarından yerdeşim olduklarını anladım. Memleketlerini sorunca söylediler Trabzon-Beşikdüzülü olduklarını. Ben de ilçemi söyleyince yerdeşim, kalkıp bize öğretmenevini gösterdi. Yolun diğer yanındaymış. Memleket özlemi kokan birkaç tümcelik söyleşiden sonra vedalaştık.

Öğretmenevine vardık. Bahçesinde birkaç kişi… Kapanmak üzere… Görevliyi bulduk bahçede çay içerken… Saygılı, içten bir adam… Odaları varmış. Hemen işlemlerimizi yaptık. Ben bu işle meşgulken eşim arabayı park edip Atacan’ı uyandırdı. Açlıktan ölmek üzereyiz. Burada yiyecek bir şey yok! Bitişikte bir çay bahçesi var. Oraya gittik. Üçümüz de birer gözleme ve ayrandan oluşan öğünümüzü yavaşça yedik. Atacan’a o uyurken neler yaşadığımızı anlattık. Şu anda bulunduğumuz yerin Bursa’nın Karacabey İlçesi olduğunu söyledik. Gezimizin zorunlu olarak gitmemek durumunda kaldığımız bölümü için fazla üzülmedi. “Başka zaman gideriz.” dedi.

Gözlemeler yenip ayranlar içilince öğretmenevine geçtik. Atacan’la eşim gecenin serinliğinde beklerken ben arabadan küçük bavulumuzu ve birkaç parça eşyamızı alıp geldim. Hemen odamıza çıktık. Duşlarımız alıp uykunun kollarına bıraktık kendimizi yeni bir sabaha uyanmak için.

                                                                       Adil Hacıömeroğlu

                                                                       25 Ağustos 2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder