Kurban
bayramından sonra Mürefte’den ayrılmaya karar verdik. Üzülerek ve gönlümüz
kırık bu güzel beldeden ayrıldık. Çünkü Mürefte, insan yüreğindeki erinçtir.
Dalga ve kuş seslerini geride bıraktık. Yalnızca buraya özgü pancar motorundan
yapılmış pırpırların sabahın sessizliğini yırtan metalik gürültüsünü
işitmeyeceğiz artık. Poyrazın serinletici esintisinden uzaklaşacağız.
Bir
aylık bir dinlenceden sonra Marmara kıyılarında kısa bir gezi için yola çıktık.
Şarköy’den Gelibolu’ya doğru yol aldık. Yol kıyılarından bereket fışkırmakta.
Tepelerde rüzgârgülleri poyrazın etkisiyle nazlı nazlı dönerek yurdumuza erke
üretmekte. Yol boyunca rüzgârgülleri… Atacan’la rüzgârgülü görme yarışı
yapıyoruz. Zaman zaman eşim de bize katılmakta.
Köylerden
geçerken kesif bir gübre kokusu… Bu kokulardan anlıyoruz ki köylerde
hayvancılık yapılmakta. Kokular rahatsız edici değil; bir emeğin, üretimin
kokusu. Çocukluğuma gidiyorum bu kokularla. Önleri açık ahırların avlulara
bakan bölümlerinde tavuklar sürü sürü… Bazı tavukların peşlerinde civcivleri…
İnek gübreleri, tavukların beslenme alanına dönüşmüş. Yol kıyılarında amaçsızmış
gibi dolaşan ya da bir ağaç serinliğinde tembel tembel yatan köpekler göze
çarpmakta. Yol boyunca meyve bahçeleri ilgi çekmekte. Demek ki ülkemizin bu
bölümünde meyvecilik gelişmekte. Çiftçi tarla tarımı yerine meyveciliği
yeğlemekte.
Gittiğimiz
yol bölünmüş değil, gidişli gelişli. Bu nedenle yavaş gidiyoruz. Yani karayollarının
öngördüğü hız sınırındayız. Yavaş gidişimiz arkamızdaki sürücüleri rahatsız
etmekte. Korna çalanlar, ışıklarını yakıp söndürenler… Taşıt sollamanın yasak
olduğu bölümlerde bile hızla yanımızdan geçenler oluyor. Birçok kişi gezdiğini,
dinlenceye gittiğini sanıyor; oysa yolla ve diğer taşıtlarla tükenmez bir
kavganın içindeler. Ne sürücüler ne de arabalarında taşıdıkları aile üyeleri bu
gerginlik dolu yolculuklarında yolun, gezmenin, doğanın tadını çıkarmaktalar.
Daha
önce çok defa geçtiğimiz bu yolu ve çevresini yeni görüyormuş gibiyiz. Her
geçen yıl meyve ağaçları boy atmakta. Göletler, toprağa bereket katmakta.
Birçok çiftçi, yılda iki ürün ekmekte tarlasına sulama sayesinde. Böylece bire
kırk veren tarlalar bire seksen, bire beş yüz vermekte.
Öğlen
güneşi tüm yakıcılığıyla tepemizde. Bu, kimin umurunda? Yolda bir sincap,
tilki, tanımadığımız bir hayvan, sesini işitmediğimiz bir kuş görürüz diye
dikkat kesiliyoruz. Gözlerimiz yolda ve doğada, kulaklarımız dışarıda.
Arabamızın açık camlarından Trakya’nın bereketli topraklarının kokusunu içimize
çekiyoruz. Sonunda anayola eriştik. Saros Körfezi karşımızda… Karşı kıyılarda
yoğun bir buhar tabakası puslandırmakta görüşümüzü.
Geziye
çıkarken herhangi bir izlencemiz yok! Yer, zaman ve keyfimize göre
düzenleyeceğiz gezimizi. Eşime, Bolayır’a uğrayalım, dedim. Kabul etti. Ben
birkaç kez gitmiştim buraya. Eşim ve Atacan ilk kez görecekler Rumeli'ye ilk ayak basan Osmanlı komutanı Süleyman Paşa ve Vatan Şairi Namık Kemal’in gömütlerini. Yol ayrımından
yavaşça Bolayır’a yöneldik. Çimpe Kalesinin bulunduğu tepenin yamacına bir
kartal duruşuyla kanatlarını açmış, Saros’a bakmakta Bolayır. Sessizliğin ve
ilgi çekici bir tenhalığın egemen olduğu ana caddeden geçerek beldenin
merkezine doğru gittik. Yapıların gölgelerinde oturanlara selam veriyorum.
Parlayan gözlerle selamımı alıyor güngörmüş yurttaşlarım. Cami ile parkın
arasında arabamızı park ediyoruz. Önce caminin ayakyoluna gidip zorunlu
gereksinmemizi karşılamamız gerek. İşimizi bitirip gerekli temizlik ve arınmayı
yaptıktan sonra sıra gezmeye geldi.
Bolayır
Gazi Süleyman Paşa Camisi (1356) Rumeli’de yapılan ilk Türk ibadethanesi. Ahşap
bölümler, camiye güzellik katmakta. Sessizlik içinde içeri girdik. Temizlik yayılmakta
her yandan. Halılar, ilgi çekmekte. Zamana meydan okuyan bir anıt. Gezilmesi,
bilinmesi gerek.
Camiden
çıkıp ağaçlıklı parka girdik. Hemen girişte ilgisizlik, bakımsızlık fark
edilmekte. Sağ yanda Namık Kemal’e ait küçük bir anıt var. Vatan Şairi'mizin iki beyti
ilgi çekmekte. Çiçekler sulanmamış. Çevre düzenlenmemiş. İçeriye doğru yürüdük
ağır adımlarla. Önce Namık Kemal’in gömütüne gittik. Ağaçlar susuzluktan kavrulmakta.
Yerlerde çiçek, çim, çalı yok! Kuru bir toprak… Ülkemizde ilk kez “vatan ve
hürriyet” sözcüklerini belleklere işleyen büyük düşünce adamının gömütü terk
edilmiş bir virane gibi.
Atatürk
başta olmak üzere Türk devrimcilerini, milliyetçilerini, halkçılarını derinden
etkileyen bir şairin, düşün adamının gömütünün çevresinin bu çoraklığı v bakımsızlığı bizi
derinden üzdü. Dolaşırken usumda Namık Kemal’in dizeleri deli gibi dönüp
durmakta.
Namık
Kemal’le vedalaşarak Süleyman Paşa’nın türbesine girdik. Yanında atı ve lalası
da yatmakta. Atıyla gömülmesi eski bir Türk geleneğini anımsatmakta. Demek ki o
dönemde eski Türk gelenekleri her yönüyle yaşamakta toplumuzda. Lalasının yanında
gömülmesi de çok önemli. Bilgiye, öğretene verilen değeri göstermekte.
Rumeli’yi
yurt yapan Süleyman Paşa ile uluslaşma sürecimizi başlatan bir öncü olan Namık
Kemal’in türbelerinin bulunduğu parkın bakımsızlığı üzdü bizi. Kartal
yuvasından önümüzdeki ovayı, Saros’u uzun uzun izledik hayranlıkla. Eşim bol
bol fotoğraf çekti. Yavaş adımlarla çıkışa doğru yöneldik. Sağ yanda bir yeiç
var. Ayaklarımız ayrılmak istemiyor, gönlümüz kırık; ama Süleyman Paşa ile
Namık Kemal’de. İki masada insanlar oturmakta. Selam verip boş bir masaya oturduk.
Oturanlarda maske var. Sosyal araya özen göstermekteler. Sıcak bir “Hoşgeldiniz”
ile karşılanıyoruz. Hal hatır sorduktan sonra parkın bakımsızlığından yakındım.
Tam karşımda oturan kişi muhtarmış. Bakımsızlığı kabul etti. Parkın Vakıflar’a
ait olduğunu söyledi. Belediye varken burada bir görevlinin bulunduğunu, bakım
ve çevre temizliğiyle ilgilendiğini anlattı. Beldenin nüfusu azalınca belediye
hakkını yitirdi. Muhtarlığın ekonomik olanakları, burası için bir görevliyi çalıştırmaya uygun olmadığını söyledi. Vakıflar’dan ödeneğin çıktığını ve
önümüzdeki günlerde bakımın yapılacağını anlattı. Tam söyleşimizin ortasında
telefonu çaldı ve kısa bir konuşmadan sonra gitmek zorunda olduğunu söyleyerek
kalktı. Söyleşimiz oradaki kişilerle sürdü. Bu arada taşrada geleneksel Türk
konukseverliği her şeye karşın sürmekte. İçtiğimiz çayların parasını vermeye
kalktık. “Bizim yanımızda böyle bir şey olur mu? Konuk çay parası verir mi?”
dediler. Helallik alıp teşekkür ederek kalktık.
Arabamıza
bindik buruk bir mutlulukla. Yavaşça ilerliyoruz evler arasından. Köyde, genç insan
neredeyse yok! Alışılmadık bir biçimde küçük bir yer olmasına karşın ana cadde
çok geniş.
Bolayır’da
unutulan bir tarih var. Çimpe Kalesi, Süleyman Paşa ve Namık Kemal türbeler…
Parkın Saros’a bakan yanından görünüm olağanüstü. Yol üstü olduğu için gidip
gezmek çok kolay. Tarihimize ilgisiz kalmayalım. Çocuklarımıza tarihsel
köklerimizi öğretmek için iyi bir fırsat Bolayır gezisi.
Çanakkale Valiliği, Gelibolu,
kaymakamlığı ve belediyesi; Vakıflar, özellikle gereksiz reklam harcamalarına
milyonlar harcayan büyükşehir belediyeleri, yurtsever işadamlarımız Bolayır’a
el uzatmalı. Çünkü orada Süleyman Paşa ve Namık Kemal yatıyor.
Adil
Hacıömeroğlu
19
Ağustos 2020
Dinlence yazılarınızı okurken oralara ben de gidiyorum sizinle.Memleketimuz güzel.İnsanımız misafirperver.Anadolunun her karış toprağında coğrafyasında farklı farklı doğa güzellikler mevcut.Kültürel zenginliklerimiz de eklenince dinlenceler eşsiz tatlar bırakıyor.Atacan'ın babası yani siz Karadeniz topraklarının insanısınız.Atacan'ın bir Karadeniz turuna da çıkması gerekir.Sevgi saygılar...
YanıtlaSilNamık Kemal şöyle diyor:
YanıtlaSil“Vatan!
Vatan!
Vatan muhatarada (tehlikede) diyorum.
İşitiyor musun?
Beni, Allah yarattı; vatan büyüttü.
Beni, Allah besliyor; vatan için besliyor.
Ben, anamın karnından vatana geldiğim vakit, açtım;
Vatan karnımı doyurdu...
çıplaktım; vatan sayesinde giyindim.
Vatanın nimeti kemiklerimde duruyor.
Vücudum vatanın toprağından, nefesim vatanın havasından...
Vatanımın uğrunda ölmeyeceksem, ya ben niçin doğdum?
Ben adam değil miyim?
Ah, vatanını sevmeyen adamdan, sana muhabbet me’mul edersin ( sevgi beklersin)?Ruhu şad olsun ..Vatan sevgisi böyle sevmek demek👏👏🇹🇷🇹🇷🇹🇷Değerli Adil Öğretmenim emeklerinize , yüreğinize sağlık .Sağolunuz 🙏🏻🍀🌺💙♥️🇹🇷Fulya Kırımoğlu